Anaksimenes Milet Okulu’nun üçüncü ve son temsilcisidir. Milattan önce 585 525 yılları arasında yaşadığı sanılmaktadır. Hakkında pek fazla bilgi yoktur. Hocaları Anaksimandros ve Thales gibi o da hem bilim adamı hem de bir filozoftur. Anaksimandros gibi onun da ‘Doğa Üstüne’ başlıklı bir denemesi vardır ama günümüzde sadece birkaç cümlesine ulaşılabilmiştir. Onun felsefi görüşü bir bakımdan hocası Anaksimandros’a göre gerileme niteliğinde thales’e göre ise ilerleme olarak kabul edilmektedir. Anaksimandros arkhe olarak soyut bir şeyi getirmişken Anaksimenes tıpkı Thales gibi somut bir varlığı, havayı, arkhe olarak kabul etmiştir. Yine dünyanın şekli hakkında Anaksimandros onun bir silindir şeklinde olduğunu söylerken Anaksimenes havada aynen bir yaprak gibi yüzen bir masa kapağı şeklindeki dünya anlayışını getirmiştir.

Astronomide Anaksimandros’un bazı düşüncelerinde geriye düşse de bazı bakımlardan ondan ileridedir. Sabit yıldızlar ile gezegenler arasında bir ayrım yapan ilk Yunan filozofudur. Ona göre güneş ışığa bizzat kendisi sahip olan bir cisimdir ay ve diğer yıldızlar ise güneşin ışığını yansıtırlar. Anaksimenes güneş ve ay tutulmaları hakkında da ilk defa olarak doğru bir açıklama getirmiştir. Onun düşüncesine göre güneş tutulması ayın güneş ile dünya arasına girerek güneş ışınlarının dünyaya gelmesinden, ay tutulması ise güneşin ay ile dünya arasına girerek ayın yansıyan ışıklarına engel olmasından kaynaklanmaktadır. Anaksimenes güneş ile ayı hava tarafından taşınan ve dünyanın etrafında hareket eden gezegenler şeklinde değerlendirmiş, sabit yıldızları bir takım kristal kürelere çakılı çiviler gibi düşünmüştür. Bu Aristotales’le birlikte ünlenen kristal kürelere çakılı gök cisimleri öğretisinin başlangıcı olmuştur ve dünyada yaklaşık 2000 yıl süreyle benimsenmiştir. Anaksimenes meteorolojik olaylara, gökkuşağının oluşmasına ve depremlere açıklama getirmeye çalışmıştır.

Anaksimenes her şeyin kendisinden türediği töz olarak havayı ileri sürmüştür. Anaksimandros arkhenin belirsiz ve sonsuz olması gerektiğini düşünürken Anaksimenes arkhenin belirli ama sonsuz olduğunu düşünmüştür. Dolayısıyla görebildiği sonsuz varlığın hava olduğuna kanaat getirmiştir ve bir olan varlıktan yani havadan çokluğa geçiş sürecini açıklamaya çalışmıştır. Bunun için de havadaki sıkışma ve seyrekleşme kavramlarını kullanmıştır. Dudaklarımızı birbirine yaklaştırıp avucumuza üflediğimiz zaman ağzımızdan çıkan havanın soğuk, ağzımızı fazlaca açıp avucumuza üflediğimizde de ağzımızdan çıkan havanın sıcak olması gözleminden yararlanmıştır. Ona göre hava seyrekleştiği zaman ateş, sıkıştığı zaman da rüzgar, bulut, su ve toprak haline gelebilmektedir.

Anaksimenes’in arkhe olarak havayı seçme nedenlerinden biri havanın Yunan dilinde aynı zamanda soluk veya nefes anlamına gelmesi ve hava ile canlılık arasında olan ilişkidir. Ona göre insan varlığındaki nefes alma durumu insanın nefes aldığı sürece yaşadığı gözlemi havanın evrendeki hayat, canlılık ve dolayısıyla en temel varlık ilkesi olduğunu göstermektedir. Anaksimenes maddi töz olarak havayı öne sürünce ruh kavramına giden yolda da ilk büyük adımı atmıştır. Hava ile ruh arasında yakın bir ilişki kuran Anaksimenes’e göre tıpkı evreni kuşatan havanın onu sarıp sarmalaması ayakta tutması gibi içimizdeki nefes aldığımız soluk olarak ruh da bize can verir. Şöyle demiştir Anaksimenes: “Nasıl hava olan ruhumuz bizi (birarada) tutmaktaysa, soluk ve hava da bütün dünyayı çevrelemektedir.” Burada daha Sonraları özellikle pythagorasçılardan itibaren önem kazanacak bir düşünce vardır. Buna göre mikrokozmos olan insan ile makrokozmos olan dünya veya evren arasında benzerlik vardır. Böylece Anaksimenes ilk defa olarak ruh üzerine de bir düşünce geliştirmiştir.

Tüm canlıların ruhu vardır” diyen Anaksimenes, doğada canlı-cansız ayırımını da ilk kez yapan düşünürdür.

Anaksimenes arkhe olarak havayı alırken onun hareketli yapısını göz önünde bulundurmuştur. Zira canlılar en fazla hareket ve değişime kabiliyetine sahip varlıklardır. Dolayısıyla kendilerinin temelinde yatan varlığın mümkün olduğu kadar bu özellikleri taşıyabilecek bir şey olması gerekmektedir. İçinde hiçbiri töz olarak toprağı almamıştır. Bunun nedeni toprağın bu tür bir değişme ve hareket kabiliyetine sahip olmayan bir varlık olması veya böyle algılanmasıdır.

Miletli filozofların getirdikleri açıklamaların değerini teşkil eden şey onların doğruya uygun olup olmamalarından çok efsanevi açıklamalar olmayıp doğal nedenlere dayanan doğal açıklamalar olmalarıdır. Anaksimenesle birlikte Milet okulu ortadan kalkmıştır. Bunun en önemli nedeni milattan önce 494 yılında Milet’in Persler tarafından yıkılıp yıkılmasıdır. Tabi daha sonra gelen farklı filozoflar Milet Okulu’nun bu üç temsilcisinden etkilenerek yollarına devam etmişlerdir.

KAYNAKÇA:

  • Arslan A. (2006).  İlkçağ Felsefe Tarihi. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları: İstanbul
  • Laertios D. (2003) Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri. (Çev. Candan Şentuna). Yapı Kredi Yayınları: İstanbul
  • Cevizci A. (2016). İlkçağ Felsefesi. Say Yayınları: İstanbul
  • Cevizci A. (2009). Felsefe Tarihi. Say Yayınları: İstanbul

Aktiffelsefe Araştırma Grubu


Doğu ve batı felsefelerini ve kültürlerini incelediğimiz felsefe seminerlerimize katılmak isterseniz de buraya tıklayarak ücretsiz kayıt yaptırabilirsiniz. Bu arada seminer konularımızı incelemek için Felsefe Seminerleri sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılarımız:

gtag('config', 'AW-802439404');