İnsanoğlunun avcı toplayıcılıkla başladığı serüveninde stratejisi hammaddeyken, sanayi toplumlarında para   olmuştu. Bilgiyi elinde tutanın güçlü olduğu günümüze yolculukta adını sanayi sonrası toplum kavramıyla duyuran Daniel Bell’in sosyolojisini yakından inceleyeceğiz bu yazımızda.

      Daniel Bell   sosyolojisinde bir kuram yaratmaktan çok toplumu çözümleme amacı gütmüştür. Bell   de   dönemdaşları gibi toplumsal sorunların çözümü için öngörülerde bulunma   eğiliminde olan bir sosyologdur.   Onun öngörülerini olayların sonuçlarını tahmin ederek   değil, “toplumsal önkestirim” dediğimiz  tarihsel   eğilim olasılıklarının ana hatlarını   ortaya koymaya çalışarak yapmaktadır. Sosyolojinin bunu yaparken bilimsel   ve olgusal   temelleri olması gerektiğini aynı zamanda  geleceğe dair dayanaksız çıkarımlardan ayrı  değerlendirilmesi gerektiğini söyler.

  Sanayi sonrası toplum entelektüel teknoloji ile elindeki  verileri  analiz edebilir;     planlama yapar ve geleceğe   ayna tutabilir kabiliyettedir. Bu sebeplerden dolayı Bell’e   göre ”tahmin” sanayi sonrası toplumun kaçınılmaz bir   sonucu ve aynı zamanda  bir   ahlaki  zorunluluktur.

  Sanayi sonrası toplum kavramını ilk kullanan kişi Daniel Bell değildir, ama bu kavram   çoğunlukla Bell’in   formüle ettiği şekliyle tartışıldığı için onunla anılmaktadır.  Sanayi   sonrası toplum teorisi bir toplumsal   değişme kuramıdır.

 Sanayi toplumunda paranın ve sanayi öncesi toplumda hammaddenin olduğu gibi; sanayi sonrası toplumun stratejik kaynağının bilgi olduğunu belirtir.  Bell’e göre bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmenin bu niteliği, dünyaya bakış tarzımızı etkileyecek güçtedir.

Gene onun ifadeleriyle, sanayi sonrası toplum fikri varolan tüm toplumların özellikleri göz önüne alınarak ve tümünü kapsayacak şekilde formüle edilmemiştir çünkü ortaya çıkmakta olan özellikler üzerinde temellenen bir spekülatif kurgudur.

Bilginin Gücü

Her toplumda bilginin önemi yadsınamaz zira iktidarın temeli olarak bilginin mülkiyetinde ya da siyasal konumunda değil; sanayi sonrası toplumda bilginin karakterinde bir değişim yaşanmıştır (Bell, 1967, s. 28).

Sanayi sonrası toplumun farkı teorik bilginin daha önce önem kazanmadığı kadar önem kazanmasıdır. Post endüstriyel toplumda teorik bilgi ampirizmden daha önemli ve öncelikli olmuştur. Bugün her toplum teknolojik yenilik (inovasyon) ve büyüme içinde yaşamaktadır; teorik bilgi her toplumun teknolojik yeniliklerinin temeli haline gelmiştir (Bell, 1967, s. 29). Bu önem kazanma ya da öne çıkma teorik bilginin birikiminin ve dağılımının sadece son yıllarda yenilik ve değişimin yol gösterici gücü haline gelişiyle ilgilidir (Bell, 1976b, s. 46).

Bunu görebilmek için geçmişe bakmak gerekir. 19. ve 20. Yüzyıllardaki keşifler icatlarının altında yatan ilkelerin ve temel özelliklerin keşfedilmesinden sonra yeni pratik uygulamaların yapıldığı bilim adamları tarafından yapılmışlardır. Yani önce keşif yapılmıştır, işlevsellikler sonradan geliştirilmiştir. Ve bu gelişimler de büyük ölçüde deneme yanılma yoluyla gerçekleşmiştir. Bell bu konuya  çelik, elektrik, telgraf, telefon gibi pratik icatlardan örnekler vermektedir.

 Örneğin telefonun mucidi Graham Bell, aslında sağırların sessizliğini yok etmeye çalışıyordu. Bunu başaramasa da her gün yeni bir özellik daha eklenen telefonla birbirinden kilometrelerce uzaktaki insanların birbirlerini duymalarını sağladı. 

Önce ilkelerin keşfedildiği, pratik uygulamaların daha sonra yapıldığı döneme ise kimyasal olarak üretilmiş olan sentetikleri verebiliriz.  Bu sentetiklerin önce teorik bilgisi elde edilmiş, makromoleküllerin özellikleri hakkında elde edilen teorik bilgiye dayanılarak yeni malzemelerin üretilmesi “planlanmış” ve Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’nın savaşta önemli bir güç kazanmasını sağlamıştır (Bell, 1967, s. 29).

Bell, teori ve empirizm arasındaki ilişkinin değiştiğini ekonomilerin yönetiminde de görebileceğimizi belirtir. Bell’e göre hükümetler artık doğrudan parasal veya mali politikalar geliştirmekte, ekonomik büyümeyi hedeflemekte, farklı sektörler arasında denge kurmakta, bilinçli politikalarla ekonominin yönünü şekillendirmeye çalışmaktadırlar. Hükümetlerin ekonomi konularına bu şekilde müdahale edebilmelerini mümkün kılan, ekonomik teoride hükümetlerin bunları yapmalarına izin veren yeni yasaların geliştirilmiş olmasıdır (Bell, 1967, s. 29).

Peki sadece teknolojik gelişmeler mi?

Sosyal bilimlerde de birçok alanda bilgisayar tabanlı ekonomik sistemlerin modellemeleri, toplumsal davranışların ve karar alma süreçlerinin kontrollü deneylemeleri yapılabilir hale gelmiştir. Bell, giderek daha karmaşık hale gelen bilgisayar temelli simülasyon prosedürleri sayesinde ekonomik sistemler, sosyal davranışlar, karar verme problemleri gibi çok çeşitli konuların simülasyonlarının yapılabildiğini ve sosyal bilimler alanında ilk defa büyük ölçekli “kontrollü deneyler” yapma olanağına kavuştuğumuzu vurgulamakta, bu sayede gelecekte hayatlarımızı etkileyecek konuları seçip kontrol edebileceğimiz “alternatif gelecekler” çizebileceğimizi düşünmektedir (Bell, 1967, s. 30).

Çok uzağa gitmeyelim. COVID-19 salgınından evlere kapandığımız bu günlerde insanlarda farkındalık uyandırmak için bile bilgisayar temelli simülasyon prosedürleri sayesinde hazırlanmış videolardan yararlanıyoruz.

(Bknz: https://www.ansys.com/covid19-simulation)

Sanayi sonrası toplumun özelliklerini hangi alanlarda daha bariz görürüz?

Endüstriyel açıdan: Hizmet sektörünün imalat sektöründen ön plana geçtiği, bilim ve teknolojinin merkezi bir öneme sahip olduğu. Sanayi sonrası toplumda şirketlerin, sanayi kuruluşlarının AR-GE (araştırma geliştirme birimleri) birimlerinin birer araştırma laboratuvarı gibi işlev gördüğünü, üniversitelerin sanayi kuruluşları ile işbirliği içinde piyasaya yönelik ürün tasarlama, geliştirme faaliyetleri yürüttüklerini gözlemleyebilmekteyiz.

Dolayısıyla Bell’in 20. yüzyılın ortalarında 21. yüzyılın toplumuna ilişkin değerlendirmelerinin bir kısmının hâlâ geçerli olduğunu söyleyebiliriz.

Mesleki açıdan:  Mavi  yakalı  endüstriyel mesleklerden beyaz yakalı profesyonel ve teknik konumlara, işçi sınıfı ağırlıklı bir toplumdan daha da orta sınıf bir topluma geçiş.

Bell’in öngörüsüne göre yeni çağın temel kurumları düşünsel (düşünce kuruluşları) olacak ve önemli insanları da bilim adamları, mühendisler, teknisyenler ve entellektüeller olacaktır. (Bell, 1967, s. 30).

Bell’e göre:

 …yeni çağın öncelikli kurumlarının entelektüel kurumlar olacağını söylemek, insanların çoğunun bilim insanı, mühendis, teknisyen ya da entelektüel olacağını söylemek değildir. Çağdaş toplumda da insanların çoğu işadamı değildir, ama yine de bunun bir “iş medeniyeti” olduğu söylenebilir. Toplumun temel değerleri iş kurumlarına odaklanmıştır, en büyük ödüller bu alandadır, ve en büyük güç de, her ne kadar günümüzde güç bir dereceye kadar fabrikadaki sendikayla paylaşılsa ve politik düzen aracılığıyla toplum tarafından düzenlense de, iş topluluklarının elindedir” (Bell, 1967, s. 30).

Politik açıdan: Politikacılar ve işadamlarından oluşan geleneksel güç yapısına meydan okuyabilecek yeni bir bilgi sınıfının yaratılmasını öngörür Bell. Yeni bir yönetici elitin ortaya çıktığı bir toplumdur.

İnsanların gündelik yaşamlarını etkileyen istihdam, fabrikaların yeri, yeni ürün yatırımları, vergilerin dağıtılması, mesleki hareketlilik gibi konularda kararları önce işadamlarının, sonra hükümetlerin verdiğini, bunun da önceliğin iş olduğunu gösterdiğini belirtir. Bu açıdan yeni toplumun baskın kurumlarının entelektüel kurumlar olması da “üretim ve iş ile ilgili kararların toplumdaki diğer güçlerden” doğacak ya da bu güçlere bağlı olacak olması, ekonominin dengesine ve büyümesine ilişkin hayati kararların yine hükümet tarafından verileceği, ancak hükümetlerin bu kararları araştırma ve geliştirmeye yaptığı yatırımlara dayalı olarak vereceği, etkililik maliyet analizlerinin, fayda-maliyet analizlerinin yapılacağı, yani kararların çok daha teknik bir nitelik kazanacağı anlamına gelmektedir. (Bell, 1967, s. 30).

Kültürel açıdan: Eğitim kurumlarıyla birlikte entelektüel kurumların yaygınlaşması ve yetenekli kişileri kendi bünyelerinde barındırması, toplum açısından önemli bir hedef haline gelecek, bu kurumlar sosyal statü kaynağı olacaktır.(Bell, 1967, s. 30).

Peki bir toplumun sanayi sonrası toplum olduğunu nasıl anlarız?

1.Hizmet ekonomisinin oluşumu:  Daha etkin, verimli ve kazançlı teknikler ve üretim sistemleri,

daha az etkin ve kârlı olanların yerini aldıysa eğer sanayi toplumu yerini sanayi sonrası topluma devretmiştir.

Sanayi sonrası toplumun ilk ve en önemli özelliği işgücünün artık tarım ya da imalat sanayi ile ilgisinin azalması; bunların yerine  ticaret, finans, dinlence,  ulaşım, sağlık, araştırma, eğitim ve yönetim gibi hizmetlerde yer almasıdır (Bell’den akt.Waters, 1996, s. 110).

2.Profesyonel ve teknik sınıfın üstünlüğü:  Üniversite/ yüksek öğrenim gerektiren profesyonel ve teknik mesleklerin toplumda çoğunluğu oluşturmasa da egemen olmaya başlaması ; varlıklı burjuvazi ile  bilgi sınıfının  yer değiştirmeye başlaması  sanayi sonrası topluma geçişin başka bir göstergesidir.

Sosyoloğumuz bilgi sınıfının temelde mülkiyete değil, bilgiye dayalı bir profesyonel sınıf olduğunu belirtir. Ancak bilgi sınıfının endüstriyel bir sınıf olmaktan çok bir statü grubuna daha yakın bir oluşum olduğunu vurgular. Buna rağmen en önemli sınıfı olarak addettiği bilgi sınıfını “sınıf” olarak betimlemekte ısrarcıdır.(Waters, 1996, s. 64).

3.Teorik bilginin önceliği: Sanayi sonrası toplumun tanımlayıcı ekseni teorik bilginin üstünlüğüdür. Toplumun teorik bilginin etrafında örgütlenişi toplumsal kontrol, yenilikler  ve siyasal yönetim için temel oluşturmaya başlamıştır.

Bell, sanayi sonrası toplumda bilginin uygulamalı değil, teorik karakterde olduğunu vurgulamaktadır. Bu durum bilginin çok farklı durumlar için uygulanabilir soyut sembolik sistemler şeklinde kodlanmasını kapsamaktadır (Bell’den akt. Waters, 1996, s. 110).

4.Teknolojinin planlanması: Teorik bilginin gelişmesi teknolojik öngörüde bulunmayı olanaklı hale getirmektedir. Bu durum, ileriye doğru değerlendirmelerin yapılması; riskleri, maliyetleri ve avantajları içerecek şekilde değişimin planlanmasıdır (Bell’den akt. Waters, 1996, s. 110).

5.Yeni entelektüel teknolojinin yükselişi:  Bilgisayar “entelektüel teknoloji”nin aletidir. Bu anlamda bilgisayar fiziksel bir teknolojik araç olarak düşünülebilir ancak yazılım, bir entelektüel teknoloji ürünü olarak istatistiksel ve mantıksal olarak bilgisayara veri olarak girilen formüllerdir (Bell’den akt. Waters, 1996, s. 111).

Teknoloji şimdiye kadar fiziksel, araçlarla ya da makinelerle ilgiliyken , entelektüel teknoloji  alışılagelmiş anlamlarının karşısındadır. Kişinin sezgiden bağımsız, rasyonel bir şekilde bir şekilde karar alabilmesine olanak tanıyan, soyut sembollerin sistemi olarak “entelektüel teknoloji” düşüncesini ileri sürmektedir.

KAYNAKÇA :

Bell, Daniel  (1976) Welcome to the Post Industrial Society, Physics Today, February 1976, 46–49.

Bell, Daniel. (1976a). The Coming of Post Industrial Society: A venture in social forecasting. New York: Basic Books

Kumar K (2004) Sanayi Sonrası Toplumdan Post-Modern Topluma: Çağdaş Dünyanın Yeni Kuramları, Mehmet Küçük (çev), Dost Kitabe- vi Yayınları, Ankara.

Poloma, Margaret T. (1993). Çağdaş Sosyoloji Kuramları, Ankara: Gündoğan Yayınları.

Törenli N (2004) Enformasyon Toplumu ve Küreselleşme Sürecinde Türkiye, Bilim ve Sa- nat Yayınları, Ankara.

Waters, Malcolm. (1996). Daniel Bell, New York: Routledge.

gtag('config', 'AW-802439404');