Hepimiz mutlaka sevgi tanımını birçok kez duymuş, ona dair filmler izlemiş ve kitaplar, dergiler, yazılar okumuşuzdur. Peki sevgi neydi, sevgi…
Evet sevgi emekti, fakat bugün bu yazımızda kültleşmiş filmimiz Selvi Boylum Al Yazmalım’ın sevgi üzerine söylediklerinden çok daha fazlasını sunmaya çalışacağız.
Erich Fromm ikonik kitabı Sevme Sanatı’nda sevgiye dair psikolojik temellendirmeler yapmaktadır. Ünlü yazarımız,bir eylem olarak sevmekten bahseder ve bu eylemin kuramsal, teorik kısmını bizlere incecik bir kitap halinde sunar. Genel kabul görmüş tüm sevgi tanımlamalarının ve sınırlandırmalarının üzerine çıkarak sevgiye bambaşka bir bakış açısı getirir.
Peki kimdir Erich Fromm?
Eric Fromm, 1900 yılında doğmuş, dünya savaşları yıllarında gençliğini ve orta yaşlılığını yaşamış Yahudi kökenli bir psikanalist, sosyolog ve filozoftur. Aynı zamanda Freud’un en sevdiği öğrencilerinden bir tanesidir.
Psikoloji çalışmalarını Marksist Eleştirel Felsefe ve Sosyoloji Ekolü’ ne bağlı olarak hümanist psikoloji üzerine yoğunlaştırmıştır. Burada yazarın Freud’dan koptuğu nokta, onun insanı tüm dış etkenlerden soyutladığı, her şeyi bilinçaltına ve insanın salt içgüdülerine yüklediği, insanı makineleştirdiği noktadır.
Onun benimsediği hümanist psikolojiye göre insan; içine doğduğu sosyal kesimle, kültürle ve edindiği deneyimlerle biriciktir. Sadece beyniyle ya da hormonlarıyla sınırlandırılmış bir varlık değildir insan.
Bu psikoloji kuramıyla insanın daha iyimser, daha yüce taraflarını, onun evrimini, daha iyiye olan yolunu açmak için psikoloji dünyasında ne yapabiliriz üzerinde çalışmıştır. Ve bu yolda da sevgi olgusu başı çekmektedir.
Fromm Doğu mistisizmi ve Budizm alanında çokça araştırma ve uygulamalar yapmıştır. Budist felsefede ve spiritüel öğretilerde de en önemli şey sevgidir.
Tüm bunlardan beslenerek Fromm, Sevme Sanatı kitabında sevginin insan varoluşunun yegane yanıtı olduğunu yazar.
- Kitap dört bölümden oluşur ve ilk bölümde neden bu kitabı yazdığına dair temeller attığı ‘Sevmek Sanat mıdır’ başlığıyla karşımıza çıkar. Burada sanatın ne olduğundan bahseder; sanat, bilgi ve çaba gerektirir, sevgide tıpkı sanat gibi uzmanlık gerektirir ve geliştirilebilen bir şeydir. İnsanın başına gelmez sevgi, insan tarafından doğurulur, yoğurulur ve uygulanır. Birine ya da birilerine aniden hissedilen bir duygu değildir sevgi der…
Evet, sevgi bir duygu değildir. Belki de bizi en çok şaşırtan şeylerden bir tanesi bu.
Onun üzerine çalışmalar yapılmalı, geliştirilmeli, zaman harcanmalıdır. Fromm, sevgi bir etkinliktir der. Hissettiğimiz diğer duygular gibi gelip geçici değildir. Örneğin öfke, üzüntü, sevinç bütün bunlar birer duygudur ve gelir, gider fakat sevgi bir eylemdir. Bir şeye kapılıvermek değildir sevgi…
Sevgi sadece bir kişiye ya da bir topluluğa karşı, aileye, sevgiliye karşı yöneltilen bir şey de değildir. Yaşayana ve yaşamayana duyulan, her şeyi kapsayan, bütünsel bir şeydir.
Bunu kitapta şöyle yazar;
Sevgi aslında özgün bir kişiyle olan ilişki değil, bir tavır, sadece bir sevgi“nesnesine” değil tüm dünyaya karşı bağlılığı belirleyen bir karakter yönelimidir. Eğer kişi sadece bir tek insanı sever ve onun dışında tüm çevresine kaygısız kalırsa, onun sevgisi sevgi değildir; ya alabildiğini bir bencilliktir ya da ortak yaşam birliğidir.
‘ İnsanlar şöyle ya da böyle olursa severim, çevremde sevebileceğim tek bir kişi bile yok herkes çok kötü’ tarzı söylemler çok fazladır. İşte buradaki sorun sevmenin bir yetenek sorunu değil bir nesne sorunu olduğu yanılgısıdır, der.
Evet, sevgi bizim ruhumuzun bir gücüdür aslında, bize düşen onu keşfetmek ve onun penceresinden bakabilmek dünyaya, evrene…
Ve yazarımız der ki eğer birine ‘seni seviyorum’ diyorsan aslında şunu diyorsundur; ‘senin varlığında dünyayı, kendimi, herkesi seviyorum, sen olduğun için, senin varlığın sebebiyle tüm bunları seviyorum ve buna devam edebilmek için sana ihtiyacım var.’
İkinci bölümde ‘Sevgi Kuramı’ başlığına yer verir.
Burada, hayvanların içgüdüleriyle yaşadığını ve biz insanların da doğadan kopmuş olmamıza rağmen içgüdülerimizle hareket ettiğimizi, bağ kurma ihtiyacı içerisinde olduğumuzu yazar. Yalnız yaşamaya programlanmış varlıklar olmadığımızı ve doğamız gereği ilişki kurmak ‘zorunda’ olduğumuzu, bu zorundalık gereği sevgi yetisini geliştirmemiz gerektiğini ve ancak bu yolla kendi benliğimizi fark edip öbür insanla bütünleşebileceğimizi söyler.
Yine burada olgunlaşmış ve olgunlaşmamış sevginin ayrımına şu cümlelerle varır:
Olgunlaşmamış sevgi ‘seni seviyorum çünkü sana ihtiyacım var’ der, olgunlaşmış sevgi ‘sana ihtiyacım var çünkü seni seviyorum’… Buradaki ihtiyaç zaruri değil tâbi ki anladığımız üzere, ilişki kurma, benliğini geliştirme ihtiyacı…
Kitabın dördüncü bölümünde Fromm, ‘Çağdaş Batı Toplumunun Sevgiyi Yozlaştırması’ üzerine derin analizler yapar.
İnsanın biricik özlemi olan birleşme ihtiyacını, ayrılık kaygısını ve bunun getirdiği ilişki kurma ihtiyacını fark etmesin diye kapitalizmin neler yaptığından bahseder.
Kişinin önce kendiyle yalnız kalabilme yetisini geliştirmesi gerektiğinden, sonrasında diğeriyle bir bütün olabileceğinden bahseder. Yalnız kalabilme yetisi, sevme yetisinin ön koşuludur der ve kapitalizmin yalnız kalmaya izin vermediğini, sürekli yeni olanla, modayla, akımlarla düşünmeyi ve iç sesi duymayı engellediğini söyler. Ve burada Huxley’in ‘Birey hissedince toplum sersemleşir’ sözünü ekler. Yani hissedince toplum olmaktan, yönetilebilir olmaktan çıkarsın der.
Ve bazı hatalardan bahseder.
En temel hatalardan bir tanesi sevginin bir çatışma yokluğu zannedilmesidir. Halbuki sevgi belli bir temastan ve sürtüşmeden beslenir. Çatışma iki insanın içsel gerçekliğinin buluşmasıdır ve bu buluşma netlik getirir, eğer çatışma yoksa özünü ortaya koymuyorsun demektir ve en derinden etkileşime geçilmiyordur der.
Çatışmayı olumlar ve çatışma, iki insanın bilgi ve güç kazandığı coşkusal boşalmalardır, varoluş merkezinden kurulan iletişimdir.
Sevgi, kesintisiz bir meydan okumadır, bir dinlenme yeri değildir. Birlikte hareket etmek ve gelişmeye çalışmaktır.
Son bölüme geldiğimizde “Sevginin Uygulanması ”bölümüyle karşımıza çıkar ve şu sorulara cevap verir, sevgiyi nasıl pratik edeceğiz, bu sanatta nasıl ustalaşacağız?
Cevap şudur; uygulayarak. Ve yoğunlaşarak.
Aslında burada bahsettiği meditatif bir yoğunlaşma. Kendini sevmen için önce kendinle baş başa kalman gerekir ve bu konuda en efektif yöntem meditasyondur. Günümüzde hiçbir şey yapmadan durmak çok zor evet, bunu geliştirmenin yolu ise meditasyon pratikleri yapmaktan geçiyor. Şimdi ve burada olmak, içinde bulunduğun anı fark etmek, etrafında olup bitenleri, canlı ve cansız olanı açık bir kalple görebilmek… Kendine karşı duyarlı olmak…
Ve sevmek için
Sevmenin kişinin salt kendisi için ve tek başına edinebileceği bireysel bir deneyim olduğundan bahseder ve bunu yapabilmek için de narsizmden tamamen arınık şekilde, nesnellik ve alçakgönüllülük içerisinde gelişmek gereklidir, tüm yaşam buna adanmalıdır, der.
Bu noktada inançlı olmaktan, inançlı olmanın cesur olmayı ve tehlikelere, acı ve düş kırıklıklarına hazırlıklı olmayı gerektirdiğinden bahseder. Sevmek veya sevilmek, çok önemli bazı değerleri düşünmek ve bu değerler için her şeye son verecek adımı atmak için cesaret gereklidir, der.
Yazarımız bizleri sevmeye cesaret etmeye davet eder. Kendi yaşamına da baktığımız zaman seksen yıllık ömründe, ilişkilerinde çokça insanlarla etkileşime cesaret ve sevme pratiği örnekleri görürüz. O söylediklerini yaşayan, daha doğrusu yaşadıklarını söyleyen, sevgiyi bir ‘etkinlik’ bir ‘yolda olma’ hali olarak gören ve yaşayandır. Bu yüzden yaşamıyla ve yazılarıyla, ilham olmaya devam etmektedir.
Dolayısıyla evet, sevgi neydi?
Sevgi emekti..
Bizler de bu deneyime atılmaya, fakat inanç ve cesaretle, emin adımlarla atılmaya başlasak mı dersiniz… Sevgi bizim başarmamız gereken bir şeydir. Öyleyse başarı için ne yapmamız gerektiğini hepimiz biliyoruz…
KAYNAKLAR:
Fromm, E.(2023). Sevme Sanatı. Say Yayınları: İstanbul
Doğu ve batı felsefelerini ve kültürlerini incelediğimiz felsefe seminerlerimize katılmak isterseniz de buraya tıklayarak ücretsiz kayıt yaptırabilirsiniz. Bu arada seminer konularımızı incelemek için Felsefe Seminerleri sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.
İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılarımız:
- Mutluluğa Giden Yolda Stoacılarla Yürümek
- Seneca’nın Sarsılmazlık Üzerine Söyledikleri
- Marcus Aurelius’un “Düşünceler”i Işığında Yeni Bir Ben
- Felsefe Nedir?
- Seneca’nın Öfke Üzerine Söyledikleri
- Kadim Bilgilerde Dört Mizaç
- Kant’ın Güzellik ve Yücelik Duyguları Üzerine Gözlemleri Hakkında
- Tanrı İndra Ve Geri Plana Alınışı
- Başarıyı Engelleyenler
- Hakkımızda
- Etkinliklerimiz
- Yayınlarımız
- İLKELERİMİZ
- İletişim