Hindistan’da resmî olarak Ulus’un Babası ilan edilmiş ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu oybirliği ile doğum günü (2 Ekim) “Dünya Şiddete Hayır Günü” ilan edilmiş bir idealistten bahsediyoruz.
Kötülüğe karşı aktif ama şiddet unsuru içermeyen direnişi savunan Satyagraha felsefesi ile Hindistan’ı bağımsızlığına kavuşturmuş, Hindistan Bağımsızlık Hareketi’nin siyasi ve ruhani lideri olan Gandhi, hakkında en fazla eser yazılan kişiler listesinin ilk sıralarında yer alması şaşırtıcı değildir. Dünya üzerinde vatandaşlık hakları ve özgürlük savunucularına ilham kaynağı olmuş olan Gandhi’ye yüce ruh anlamına gelen ”Mahatma’’ lakabının yakın dostu olan Tagore tarafından verildiği söylenir.
Otobiyografisine ”Hakikat Peşinde Başımdan Geçenler” adını veren Gandhi, hayatını doğruluğu ya da “Satya”yı bulmaya adamıştır.
SATYAGRAHA
Satya: Haklı, doğru
Aghara: Çaba,güç
Satyaghara: Haksızlığı kabul etmeme, haksızlığa karşı direnme
Satyagraha, insanın Mutlak Hakikat’i bilememesi ve bu yüzden de cezalandırmaya yetkili olamaması anlayışına dayalıdır. Bir kişiye hakikat gibi görünen bir şey diğeri için hata gibi görünebilir. Dolayısıyla şiddet kullanmayı dışlar. Bu terim Güney Afrika’da oradaki Hintlilerin şiddet dışı direnişini, kadınların oy kullanma hakkını savunanlardan ve diğerlerinin ‘pasif direniş’inden ayırmak için Gandhi tarafından icat edilmiştir. Satyagraha, pasif direnişten tıpkı akla kara gibi farklıdır. Pasif Direniş zayıfların bir silahı olarak kabul edilir ve amaçlarına ulaşmak için şiddet veya fiziki güç kullanmayı reddetmez; fakat Satyagraha, en güçlünün silahı kabul edilir ve her durumda şiddet kullanmayı reddeder.
Sivil itaatsizlik ise bir Satyagraha yoludur. Gayri ahlaki yasaların sivil olarak ihlal edilmesidir. Bu eyleme katılan kişi kanunun yaptırımlarını isteyerek kabullenir ve hapse atılma acısına neşeyle katlanır. Sıradan bir kanun muhalifi kanunu gizli olarak ihlal eder ve cezadan kaçınmak ister fakat sivil direnişçi öyle değil. O ait olduğu devletin kanunlarına, yaptırımlarının korkusundan değil onları toplumun yararına uygun gördüğü için itaat eder. Bana göre Satyagraha’nın güzelliği ve etkinliği çok büyüktür. Ayrıca öyle basittir ki çocuklara bile tavsiye edilebilir.(4)
Gandhi satyagharayı, gerçeğe tutunmak yani doğrunun gücü olarak tanımlamıştır. Bu kelimeyi sevgi gücü ya da ruhani güç anlamında kullanıyorum diye de eklemiştir.
SEVGİ – ŞİDDET DIŞILIK
İlim sahibi bir şahıs bile tabiatına göre hareket eder. Bütün yaratıklar tabiatlarına riayet ederler. Bu durumda zorlamanın ne faydası olur ki?
Bhagavad Gita 3. Bölüm- 33
Gandhi başucu kitaplarından biri olan Bhagavad Gita’daki bu beyiti şöyle yorumluyor: ”Bu beyitte kötü bir kimsenin kendisini hiçbir vakit ıslah edemeyeceği anlamı yakıştırılmıştır. Kişi muhakkak ki kendisini geliştirmek için mücadele etmelidir, ama bunda başarılı olmazsa, zorlamak da bir işe yaramaz. Zorlamak (Nigraha) burada, insanın kendisini ve başkalarını kontrol altına almaya çalışması anlamına gelir. Biz satyagrahayı sadece yüreğinde biraz sevgi olan birine salık verebiliriz. Ancak aramızda karşılıklı bir sevgi olduğu takdirdedir ki, bir başkasını kontrol edebiliriz. Böyle bir sevginin olmadığı yerde, takip edeceğimiz yegane yol, karşı tarafla iş birliği yapmamak olur.” (6)
Gandhi nefretin ve hakikat dışı şeylerin iç yüzünü biliyordu. 30 Ocak 1948’de bir suikast sonucu öldüğünde de nefret ve hakikat dışı davranışlara kurban gitmişti.
Bu nedenle Gandhi’nin şiddet dışı direnişi, kötülük gerçeğinin inkar edilmesi ya da duygusallıktan kaynaklanan bir kaçış değildi.(2)
Sevginin bu yaşamda zafer kazanması kötüyü sonsuza kadar yok etmesiyle gerçekleşmez; kötüyle her gün savaşıp ona üstün gelmesiyle olur. Yani sonsuza kadar iyiyi garanti altına alamazsınız. İyi tekrar tekrar kazanılmalıdır. Toplum sürekli değişen ilişkilerden oluşmaktadır. Şiddet dışı direnişin dikkate aldığı noktada insanlar arasındaki bu dinamik ve sonlanmayan ilişkilerdir; çünkü şiddet dışı direniş, kötü olan ilişkileri iyi olanlara dönüştürmeye çalışır.
Kısacası şiddet dışı direniş için gerekli olan cesaret, şiddet için gerekenden çok daha fazladır. (2)
HAKİKATE GİDEN YOL
*Gita’nın hakikati öğretmek üzere meydana getirildiği sonucuna varmış bulunuyorum. Hakikate ancak nefse olan bağlılığımızı bir kenara attığımız ölçüde riayet edebiliriz. Krişna, işte bunu öğretmek maksadıyladır ki, Gita’nın o güzelim tezini öne sürmüştür.
”Ey Arjuna, duyuların(kendilerini cezbeden ) nesnelerle olan irtibatı , sıcak ve soğuk, haz ve acı (hislerine) yol açar. Bunlar gelir ve gider ve geçicidirler. Onlara tahammül et Ey Bharata.
Ey insanların en asili, bunların rahatsız etmediği ya da endişelendirmediği, hazzın ve acının etki etmediği hikmet sahibi kişidir ölümsüzlüğe tek layık olan. ”
Duyuların yol açtığı izlenimlere maruz kalmayan herhangi bir varlık, hiçbir vakit korku duymaz. Mutluluk ve ıstırap hislerinden işte bu izlenimler sorumludur. Denildiğine göre, öfkeli birinin kasları normalinkinden on üç misli, kahkaha atan birinin kasları ise dokuz misli daha gergin hale gelmektedir. Yani insan öfkeliyken daha fazla enerji harcar ve enerjisi bu şekilde israf edilen biri de ölümsüzlüğe erişemez. Bu halin yani duyu organlarına bağlanmama halinin geliştirilmesi ancak bu yolda çaba göstermekle olur. Kendimizi Arjunayla özdeşleştirmeli ve savaş arabamızı da Krişna’nın sürdüğüne iman etmeliyiz. Krişna savaş arabamızın sürücüsü olan içimizdeki Atman’dır. Ancak savaş arabamızın dizginlerini ona teslim ettiğimiz takdirde kazançlı çıkabiliriz. (6)
(Atman: Tasavvuftaki ‘Zat’. Kutadgu Bilig’den öğrendiğimize göre ‘Öz’. Yunus Emre’nin ‘Bir ben vardır benden içeri’ diyerek dile getirdiğidir.)
MANEVİ BİRLİK
Satyagraha kendi içinde gerçekleştirilen manevi bir birlikten kaynaklanır. İç dünyada elde edilmiş bir bütünlüğün meyvesi yerine, bütünlüğü elde etmek için bir yöntem olarak düşünülürse anlaşılamaz.
Gandhi’nin hayatının son döneminde farkına vardığı başarısızlığı bu şekilde açıklanabilir. İç dünyasında bütünlüğü yakalayan Gandhi, takipçilerinin bu bütünlüğe ulaşamadığını ve satyagrahalarının büyük ölçüde bir bahaneden ibaret olduğunu görmüştür, çünkü takipçileri satyagrahayı bütünlük ve özgürlüğe kavuşmada bir yöntem olarak kullanırlar, oysa Gandhi satyagrahanın iç dünyada elde edilmiş bütünlüğün bir meyvesi olması gerektiğini bilir.
Yapılacak ilk iş iç bütünlüğü gerçekleştirmek, iç bölünmenin üstesinden gelmek ve dolayısıyla manevi ve kişisel özgürlüğe kavuşmaktır. Milli özerklik ve özgürlük bundan sonra gelir. Ancak satyagraha sadece siyasal bağımsızlık gibi çıkarcı bir amaca ulaşmak için faydalı bir teknik olarak görülürse bütünüyle anlamsızlaşır. Kısa vadeli hedefe ulaşır ulaşmaz satyagraha bir kenara atılır. İç huzur, iç bütünlük elde edilmemiştir, dünyanın diğer yerlerini parçalayan bölünmüşlük, çelişki ve skandallar burada da yaşanır.
Bu noktada Gandhi’nin ikinci önemli prensibi ortaya çıkar. Batıda düşünülenin tersine manevi yaşam bütünüyle özel meseleler değildir. Kişi sessizlik içinde düşüncesini derinleştirdikçe halkının ruhunu daha derinden kavrayıp onunla bütünleştiği doğrudur, ancak unutmamak gerekir ki kardeşiyle beraber adalet ve gerçeği aradığı önemli halk mücadelelerine katıldıkça herkes için gerçek özgürlüğü elde etmeyi isteyerek kendi içindeki gerçekliği özgürleştirir.
Platon da ”Felsefe yapmak ve felsefeyle ilgilenmek, bilgiyi kullanarak mücadele etmek ve şehrini diktatörlüğe karşı savunmakla aynı şeydir’’ derken bunu kastetmektedir.(2)
‘DİĞERLERİ’ YANILSAMASI
Arjuna’nın bunalımında Arjuna burada savaşıp savaşmaması gerektiğini sorgulamayıp kiminle savaşması gerektiği üzerinde duruyor. Eğer savaşmayı arzulamasaydı bunu önceki gün Krişna’ya söylerdi. Savaşma konusunda bir tereddütü yoktu. Öldürmeyi düşündükçe değil, öldürmeyi düşündüğü şahısları düşündükçe mutsuz olmaktadır. Arjuna hısım akraba lafını sık sık ağzına almakla ne gibi bir karanlığa ve cehalete gark olduğunu göstermektedir. Kendisi maddi bir bakış açısından dolayı itiraz etmekte olduğundan, Krişna bu muhakemeye karşılık verecektir.
Yanılsama insanın yanlışı doğru olarak görmesine sebep olur. Arjuna da hısım akraba ve hısım akraba olmayanlar arasında ayrım yapma vehmine kapılmıştır. Bunun boşuna bir ayrım olduğunu göstermek amacıyla, Krişna bedeni Atman’dan ayırt eder.
Bedenlerin geçici ve çok sayıda olmasına rağmen, Atman’ın daimi ve tek olduğunu gösterir. Arjuna’nın hısım akrabaları ve diğer insanlar arasında ayrım yapmak gibi bir hataya düşmesine Gita ”Hayır bu olmaz der başkalarına suçlayıcı bir isnatta bulunmaya hakkımız yoktur. Önce kendi insanlarımızın hatasına dikkat çekmeliyiz.’’
İnsan doğruluğun elden gitmesi maksadıyla başkalarının üzerinde uygulamayı doğru gördüğü, aynı şekilde yakınlarına da uygulamalıdır.
Dolayısıyla Krişna Arjuna’dan, bu dünyadaki cahilce bağlantılarından kendisini kurtarmasını ister.
Ben(Gandhi) nasıl hareket etmeliyim? Tanımadığımız birinin oğlunun yaptığı hırsızlığı davul zurnayla duyururken, halkımıza dahil olup da aynı edepsizliği yapmış olabilecek bir genç söz konusu olunca susmalı mıyım? Elbette ki hayır. Şiddete başvurmamaya inansak bile, korkaklık yüzünden zayıfları korumayı reddetmemiz doğru olmaz.
Eğer Arjuna hısım akraba ile diğer insanları unutmuş bir halde, Duryadona’nın yüreğinde bir değişiklik meydana getirecek kadar ‘şiddete başvurmama’ anlayışıyla dolu olsaydı, ikinci bir Sri Krişna olurdu. Halbuki Arjuna gerçekte Duryadona’nın kötü kalpli olduğuna inanıyordu. Ben bir yılanı kucaklamaya hazır olabilirim, ama eğer yılanın biri sizi sokmaya gelirse, onu öldürüp sizi korumalıyım. Arjunanın silahı bırakması kendi tarafındaki herkesin yok edilmesi anlamına geliyordu. Savaşmayı reddetmesi bir felakete yol açacaktı. –Gandhiye göre Bg
ACI
Güç bedenden gelmez zaptedilemez iradeden gelir. Şiddetsizlik kötülük yapanlara uysallıkla boyun eğmek değil, kişinin tüm ruhuyla zorbalıklara karşı koymasıdır. Peki bunun bedeli nedir? Büyük kanun yani acı çekmektir.
Acı çekmek insanlığın emaresidir. ”Acı çekmek büyük kanundur.’’-16 Haziran 1920. (5)
”Gelişim çekilen acılarla ölçülür. Çekilen acı ne kadar safsa katledilen gelişim de o kadar büyük olur.’’ -11 Ağustos 1920 (5)
”Şiddetsizliğin dinamik hali bilinçli acı çekmedir. Şiddetin ortasında şiddetsizliği tercih eden Rishiler Newtondan daha zeki, Wellington’dan daha iyi savaşçıydılar. Silah kullanmayı bilmelerine rağmen silahın işe yaramaz olduğunu fark edip, yorgun düşen dünyaya kurtuluşun şiddette değil şiddetsizlikte olduğunu öğrettiler. Şiddet vahşilerin kanunuyken şiddetsizlik bizim türümüzün kanunudur. İnsan onuru kendinden üstün bir kanun olan ruhun gücüne itaati gerektirir. Hindistan’ın kendi gücünün ve kuvvetinin farkında olarak şiddetsizliğe şans vermesini istiyorum. Hindistan’ın yok olması mümkün olmayan her türlü fiziksel zayıflıktan galip çıkabilen ve dünyadaki tüm fiziksel güce karşı koyabilen bir ruha sahip olduğunun farkında olmasını istiyorum.’’ 6 Nisan 1921 (5)
”Hindistan’ın savaş alanında cesaret göstermesi imkansız ama ruhani cesaret göstermesi ihtimal dahilindedir. Medeni itaatsizlik, özveri pratiğinden farksızdır. Ben sizi çektiğim acılarla fethedeceğim.’’
Satyagraha doktrini, muhalifin acı çekmesiyle değil, kendisinin acı çekmesiyle hakikatin gösterilmesi anlamına gelir. Fakat politik sahada kamu yararı için yapılan mücadele çoğu zaman, adil olmayan kanunlar şeklindeki hatalara muhalefet etmeyi içerir. Her kanun yapıcıya dilekçe ve benzeri yollarla hakikati gösteremezseniz ve hataya da teslim olmak istemiyorsanız, o zaman size sadece tek bir yol kalıyor; o da ya fiziki güçle zorlayarak size teslim olmasını sağlamak ya da kendi şahsınıza acı verecek kanuna direnme cezasını davet etmek. Bu yüzden satyagraha halkın önüne ya sivil itaatsizlik ya da sivil direniş şeklinde geliyor. O suç niteliği taşımaması anlamında sivildir.
EYLEM İNSANI
Amel ve amelsizlik aynı şey demektir; işte Gita’nın öğretisinin cevheri budur. Tanrı’nın sabit ve hakikat olduğu içimizde aşikar kılmanın yolu, bağdaş kurarak oturmak değil de menfaat gütmeyen bir anlayışla çalışmaktır.
Arjuna Krişna’ya sorar: ‘’ Ey Krişna bağlanmama tavrını amelden üstün görüyorsan, o halde, Ey Krişna neden beni korkunç bir amele zorluyorsun? …
-İnsanoğlu hiçbir vakit amelden uzak durmak suretiyle amelden arınmış olmanın tadını çıkaramadığı gibi, hürriyete sırf amelden feragat ederek de erişemez. Amelden arınmış olmak, amelin getireceği esaretten arınmış olmaktır. –BG sf68
Gandh’nin eylem insanı olmasının yanında düşünceye verdiği önem herkesçe bilinirdi. Suskunluk ve inziva günleri bile sadece özel hayatını yaşadığı günler değildi. O günler de Hindistan’a aitti. O günleri de Hindistan’a borçluydu. Çünkü manevi yaşamı halkının yaşamına ve dharmasına katılımından ibaretti. Özgürlüklerini ve siyasi bütünlüklerini elde etmelerinin manevi bir boyutu olmadığı takdirde ne özgürlüğün ne de siyasal bütünlüğün bir anlamı olmazdı.
‘’Ruh sessizlik tutumu içindeyken daha net bir ışık içinde kendi yolunu bulur ve tarifi zor, yanıltıcı olan kendisini kristal bir birlikteliğe dönüştürür. Bizim hayatımız, Doğruluk’tan sonra uzun ve zorlu bir arayıştır.’’ (5)
BEDEN VE ZİHİN ARASINDAKİ BAĞLANTI
Brahmacharyaya varmak isteyenlerin şunu bilmesi gerekir: Her ne kadar ben yiyip içtiğim şeylerle brahmacharya arasında sıkı ilişki kurmuş olsam da aslolan akıldır. Akıl bile bile kirli kalıyorsa perhizle temizlenemez. Yeme içmenizde istediğiniz kadar değişiklik yapın, boşunadır. Zihne saplanan şehvet ancak sürekli bir nefes denetimiyle kendini Tanrıya teslim etmekle ve sonunda Tanrının lütfuyla sökülüp atılabilir. Ama beden ve zihin arasında sıkı bir bağ vardır. Şehvete düşkün bir zihin hep zevk veren şeyler peşindedir. Bu eğilim yok etmek için, yiyecek içeceği azaltmak için, oruç tutmak için gerekli görünüyor. Çünkü şehvet düşüncesi duyguları denetleyecek yerde onların kölesi olur. Onun için bedenin her zaman temiz ve insanı uyarmayan besinlere, zaman zaman da oruca ihtiyacı vardır. (3)
* Arkadaşları halk için oruç tutmaktan vazgeçirmeye çalıştıklarında (Gandhi’nin oruçları bütünüyle kamusal ve siyasal eylemlerdi) kendisi şöyle cevap vermişti.
‘’Yıllar geçtikçe, Tanrı’nın sesi daha fazla duyulur olmuştur. En karanlık saatimde bile beni terketmedi. Sık sık beni kendimden kurtardı ve bana bağımsız bir iz bile bırakmadı. Ona olan teslimiyetim arttıkça, mutluluğum da artar.’’(2)
ÖRNEK OLMAK
‘’Bence misyonerlik görevinde bir tek yol vardı: insanın kişiliği ile örnek olması, bilgi peşinde koşanlarla tartışması.’’ (3)
der Gandhi otobiyografisinde. Birçok anektodunda örnek bir yaşam sergilediğine dair ibareleri bulabiliriz. Bunlardan biri eşiyle yaşadığı şu olaydır:
-Kasturba’nın(eşi) ameliyatı sonrasında su terapisi fayda etmeyince tuzu ve bakliyatı kesmesini ister.
‘’Ne kadar rica edersem edeyim kabul etmeyecekti, başka otoritelerin de onayını aldım. En sonunda o, şayet bunlar bana önerilseydi benim yapamayacağımı söyledi. Çok acı duydum ve aynı derecede sevindim çünkü ona olan sevgimi gösterme fırsatı ele geçirmiştim. Ona şöyle dedim:’’yanılıyorsun. Eğer ben hasta olsam ve doktor bana bunları veya başka şeyleri terketmemi önerse kesinlikle hiç tereddüt etmeden yapardım. Fakat hiçbir doktor tavsiyesi olmadan da tuzu ve bakliyatı bırakacağım. Sen ne istersen yap.’’ Çok şaşırmıştı ve derin bir üzüntü içinde şunları söyledi: ‘’Lütfen beni affet. Seni tanıyorum, seni böyle kışkırtmamalıydım. Bütün bu şeyleri yemeyeceğime söz veriyorum, fakat Allah aşkına sözünü geri al. Bu benim için çok zor.’’ (3)
AYAKLARI YERE BASAN BİR İDEALİST
Uygulamaya geçirmek istediği radikal reformları Hindistan halkının yeterince anlamadığını ya da uygulamadığını görürse öğretisini bu şartlara uygun bir hale getirirdi. Uygun zamanı beklerdi. Makinelerin uzlaşmaz düşmanı olarak şu sözlerine bakalım…
’’Makineler yok olsa ne gözyaşı döker ne de bunun bir felaket olduğunu düşünürdüm. Ancak şimdilik makineleri kaldırmak gibi bir planım yok.(19 ocak1921) (5)
Gene kendi ifadeleriyle idealistliğini şöyle dile getirmiştir.
‘’Dört başı mamur aşk yasası, benim varlığımın da yasasıdır. Ancak ben bu nihai yasayı, savunduğum siyasi önlemlere alet etmiyorum. Böyle bir girişimin başarısızlıkla sonuçlanacağını biliyorum. Tüm erkeklerin ve kadınların bu yasaya birdenbire itaat etmelerini beklemenin işe yaradığı görülmemiştir. Ben hayalperest değil, ayakları yere basan bir idealistim.’’
REALİST
Gandhi Hindistan’dan asla verebileceklerinden fazlasını istemezdi. Verebileceklerinin tümünü istedi ki bu nüfus gücü, tarihi gücü ve derin ruhuyla müthiş bir ulus olan Hindistan gibi bir ülkede çok şeye denk gelirdi. Gandhi Hindistan’dan ne isteyebileceğini biliyordu. Hindistan ise Gandhi’nin her istediğini ona vermeye hazırdı. En başta Swaraj yani özerklik için yapılmış net bir anlaşma vardır aralarında.
(Swa: öz, raj: yönetim, esasen vedalar kadar eski olan bu kelimeyi siyasi bir terim haline getirerek dile adapte eden Gandhinin İranlı hocası Dadabhai’dir. )
‘’Biliyorum, swaraj şiddetsizliğin değil, ülkenin amacıdır.’’ 9 mart 1920 (5)
‘’Sömürgecilerine köle gibi zincirlenmesindense Hindistan’ın şiddet kullanarak özgürlüğüne kavuşmasını yeğlerim’’ 11 ağustos 1920
Sonra şiddetin asla Hindistanı özgürleştirmeyeceğini söyleyerek hemen kendini düzeltiyor. Yalnızca ruhani bir güçle swaraj elde edilebilir. Hindistan’ın asıl silahi bu yenilmez ve doğruluk silahıdır.
KARARLILIK
G.afrikaya Gnadhiyi tekrar çağırdıklarında karımdan ve çocuklarımdan ayrılmak, kurulu bir düzeni bırakarak, belli olandan belirsiz olana doğru yelken açmak, bütün bunlar o anda bana çok ağır geldi. Ama değişken bir yaşam sürmeye kendimi alıştırmıştım. Bence, gerçek olan Tanrıdan başka kesinlik bulunmayan bu dünyada kesinlik aramak hatadır. İçimizde, çevremizde bütün olanlarda bir kararsızlık vardır.
Ama bu dünyada kesinlikle gizli bir yüce varlık vardır. İnsan onu bir kez farkeder, kendini ona bağlayabilirse mutlu olur. Bu gerçeğin peşinden gitmek hayatın en büyük amacıdır.(3)
KAYNAKÇA:
1) Rolland,R.(2019).Gandhi Umudun Direnişi. İstanbul: Zeplin Kitap
2) Merton,T.(2003).Gandhi ve Şiddet Dışı Direniş. İstanbul: Kaknüs Yayınları
3) Gandhi. (2018). Hakikatin Peşinde Başımdan Geçenler. İstanbul: Alfa Basım Yayın Dağıtım
4) Thoreau,H. (2015). Sivil İtaatsizlik ve Pasif direniş. İstanbul: Vadi Yayınları
5) Jacobs, A. (2017). Gandhi,Değişen Bir Dünya İçin Radikal Bilgelik. İstanbul: Ganj Yayıncılık
6) Gandhi.(2017).Gandhi’ye Göre Bhagavad Gita. İstanbul: Kaknüs Yayıncılık
Trackbacks/Pingbacks