GÜNLÜK KAHRAMAN
Kitap Arka Kapak Yazısı: Herkes kendi çaresine sahiptir. Herkes kendi duygularına ve fikirlerine, hayallerine ve tutkularına sahiptir. Herkesin değişme, daha iyi olma, dünyayı, bulunduğundan bir parça daha iyi bırakma arzusu vardır… Ve o noktada, herkeste, tüm bu özellikleriyle, bu şeyleri az ya da çok gerçekleştirmek için canla başla çalışan günlük bir kahraman bulunur.
Aşağıda Günlük Kahraman kitabından alıntılar bulacaksınız.
*****
“Birçok fırsatta, sunduğu avantajları vurgulamayı da unutmadan teknoloji çağında yaşadığımız söylenip yazılmıştır… Bilgisayar yaşamın her yönüne hâkim oluyor; makineler gün be gün insan elinin yerini alıyor; iletişim zamanı ve uzaklığı azaltmakta. Sonunda, o kadar hayal edilen cennete ulaşmak üzereyiz: Boş saatlerle dolu günler ve boş günlerle dolu haftalar… Bilim ve teknik, maddesel rahatlık ideallerini adım adım ileriye aktararak gelişirken insan da gittikçe kendi tatminsiz Ben’inin umutsuzluğunun daha derinine batmaktadır. Ne kadar boş saati varsa o kadar korku hisseder, çünkü kendisiyle yalnız kalmasını bilmez. Ne de günlük olarak beraber yaşadığı bu garip arkadaşının İç Ben’inin saklı kaynaklarını anlar.”
*****
“Kriz yani değişim zamanlarında her şey istikrarsız bir görünüm alır; güvensizlik ve şüphe gündemdedir. Ve yarın ne olacağını hiç kimse asla bilemeyeceğinden girişimlerle kendini riske atmak istemez… Değişimin her iki tarafındakiler karşılaşırlar: Geride kalana bakanlar, ilerideki gelecek olanı düşleyenler… Geçmişe özlemle bakanlara hor görür biçimde ‘tutucu’ adı yakıştırılır. Geleceğin macerasına tümüyle atılmamakla sert bir biçimde eleştirilirler. Ama onlar kendilerini tutucu hissetmezler, yapmak istedikleri sadece günümüze kadar tüm yaşananların boşa gitmemesini sağlamak ve faydalı tecrübeleri çıkarmaya çalışmaktır. Yarın hayatta kalabilmek için zenginlik oluşturmaya çalışanlar gibi, bilgiler ve anılar toplamaya çalışmaktadırlar.”
*****
“Uygarlığımızın bir ara dönem yaşamakta olduğunu gösteren belirtiler çok sayıdadır. Bu belirtilerden biri de ciddi karmaşalara yol açabilecek olan ayrımcılıktır. Ayrımcılık, politik anlamının ötesinde, -her ne kadar böyle bir biçimi bulunsa da- tüm insani ifadelere sızan bir güçtür. Bu, şu ana kadar yapılmış her şeyi ayrıştırmaya eğilimli olan, bir hücreyi ötekine düşüren, her varlığı kendi gerçekliğine hapseden aşırı bireyselliğe vardıran bir akımdır.”
*****
“Filozof korkuyu ve onunla beraber tüm sonuçlarını yok etmelidir. İyiyi kötüden ayırt etmeyi öğrenmeli, fikirlerini korumalı ve onlara zıt olan diğerlerinden ayırmalıdır. Ancak bunu her zaman iradenin ve eylemin aracılığıyla gerçekleştirmelidir. Basit bir şekilde ‘karşı’ olunamaz, bir şeye karşı olmak için öncelikle sağlam ve gerçek ideallere sahip olmak gereklidir. Reddetmeden önce kabul etmek, inkâr etmeden önce bilmek gerekir.”
*****
“…Filozof İmparator Marcus Aurelius’un söylediği gibi, ‘İnsanın başına, ona özgü olmayan ne gelebilir ki?’ Eğer felaketler yaklaşıyorsa onları karşılamayı bilelim. Bu olasılık karşısında umutsuzluğa düşmek yerine, olabilecek her şeye onurlu bir şekilde dayanabilmek için daha fazla enerji, bilgi ve irade gücü toplamak gerekecektir.”
*****
“…Korku, zayıflığın ve güvensizliğin eş anlamlısıdır. Bu yüzden, cesareti yeniden elde etmek gerekmektedir. Kendini ve diğerlerini tanımak, anlayışı ışıklandırmak, doğadaki Tanrı’ya ve gerçeklere geri dönmek gerekmektedir… Uzaydaki kayıp bir rastlantısallık değiliz. Tanrı’dan kaynaklanan zengin bir nedenselliğiz.”
*****
“Neden insanlar acı çekiyor? Neden acı var?.. Bir Budist öyküsü aklıma geldi; kitaplarda ‘Hardal Tanesi’ adıyla geçiyor. Özet olarak, oğlunu kaybeden ama yine de onu hayata döndürmek için Buda’nın büyülü sanatlarına güvenen bir annenin acısı yansıtılır. Buda, annenin cesaretini kırmaz, oğlunu diriltmek için yalnızca ondan bu talihsizliği yaşamamış bir evden çıkmış bir hardal tanesi getirmesini ister. Öykü’nün sonu bellidir: Hardal tanesi, o kadar özel bir hardal tanesi asla bulunamayacaktır ve annenin acısının, bütün diğer insanların acılarının da ne kadar çok ve büyük olduğu açığa çıkınca, kısmen hafiflediği görülür…”
*****
“Neden sıkıntılarla yaşıyoruz? Birincisi; kaçınılmaz olarak kısa görünen bir zamanda ilgilenmemiz gereken çok sayıda şey olması nedeniyle. Filozoflar olarak, bize sıkıntı veren çok sayıdaki şeylerin gerçek önemlerini analiz etmeliyiz. Hepsi de gerçekten ilk sırada bulunmaya değer mi? Bu ilgiyi gerçekten hak eden, daha az hak eden ve kesin olarak buna değmeyecek şeyler arasında bir seçim yapmak mümkün değil midir?”
*****
“Maalesef, günümüzdeki insanı tarif eden özelliklerden birisi saldırganlıktır. İlgili olsun veya olmasın en hafif dürtüler karşısında her an saldırganlık ortaya çıkabilir… Saldırganlık, yetişkinlerde ve gençlerde olmak üzere ikiye ayrılır. Yetişkinlerin saldırganlığı diğeri kadar hoş olmasa bile belki de göz ardı edilebilir… Saldırganlık gençlerde, birbiriyle mücadele içindeki çok sayıdaki hâlleri gizleyen bir maskedir. Genç, doğal olarak güçlüdür ve bu gücünü bir şeye uygulama gereksinimini duyar. Bunu nasıl zekice yönetebileceğini bulursa; kendini gerçekleştirmiş bir kişiye dönüşür…”
*****
“Sağduyu ve bilgi günlük yaşamın sahnesinden kalktığında, kamuoyu adı verilen, yapılan ve söylenen her şeyin yanılmaz yargıcı ortaya çıkar… Günlük gerçeklik bize, övgü ve eleştirinin değişmez iki aşırı ucu arasında hareket eden bir kamuoyu göstermektedir… Eğer hiçbir şey yapmaz, hiçbir şeyi riske atmazsak bizi kabul ya da reddedecekleri aşırı uçlar oyununa girmemiş oluruz. Eğer hareket edersek, mantıksal ve doğal olarak tavrımızdan memnun olanların var olacağı gibi olmayanların da olacağını kabul etmeliyiz.. Hareketin gerekliliği konusunda ikna olmuş bir kişi övgü ve eleştiriyi önemsemez; tek önemsediği şey ödev konusundaki moda anlayışların ötesinde kendi ödevini tamamlamaktır.”
*****
“Sıkça neleri yaşamanın çabaya değer olduğunu sorarız kendimize çünkü çok kereler o bildik sözlerle karşılaşmışızdır: ‘Buna değmez’. Sanki yaşam karşımıza çeşitli şeylerin bulunduğu bir vitrin koymuş da ilgimizi çeken, biraz ilgi duyduğumuz ve hiç ilgilenmediğimiz şeyler arasında seçim yapmak zorundayız… Bu, az çok doğrudur. Ve ne seçersek seçelim her şey beraberinde acıyı ve uğraşları getirir ancak bunların bir kısmı çabaya değen, geri kalanı ise değmeyen şeylerdir.. Her zaman çabaya değer olmuş ve böyle olmaya devam eden şeyler olduğunu doğrulayabiliriz. Süregelen, hemen kaybolmayan, bugün olduğu gibi yarın da bizimle olacak olanlar vardır…”
*****
“Yaşamın doğal yasaları bizi eyleme götürür. Tüm evren hareket halindedir ve bu yazgıyı biz kesin olarak saptayamasak da o, belirli bir noktaya yönelmiştir. Bundan dolayı insan, evrensel yasalara uyum içinde karşılık verdiği sürece, eylemin gerekliliği bizi şaşırtmamalıdır. Her eylemin bir karşılığının yani kendisine uygun bir karşılığının olması da doğaldır. Günümüzde ise eylem ve sonuçlarına kolay başarının penceresinden bakılmaktadır. Üstün gelmek demek artık, işlerimizi iyi yapmak değil, diğerlerinin önüne geçmek demektir; bunun yanında işlerimizin sadece iyi yapılmış gibi görünmesi yeterlidir..”
*****
“Hiçbir şey yapmadıklarında özgür olan insanların dünyasında yaşıyoruz ve hareketsiz özgürlük feci bir kölelik gerçeğini saklıyor. Bu köleliğin zincirleri öncelikle korku ve kararsızlıktır, -etkin bir şekilde kazanılmış ve kullanılmış bir özgürlüğün memnuniyetle adanmasına değen- fikirleri, duyguları seçememek ve yaşamamaktır… Klasik felsefe bize, özgürlüğün kendini tanıyan ve kendine hâkim olan bir insanın erdemi olduğunu öğretmiştir. Ve böyle bir insan ne eylemden ne de kendini adamaktan uzak kalacaktır; ne kadar deneyim yaşarsa o kadar büyüyecek ve ne kadar büyürse de o kadar özgür olacaktır…”
*****
“…Kısa süre bekleyiş sabır, uzun süre bekleyiş ise inançtır… Nasıl bazı bitkilerin gelişmek için diğerlerinden fazla zamana gereksinim duymalarını doğal görüyorsak, insani hedeflerden birkaç günde filizlenenler olduğu gibi çiçeklenmeleri için senelerin, o kadar çok senelerin geçmesi gereken diğerleri vardır ki, ortaya çıkan meyvenin sevindirdiği kişi bile artık aynı kişi değildir… Eğer ölümsüzlüğümüzün gerçekten farkındaysak, uzun zaman sonra gerçekleşecek düşler, kuşkusuz bizim çabalarımızın işaretini taşıyacaktır. Ve bu başarılarla mutlu olacak insanlar da ilerlemekte olan bir insanlığın işaretini taşıyacaklardır…”
*****
“Hiçbir şeyden korkmamak bir aşırı uca denk gelir; bu da pervasız insanın özelliği olan bilinç eksikliğidir. Korkulmayacak ne vardır ki? Bu da aynı bilinçsizliğin bir parçasıdır. Herkesten ve her şeyden korkmak, ürkek kişinin, cesaretsiz ve korkak olmaya en yakın kişinin özelliğidir… Uygun olan, doğru bir ortadır, şeyleri olduğu gibi tanımayı bilen, onlara doğru değerini veren bir iç cesarettir. Cesur olan, neden korkmak ve kaçınmak gerektiğini ve neyi sevip sürdürmesi gerektiğini bilir…”
*****
“Her gün zamanın içinde bir şey yapılabilir ve yapılmalıdır. Her gün çözülmesi ya da çözülmeye başlanılması gereken küçük ya da büyük sorunlar ortaya çıkar. Her günde kazanılması gereken yararlı bir deneyim bulunur. Her gün saatlerin ve dakikaların gösterdiği kısa aralıklar içinde bir parça büyünebilinir.”
*****
“Yaşam, kendimize ve diğerlerine karşı bir sorumluluk işidir. Bir filozof herhangi bir şekilde yaşayamaz. Eylemlerinin basitçe hayatta kalmayı aşan bir anlamı ve mantığı olması gereklidir. Yaşam Okulunda her şeyin bir nedeni, bir nasılı ve niçini vardır… Yaşam, kendimize ve diğerlerine karşı bir cömertlik işidir. Yaşam, kendine yardım etmek, her başarıyı ve öğrendiğimiz her şeyi paylaşmaktır. Yaşam, varoluşumuzu içinde bulunduğumuz dünyaya ve özellikle de bir parçası olduğumuz insanlığa sürekli olarak kendimizi adamak için değerlendirmektir.”
*****
“…Cesur insan ne diğerlerinin zayıflıklarından ne de çoğunluğun onayından destek alır; onun için kendi bilinci her zaman çoğunluğu oluşturur. Bu gücüyle, ona gereksinim duyanlara yardım etmeye çalışır… Cesaretin en önemlisi, insanın kendisiyle yüzleşme cesaretidir. Bu yüzleşme, erdemleri ve kusurları ayırt etmek, erdemleri güçlendirmek ve kusurları yok etmek için yapılır… Cesaret olmadan nasıl dünyayı ve yasalarını keşfetmeye kalkışabilinir? Cesaret olmadan yaşamın bizim için sakladığı denemeler nasıl aşılabilir? Cesaret olmadan insan kendisini nasıl fethedebilir?..”
*****