Presokratik dönemde Milet Okulundan sonra kurulan ikinci okul Pythagorasçı okuldur burası felsefi ve bilimsel öğretilerin olduğu bir okulun yanı sıra aynı zamanda dini bir cemaattir de. Kurucusu Pythagorastır. Çokça öğrencisi vardır, fakat hangi  öğreti kimin düşüncesi belli değildir. Zira öğrenciler ‘o dedi’ diyerek tüm öğretileri Pythagoras ‘a mal etmişlerdir 

Dolayısıyla yazımızda Pythagoras ve Pythagorasçılığı birlikte ele alacağız. Çünkü görüşlerin Pythagoras’a mı yoksa öğrencilerinden herhangi birine mi ait olduğu belli değildir. 

Pythagoras’ın hayatı hakkında çok az bilgi vardır. Onun herhangi bir yazılı eser bırakıp bırakmadığı da bilinmemektedir. Ama yazılı eser bırakmadığı, öğretilerini yakın öğrencilerine gizlilikle aktardığı yönünde görüşler vardır.

Pythagorasçı Okul milattan önce altıncı yüzyılın ikinci yarısında Güney İtalya’da Pythagoras tarafından kurulmuş, Milet Okulu’nun karşısında Batı geleneğini temsil eden dini, bilimsel ve felsefi bir okuldur.  Okul Milet Okulu’nun felsefe ile felsefenin kendisi için uğraşmak salt anlamak ve bilmek amacıyla felsefe yapmasının karşısında, yani salt teorik kaygının karşısında, salt pratik amaçlarla uğraşmıştır. Burada amaç, anlamak ya da öğrenmekten ziyade arınmak, bilgi yoluyla saflaşarak Evren ruhu ile birleşmektir. Onlar için felsefe neyin neden olduğuna ilişkin soru sormaktan ziyade bir yaşam tarzı olmuştur. Pythagorasçı Okul için amaç insanları kurtarmak doğum ve ölüm çarkının dışına çıkarmak bunun için de arındırmaktır. Yani Milet Okulu’nun aksine madde yerine form, nitelik yerine nicelik, fizik yerine de matematik ön plana çıkmıştır.

Pythagoras’ın milattan önce 590-570 yılları arasındaki bir tarihte Sam adasında doğmuş olduğu söylenmektedir. Hayatının büyük bir bölümünü bu adada geçirmiştir. Adanın tiranıyla geçinemediğinden adayı terk etmiş ve Güney İtalya’da milattan önce 530 yılında kendi adına taşıyan bir cemiyet veya tarikat kurmuştur. Pythagoras Yunan dünyasına aritmetiği getiren ilk kişidir ve ünlü ruh göçü öğretisine de sahiptir. Fakat bu öğreti onun özgün düşünceleri olmayıp Yunanlı olmayan bir kaynaktan türetilmiştir. Ruh göçü öğretisine göre insan ruhu bedenden bedene dolaşır. Dolayısıyla ruh bedenden ayrı bir varlık olarak tanımlanır. Yani insan birleşik bir varlık olup biri ruh diğeri beden olmak üzere iki farklı bileşenden meydana gelmiştir. Bunlardan ruh temel bileşen olup insanın gerçek yüzünü meydana getirir. O yüzden beden yok olup gider ruh ise başka bedenlerde yaşamaya devam eder.

Pythagoras ruh göçü görüşü sayesinde bir ahlak da geliştirmiştir. Ona göre ruh bu dünyada yapmış olduğu eylemlerin, iyiliklerinin ve kötülüklerinin sonucunda daha aşağı veya daha yukarı varlıkların bedenlerine göç eder. Ruh bu doğuş çarkının içinde olduğu yani şu anki bedeninden başka bir insanın ya da hayvanın bedenine göç ettiği sürece arınmamış, maddi ve gerçek olmayana bağlılığını korumuş ve saflıktan yoksun kalmıştır. İnsanın bu çarktan kurtulması, bir parçası olduğu ezeli, ebedi, evrensel tanrısallıkla birleşmesi gerekir. Bunun yolu da felsefedir Pythagoras’a göre. Felsefeyi bir tür arınma ya da kurtuluş, yeniden doğuş çarkından kurtulma yolu olarak tanımlamıştır. Pisagor felsefeyi dünyaya karşı pasif ve tavır alma sadece teorik bilgi edinme olarak görmemiştir. Ona göre felsefe sayı teorisi, geometri, müzik ve astronomi alanlarında etkin entelektüel araştırma anlamına gelmiştir. Çünkü insan dünyadaki düzene, gökyüzünde hakimiyet süren ahenge, evreni yöneten yapısal ilkelere ilişkin gerçek bir kavrayışa sadece bu alanlardaki araştırmalar yoluyla erişebilirdi. Ve çok daha önemlisi felsefe tanrısal olanla nihai birleşme hedefine etkin tefekkür yoluyla erişilebildiği için filozofun kendi doğasında gerçekleşecek fiili bir dönüşümü ihtiva etmek durumundaydı. İnsan felsefe ile evrendeki düzeni araştırır ve söz konusu düzen ve uyumu kendi ruhunda yeniden yaratmış olur.

Tüm bunlara bakıldığında Pythagorasçıların felsefelerini belirleyen en önemli unsur düzen ve ahenktir. Bu düzen ve ahengi ise müzik ve sayılarda bulmuşlardır. Böylece Pythagorasçılar doğada olup biten şeyleri, evreni sayılarla ifade etmeye çalışmışlardır. Pythagorasçıların sayıları esas almasının arkasında öncelikle müziğe olan ilgileri vardır. Onlar bedenin sağlığını korumak veya ona sağlığını yeniden kazandırmak için tıbbı kullanmışlar aynı şekilde ruhu arıtmak için de müziği kullanmışlardır. Müziğe olan bu tutumları onları aritmetiğe, aritmetiğe olan ilgileri ve çalışmaları da daha sonraları onları sayıların her şeyin arkhesi, tözü olduğu görüşüne götürmüştür.

Pythagorasçıların kullandıkları temel sayılar doğanın yapı taşları veya kurucu tuğlaları olarak görülen ilk dört sayıdır: ,1 2, 3, ve 4. Bu dört tam sayı birbirleriyle toplandığı zaman ortaya çıkan toplam yani 10 onlar için kutsal bir sembol olarak görülmüştür. Öyle ki gökyüzünde 9 tane gök cismi görünürken 10 sayısını mükemmel kabul ettiklerinden hareket eden gök cisimlerinin sayısını 10 olarak söylemişlerdir. Bunun için de Dünya, Ay, Güneş, bu dönemde bilinen 5 gezegen ve sabit yıldızlar kümesinin yanında ‘Karşı Yer’ diye bir gök cisminin olduğunu öne sürmüşlerdir.

Pythagorasçılar için uyumun son derece önemli olduğunu belirtmiştik. Onlara göre uyum, uyumu meydana getiren unsurlardan farklıdır. Uyumu meydana getiren unsurlar zıtlıklardır. Pythagorasçıların kabul ettikleri on temel zıtlık vardır: 

Sınır-sınırsız 

Tek-çift 

Bir-çok 

Sağ-sol 

Erkek-dişi 

Sükunette olan-harekette olan 

Doğru-eğri 

Aydınlık-karanlık 

İyi-kötü 

Kare-dikdörtgen 

Bu zıtlıklardan birincisinde yer alan şeylerin düzen, sınırlılık ve mükemmellik ilkeleri oldukları diğer grubun içinde bulunan ve bunlara karşılık olan şeylerin ise düzensizlik, kusurluluk ve sınırsızlık etkileri olarak düşündükleri belirtilmiştir. Dolayısıyla evrene bir düalizm hakimdir ve bu Pythagorasçıların ahlakı açısından önem taşımaktadır. Çünkü dünyayı iyi ve kötünün bir çatışması olarak gören bu anlayış kişinin veya benliğin esas rolünün ahlaki bir fail olmak olduğunu savunur. Böyle bir iyi kötü düalizme iyinin zafer kazanacaksın ima etmekle kötünün hiçbir şekilde ortadan kaldırılamayacağını da ortaya koymuşlardır. Aynı düalizm özellikle ruh göç öğretisi ile birleştirildiğinde her şeyin döngüsünün sabit düzen içinde yeniden ortaya çıkacağı görüşünü bir şekilde temellendirmeye yarar.

Pythagorasçılar kendilerinden sonra gelen birçok filozofu etkilemişlerdir. Özellikle Platon’un üzerinde büyük etkileri vardır. Felsefeyi bir kurtuluş öğretisi bir arınma pratiği olarak almaları Platon’u büyük ölçüde etkilemiştir. Yine Platon’un ruh beden zıtlığı, ruhun ölümsüzlüğü, ruhun üç kısımdan meydana geldiği görüşleri, ideaların sayılar olduğu yönündeki düşünceleri temelinde de Pythagorasçılardan bir hayli unsur bulunmaktadır

KAYNAKÇA:

  • Arslan A. (2006).  İlkçağ Felsefe Tarihi. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları: İstanbul
  • Laertios D. (2003) Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri. (Çev. Candan Şentuna). Yapı Kredi Yayınları:İstanbul
  • Cevizci A. (2016). İlkçağ Felsefesi. Say Yayınları: İstanbul
  • Cevizci A. (2009). Felsefe Tarihi. Say Yayınları: İstanbul

Aktiffelsefe Araştırma Grubu


Doğu ve batı felsefelerini ve kültürlerini incelediğimiz felsefe seminerlerimize katılmak isterseniz de buraya tıklayarak ücretsiz kayıt yaptırabilirsiniz. Bu arada seminer konularımızı incelemek için Felsefe Seminerleri sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılarımız:

gtag('config', 'AW-802439404');