Şüphesiz ki Marie Curie hem dünya kadınları hem de kendi çocukları ve torunları için eşsiz bir rol model olmuştur.

Polonya’nın Varşova kentinde öğretmen bir anne babanın çocuğu olarak doğdu. Ancak o dönemlerde Varşova, Polonya’nın Rus Çarlığı denetimindeki bölgesinde bulunuyordu.

Çarlık Rusyası, Polonya’nın ulusal ruhunu yok etmeye yönelik çok sert ve ağır yaptırımlı girişimlerde bulunuyordu. Polonya kültürü de ortadan kaldırılmak istendiği için okullarda Polonya tarihi, dili, edebiyatını öğretmek suç sayıldı. Yaptırımlar ve yasaklar o kadar ileri gitti ki Polonyalı çocuklar bile kendi aralarında milli marşları, şarkıları, yurtseverlik duygularını uyandıracak herhangi bir sözcüğü ya da sıradan bir Polonya lehçesini konuşması suç sayıldı. Tabii ki tüm bunlar tersine etki yaptı ve içlerinden Marie Curie gibi bilim insanları ve vatanına çok bağlı büyük vatanseverler yetişti.

Marie tüm bunlardan hem okulunda hem de genel yaşamında oldukça etkilendi. Rus Çarı, Polonyalıların önemli görevlere getirilmesini istemiyordu. Var olan görevlilerin yerine de Ruslar yerleştirilmeye başlandı. Bu yüzden babası düşük görevlere getirilince ekonomik düzeyleri düştü. Marie’nin ailesi evlerine birkaç yıl boyunca pansiyoner öğrenci almak zorunda kaldı. Marie henüz 16 yaşındayken en büyük ablası bu öğrencilerden birinden bulaşan tifüs hastalığından öldü.

Rus Çarı’nın ağır yaptırımları ve türlü ekonomik sıkıntılar içinde büyürken Marie, ailesine ve Polonyalılara her zaman destek oldu.

Rus yönetimi Polonyalıların hiçbir önemli mevkiye gelmesine izin vermediği gibi kadınların eğitim olanaklarından faydalanmasını da türlü şartlarla engelliyor ve her türlü zorluğu çıkarıyordu. Abla ve kardeşin eğitime devam etmek için Fransa’ya gitmeleri gerekiyordu. Ama ekonomik durumları buna müsaade etmiyordu. Bu yüzden aralarında anlaşma yapıp teker teker okumaya karar verdiler. Önce ablası Fransa’ya gidecek o doktor olup gelecek ardından Marie gidecekti.

Ancak ablası gittikten sonra fark etti ki babasının gönderdiği para yetmiyordu. Bu yüzden Marie de mürebbiyelik işinde çalışıp ablası Bronya’ya para göndermeye başladı. İyi ve varlıklı bir ailenin yanında çalıştığı sırada işvereni merakından dolayı geniş kütüphanesini kullanabileceğini söylemiş ve hatta fabrikadaki kimyager de ona bazı kimya dersleri vermişti. Ablasının okulu bitince bir mektupla ablasına yaptıkları anlaşmayı hatırlattı ve ardından Marie okul için hazırlanmaya başladı.

Paris’e gitmeden önce Marie eğitimindeki boşluğu kapatmak için çok kararlı bir çalışma sürecine girdi. Rus yönetimi Polonya’daki eğitim programından uygulamalı dersleri çıkardığından Marie’nin bunları yapma şansı yoktu. Ancak Marie’nin kuzeni ve kuzeninin arkadaşı, Polonyalı gençlerin fen eğitimini desteklemek için kurulan gizli bir laboratuvarı yönetiyordu. Ruslardan gizlemek için buraya Sanayi ve Tarım Müzesi adını vermişlerdi. Bu gizli laboratuvarda gecelerini ve pazar günlerini geçirerek deneyler ve çalışmalar yapıyorlardı.. Kuzeni ve arkadaşı da Marie’ye Katılıyordu. Marie’nin bu gayretli çalışmalarına katkıda bulunmak için kuzeninin arkadaşı ve yardımcısı ona hızlandırılmış bir kimya kursu verdi.

Ne kadar uzun saatler çalışıp talimatları dikkatlice yerine getirse de anlatılan sonuçları elde edemediği zamanlar oluyordu.

Tüm başarısızlıklar, umutsuzluk verse bile Marie, bu ileriki çalışmalara hazırlık zamanı için “Gelişme, ne hızlı ne de kolay bir süreçtir? ” diye düşünüyordu.

Bu laboratuvardaki çalışmalardan ve yaşadığı zorluklardan sonra kendisi için en uygun olanın kesinlikle fizik ve kimya alanlarında deneysel araştırmalar olduğuna karar verdi. Üniversite öğrenimi için Paris’e giderken masraftan kaçınmak için Almanya üzerinden dördüncü sınıf bir biletle katlanır bir sandalye üzerinde seyahat etti. Tüm enerjisini ve parasını eğitime kullanmak için elinden gelen tüm fedakârlıkları yapıyordu.

Paris’e geldiğinde elde ettiği özgürlüğün tadını çıkarabilirdi. Şimdiye kadar kaldığı küçük köy ve memleketi Varşova’ya göre Paris, oldukça gösterişli ve şaşaalıydı. Bu kent Marie’ye göre yepyeni bir dünya gibiydi. Her şeyden önemlisi artık ilk kez istediği kitabı okuyabiliyor ve kendisini gizlice dinleyen biri olduğu kaygısını gütmeden rahatça konuşabiliyordu.

Sabahtan akşama kadar Paris’in müzelerini gezebilir, tiyatrolara ve konser salonlarına gidebilirdi. Kendini Paris’te yaşayan Polonyalılar topluluğuna kaptırabilirdi. Nitekim ablası ve eniştesi bu toplulukla yakından ilişki içindeydi ve kendisini de ısrarla her toplantıya çağırıyorlardı.

O sıralar kültürlü insanlar bir araya gelerek yurtseverliği betimleyen canlı tablolar oluşturuyordu. Seçtikleri konuya göre kostümler giyip hareketsiz pozlar veriyorlardı. Bir seferinde Marie üzerinde kırmızı bir tunik ve omuzlarına dökülen saçlarıyla bağlarını koparan Polonya’yı betimlemişti.

Babasının da buna sevineceğini yazdığı mektubuna gelen cevapta babası bu davranışlarının hem orada yaşayan akrabaların yaşamına hem de ileriki meslek hayatında yapabileceği olumsuzlukları anlattı ve Marie’yi uyardı. “Konser balo ve benzeri etkinliklerde, bazı gazeteciler isim belirterek bunu haber yapar. Bir gün gazetede senin ismini görmek beni çok üzer! ” diyen babasının hoşnutsuzluğu bir yana Marie’yi ilerlemesi gereken yolda tutan asıl neden amacına ulaşma dürtüsü oldu.

Paris’te bulunma amacının bilincindeydi. Okulunu en iyi şekilde bitirme ve Polonya’nın özgürlüğü için taşıdığı sorumluluk hiç azalmadı. Ablasının oturduğu ev her gün Sorborn’a gidip gelmek için hem fazladan yarım saat kaybettiriyor hem de büyük bir maliyeti getiriyordu. Ablası ve eniştesinin desteği ile daha yakın bir yere taşındı. Marie’nin bu yeni yeri ancak temel gereksinimleri karşılayacak düzeydeydi. Buna rağmen Marie;  diğer öğrencilerin aksine, odasını başkaları ile paylaşmak yerine tek kalmayı tercih etti. İnsanlarla kaynaşmanın çalışmayı nasıl kolayca engelleyebileceğini görmüştü. Marie öğrencilik yılları süresinde Paris’te özgürlüğün gerçekten tadını çıkardı. Bunu her istediğini yapabilme özgürlüğüne kapılıp hedefini unutarak değil aksine bilim ile bu denli yoğun şekilde uğraşabilme özgürlüğüne kavuşmuş olması ona yaşamını biçimlendiren bir odak noktası sağlamıştır.

Bu yaşam bazı yönlerden acı vermiş olsa da yine de benim için çok büyüleyiciydi ve bana çok değerli bir bağımsızlık ve özgürlük duygu verdi. Zihnimin tamamı özellikle ilk yıllarda çok zor olan çalışmalarıma odaklanmıştı.

Marie, Polonya’daki yıllarında yaptığı çalışmaların düzensizliğini ve eksikliğini Fransa’da daha iyi anladı. Sınıf arkadaşlarına göre oldukça gerideydi. Bu eksikliği gidermek için çok çalışmak zorundaydı. Sonraları o dönemi şöyle dile getirmişti.

Zamanımı dersler, deneysel çalışmalar ve kütüphane arasında ders çalışmaya bölüştürüyordum.

Akşamları ise kimi zaman gece yarılarına kadar odamda çalışıyordum.

Ders çalışmak için okulun kütüphanesini tercih ediyordu çünkü kütüphane kışın sıcak yazın serin oluyordu. Böylece Marie kütüphane kapanana kadar orada kalıyor geç saatlerde evine dönüyordu. Bu denli disiplinli çalışma ve yaşamının diğer yönlerine getirdiği kısıtlamalar Marie’yi hiç duraksatmadı. Aksine kendini tek başına çalışmaya adamış olması ona mutluluk veriyordu.

Gördüğüm ve öğrendiğim her şey beni çok mutlu ediyordu.

Sanki yepyeni bir dünyaya, bilim dünyasına adım atmıştım ve bu dünyayı artık özgürce keşfedebilme olanağına sahiptim.

Eniştesi bu öğrencilik yıllarını Marie’nin kahramanlık dönemi olarak tanımlamıştı. Aslında o yıllarla ilgili çok üzücü yanlar da vardı. Yiyecek almak için parasına ve pişirmek için zamanına kıyamadığından bir seferinde açlıktan bayılmış toparlanmak için bir süreliğine ablasının evine taşınmak zorunda kalmıştı. Çetin kış şartlarında üşümemek için bütün giysilerini üst üste giydikten sonra kendini daha da sıcak tutmak için üzerine evdeki 3-5 mobilya parçasını yığdığından bile bahsedilir. Ancak Marie için bu günler sonunda kendini çalışmalarına adayabilmesini sağladığı için unutulmazdı. Öz yaşam öyküsü notlarında hayata karşı olan bu güçlü tavrını ve idealini şöyle anlatır.

Bir şeyler geliştirmeden daha iyi bir dünya umut edilemez!

Bu amaca ulaşabilmek için her birimiz kendimizi geliştirmeye çalışırken aynı zamanda tüm insanlık için genel bir sorumluluğu paylaşmalıyız.

Ve başlıca görevimiz en fazla yararlı olabileceğimizi düşündüğümüz insanlara yardım etmek olmalıdır.

Marie için Paris’teki bu yılları hafızasından silinmeyen eşsiz zamanlardı. İçinde duyduğu yüksek benlik ile bağı öylesine kurmuştu ki bilgelik yolunda zorlu denemelerle atlattığı bu dönemi onun için unutulmaz yıllardı. Daha önceki aldığı eğitimler çok eksikti ve bu eksikliğini bu zorluk ve ağır şartlar altında gidermeye çalışırken yaşadıkları için hiç şikâyet etmedi. Aksine bunlara rağmen yapabiliyor olmanın verdiği özgürlük coşkusuyla huzurlu hissediyordu.

İlk lisansüstü derecesini aldıktan sonra ikincisine hazırlanmak için gerekli parayı nasıl bulabileceğini düşünürken her yıl sadece bir Polonyalı başarılı öğrenciye verilen bursu kazandı ve 4 yıl sonra ilk maaşını alınca başka bir yoksul Polonyalı öğrenciye aldığı bursun tamamını verdi. Bunu gördüğünde ona burs veren kurum bu davranışından çok etkilenmişti.

Pierre Curie ile birçok ortak yönü vardı. Pierre acılı bir evlilik geçirmiş ve diğer kadınlara karşı çekingen davranan bir erkekti. Erkeklerin bilimsel çalışmalar yapmasını engellediklerinden dolayı kadınlardan uzak durması gerektiğini düşünüyordu.

Ama Marie çok farklıydı. Çünkü kendini bilimsel çalışmaları adamak için büyük bir istekle yaşıyordu.

Pierre Marie’ye ilk hediyesi, normal kadınların hayalleri olan çiçek, çikolata, yüzük değil;  ilk bilimsel çalışmasının bir kopyası idi.

Şüphesiz Marie’den başka hiçbir kadın da bunun ne kadar değerli olduğunu bilemezdi. Kendini bilime adama tutkusunun Marie’de de olduğunu gören Pierre, onunla hayatını birleştirmeye karar verdi. Ancak Marie Paris’te eğitimini tamamlayıp memleketi olan Polonya’ya geri dönmek istiyor ve orada çalışmalarına devam etmeyi düşünüyordu. Ayrıca babasından da sürekli ayrı kalmayı istemiyordu.

Tatil için Polonya gidişinde hiç geri dönme planı olmadığı halde Pierre ile uzun uzun mektuplaştılar. Nihayet bu mektuplar işe yaradı ve Marie Paris’e geri dönüp çalışmalarına orada devam etmeye karar verdi ve çok geçmeden bir laboratuvarda çalışmaya başladı. Sade bir törenle evlendiler. Marie, mütevazılığı o zamanlarda da bırakmadı ve nikâhta kız kardeşinin kayınvalidesinin hediye ettiği basit ama kullanışlı olduğu için özellikle seçilmiş lacivert bir  elbise giydi. Bu elbiseyi laboratuvarda yıllarca giyecekti…

Marie için bu evlilik onun anlattığı şekli ile, yaşamını şans eseri tanıştığı, kendisi gibi serveti olmayan bir öğrenci ile paylaşmak isteyen bir erkeğin hedefine ulaşması idi.

Düğün hediyesi olarak onlara verilen bisikletlerle Fransa’yı dolaşarak balayını geçirdiler. Bundan çok keyif alsalar da ikisi de tam bir işkoliti ve işlerinin başına döndüklerinde birbirlerine “Bir şeyler başarmayalı sanki çok uzun bir zaman geçti gibi geliyor! ” demişlerdi.

Pierre, o zamana kadar belli başarılar elde etmişti, çeşitli alanlarda belli makaleler yayınlamış olsa da bunlar üniversitede uygun bir konum elde etmesine yetmemişti. Zorlu laboratuvar olanakları içinde çalışmalarını yürütmek için fazlasıyla gayret gösteriyordu ; ve bir taraftan dersler veriyor, çok düşük maaş alıyordu.

Evlendikten sonra üniversitede ona bir kürsü verildi ve müdür Marie’nin kristallerle ilgili çalışmasını yürütebilmesi için okulun neredeyse koridorlarını laboratuvar olarak kullanan Pierre ile birlikte çalışmasına izin verdi.

Okul, Marie’ye parasal olarak destek vermiyordu. Sadece bazı meteoroloji şirketleri ona parasız çelik örnekleri veriyordu.

Marie, araştırmalarını tamamladığında ulusal sanayi teşvik derneğinden bu çalışma karşılığında ücretini aldı.

Daha sonra ilk çocukları Irene doğdu. Çocuk doğduktan sonra ikisi de büyük bir sorunla karşı karşıya kaldılar. Hem anne babalık yükümlülükleri hem de bilimsel çalışmalarda ilerlemek çok zorlaşmıştı. Dengeyi sağlamak için nasıl bir yol izleyeceklerini karar veremedikleri zamanlardaydılar. Pierre, Marie’nin bilimsel çalışmalarını bırakıp çocukla ilgilenmesini teklif edemezdi. Marie’ye göre bu, Pierre’in aklının ucundan bile geçiremeyeceği bir şeydi. Böyle bir zamanda Pierre’in annesi vefat etti ve babası emekli olup onların yanına taşındı. Artık çocukla da ilgilendiği için çocuğun bakım sorununu çözmüşlerdi. Irene’in bakımı halen Marie’deydi ama o laboratuvarda olduğu sürelerde Irene ile dedesi ilgileniyordu.

Çok sıkıntılı geçirdikleri bu zamanlar için Marie, şöhretten önceki sakin zamanlar şeklinde bahsetmişti.

Marie bunların ardından doktora tezi için uranyum ışınlarını seçti. Her şeyden önce bir laboratuvar bulmalıydı. Okulun müdürü ona şartları fazlası ile yetersiz olan, eskiden beri depo olarak kullanılan tehlikeli ve çatısı dökük bir oda verdi. Marie hiç şikâyet etmedi çünkü bu, onu en azından  koridor köşelerinde çalışmaktan kurtarmıştı. Marie çalışmalarını tamamladığı sıralarda halen atomun bölünmez olduğuna inanılıyordu. Bu yüzden içinde ne tür bir enerji olduğu ya da ne kadar büyük olduğu bilinmiyordu.

Marie ; bir sonraki çalışmasını sadece uranyum mu ışıma yapıyor, yoksa başka elementlerde yapıyor mu? Bu konu üzerine yaptı. Birçok kimyacı kullanabilmesi için nadir elementler gönderdi. Marie aralıksız devam eden çalışmalarının art  arda gelen sonuçları ile radyoaktiviteyi buldu ve kendi ürettiği bu sözcüğü ilk kez doktora tezinde kullandı. Pierre, bu süreçte çalışmalarına destek verdi. Yeni bir element bulunduğunu üstelik henüz keşfedilmemiş olduğunu fark edip birlikte araştırmaya başladılar.

Birlikte geçirdikleri bir Paskalya tatilinden sonra Pierre arkadaşları ile yediği bir öğle yemeğinden dönerken kayıp düştü ve bir at arabasının altında kalarak öldü. Marie hem hayat arkadaşını hem de çalışma arkadaşını kaybetmişti. Her şeye rağmen yapması gerekenleri tek tek yerine getirdi. Cenaze töreninin ertesi günü Fransız hükümeti Marie ve çocuklarına Pasteur’un dul eşine yapıldığı gibi yardım olarak devlet maaşı bağlamak istedi fakat Marie bunu kabul etmedi. Kısa süre sonra bilimsel çalışmalarına geri döndü. Günlüğünde “Eşimi ve en yakın arkadaşımı kaybetmenin bunalımını çok ağır da olsa atlatmaya çalışıyorum. Kocamın bana önceden o olmasa da çalışmalara devam etmem gerektiğini söylediğini hiç unutamıyorum” yazmıştı. Aradan bir ay geçmeden Paris Üniversitesi, eşinin boş kalan kürsüsüne onu davet etti. Trajik bir şekilde olsa da aynı zamanda bu bir kadının ilk kez bir akademik unvana sahip olması demekti. Marie tereddüt etse de kocasının çalışmalarını, araştırmalarını sürdürmek için kabul etti ve bu ağır mirası ileride bir gün Pierre’in anısına; onun hiç sahip olamadığı, ama başkalarının çalışarak onun fikirlerini geliştirebileceği, ona layık bir laboratuvar kurmak için kabul etmişti.

Ardından ailesine yakın bir köye taşındı. Bu ona fazladan yarım saat demek olsa da ailesini iyi geleceğini düşündü. Marie’nin kocasının yerine vereceği ilk derste salon tıka basa doluydu. Gelenler hem öğrenciler hem gazeteciler hem de meraklı izleyicilerdi. Herkes bir konuşma yapacağınız düşünüyordu ama Marie alkışlar sustuktan sonra kocasının bıraktığı yerden derse devam etti.

Bir süre sonra bir laboratuvar kurulması için bir hayırsever aracılığı ile Curie fonunu kurdu. Bu fon, Marie’nin bir araştırma ekibi kurmasına yardım etti. Tüm bursiyerlerini yetenekli Polonyalılar ve kadınlardan seçti. Ardından Radyum Enstitüsü’nün kurulmasına ön ayak oldu.

Bu arada kızı Irene’nin eğitimi için okul araştırırken eğitim sisteminin yetersizliğini fark etti ve kendi gibi düşünen meslektaşları ile bir grup kurup herkesin kendi uzmanlık alanında ders verebileceği bir iş birliği okulu oluşturdu. Böylece Irene iki yıl boyunca diğer sekiz çocukla birlikte özel standartlarda dersler aldı.

Pierre’in babasının ölümünün acısını yaşarken aynı zamanda bu yıllar, Marie için başarı dolu bir yıldı. Hayat Marie’ye hem ödüller hem de acıları iç içe verdi. Beş farklı onursal unvanı aldı. Londra Kraliyet Akademisi Madalyası aldı ve radyumun ölçülmesi sorumluluğu kendisine verildi. Bunların verilmesine karşı çıkanlar olduysa da o radyumun ölçü biriminin Curie olarak adlandırılmasında ve tanımlama görevinin sadece kendisine ait olabileceği konusunda ısrar etti ve bu hedeflerine ulaştı.

Marie Nobel ödülleri tarihinde ilk kez gerçekleşen ikinci kez ödüle layık görülme şerefine erişti. Ancak başarısına katlanamayan gruplar tarafından basının ilgi odağı haline getirildi ve onun yabancı asıllı olması, kadın olması komitenin ikiye bölünmesine sebep oldu. Ayrıca hakkında çıkan aşk dedikoduları ve sadece kocasının çalışmalarından haksız yere faydalanması gibi çeşitli spekülasyonlarla aşırı milliyetçilerin saldırılarına maruz kaldı. Öyle ki bir gün eve geldiğinde iki kızı içerdeyken dışarıdan evine hakaretler yağdırıp taşlar atan bir grupla karşılaştı ve bunun üzerine kızlarını da alıp şehri terk etti.

Yine de her şeye rağmen akademi seçimini yaptı ve Marie’ye 2. Nobel ödülü geldi. Ama artık hem psikolojik hassasiyet hem de ağır radyasyondan dolayı hasta düştü ve bir kliniğe yatırıldı, bazı ameliyatlar atlattı. Sağlığı tam yerine gelip Marie Curie için yapılan Radyum Enstitüsü de yeni tamamlandığında I. Dünya savaşı patlak verdi.

Marie Fransa’nın bilimsel çalışmalarına karşı değerini, hakkını vermemelerine  olan kızgınlığını bir kenara bırakıp kendi deyimiyle “böyle bir durumda herkesin üstüne düşeni yapması gerektiği” için X ışını teknolojisini askeri hastanelerde kullanımını sağlamak amacıyla bu konuda dersler vermeye başladı. Bu sayede cephedeki yaralı askerlerin durumu ve tedavisi kolaylaştı. Hükümetten kendisine malzeme talep yetkisi için Kızıl Haç Radyoloji Bölümü Müdürlüğü unvanı istedi.

Ardından seyyar X ışını aygıtları eksiği için tanıdığı zenginleri de gezerek, nüfuslu kimselerle iletişime geçerek onlardan savaş için arabalarını ve para yardımı istedi. Karoser atölyeleri ve bilimsel aygıt üreticilerine seslenerek onlardan karşılıksız yardımlar aldı ve otomobiller birer ambulansa dönüştürüldü. Bu ambulanslara Küçük Curie’ler dendi.

Ardından yardım için kızı Irene’yi yanına çağırdı. Irene henüz 17 yaşındaydı. Kızıyla cephede yaşadıkları deneyimler onları çok yakınlaştırdı.

Marie nitelikli kişiler yetiştirmek için yetkililerle görüştü ve kadınlara radyoloji eğitimi ve direksiyon dersleri verdi. Bu eğitimleri kızıyla birlikte verdi. Tüm bilgi ve deneyimini savaşın yaralarını sarmak için kullandı. Öncesinde anatomi üzerine çalışıp radyoloji eğitimi içinde anatomi bilgisini de kadın radyologlara öğretti.

Savaştan sonra radyumu kanser tedavisinde kullanmaya başladılar ancak radyumun kullanılan gazını toplamak çok meşakkatli idi ve Marie çok bitkin düşüyordu. Bunu fiziksel zorluklarla yaşıyorsa da aslında radyoaktivitenin etkilerini artık gizleyemiyordu. Marie savaş döneminde hem bilim insanı olarak, hem yurttaş olarak yardım ederken kazandığı madalyalar ve Nobel ödüllerini bağışlamaya karar verdi. Ancak Fransız hükümeti bunu kabul etmedi bunun üzerine kızlarının geleceği için biriktirdiği tüm parayı Irene’in onayını alarak bağışladı.

1. Dünya Savaşı sonunda Fransa için tüm fedakârlığı göstermiş olsa da anayurdunun Polonya olduğunu asla unutmadı.

Radyum Enstitüsü’nün donanım eksikliğini gidermek için yardım toplama konusunda olağanüstü bir yetenek sergiledi. Gazetecilere olan nefretini bir kenara bırakıp bir muhabire ev röportajı verdi. Bu röportaj hem para kaynağı sağlamak hem de Marie’nin bilim insanı olarak kabul edilmesinde büyük katkı sağladı.

Marie, Pierre Curie için yazdığı kitapta,  gerekli tüm maddi kaynaklara sahip ve tam teçhizatlı laboratuvarda çalışan ABD’li bilim adamlarının imkanlarıyla yapabileceklerini kendi şartları ile karşı karşıya getirip değerlendirdiğinde şaşkınlık içinde kaldığından  bahseder. Yetersiz bir laboratuvarda çalışan ve aldığı düşük maaşla en fazla ucuz bir apartman dairesinde oturabilen sıradan bir kadındır kendisi.

Muhabir Moloney, radyumu bulan Marie’de 2 gram ama; ABD’de 50 gram radyum olduğunu öğrendiğinde çok üzülür. Marie en çok istediği şeyin ne olduğunu sorduğunda laboratuvar için 1 gram daha radyum cevabını alır.

1 gram radyumun 10 bin dolar olduğu bir zamanda Moloney, Marie Curie için radyum kampanyası başlattı ve ABD’li kadınların savaştaki katkısı için kendi aralarında topladıkları paralarla 1 gram radyum alarak ABD başkanının Beyaz Saray’da yapılacak bir davetle Marie ye hediye edilmesini sağladılar.

Bu tanıtım ve ABD başkanının Marie’yi bizzat onurlandıracağını duyunca, Fransız yetkililer kendi ülkelerinde yetişmiş bir bilim kadınını resmi olarak onurlandırmadıkları için utanç duydular.

Marie’nin Amerika’da tanıtım turu yapması gerekiyordu. Marie bu tanıtım için ileride notlarına espri ile şunu yazacaktı:

“Bu 1 gram radyumu çıkarmaktan daha zor olmuştu.”

Çünkü bozulan sağlığı onu çok zorluyordu.

Bu kampanya Enstitü’ye 1 gram radyumdan daha fazlasını verdi. Radyumun yanında bazı önemli cevherler, pahalı cihazlar ve çeşitli grupların verdiği ödüller ile 7 bin dolar nakit ve bankada 50 bin dolar ile geri döndü.

Ardından ablası ile Polonya’daki radyum Enstitüsü için bir ABD yolculuğuna daha çıktı. Bu çabalar sayesinde Polonya’da ilk buluşlar meyvesini vermeye başladı.

Tüm hayatları boyunca Curie’ler hiçbir buluşlarına patent almayarak, buluşlarından tüm dünyanın faydalanması ve bilimin sürekli ilerlemesini istediler. Bu fikir onlar için hiçbir telif hakkı kaynağı getirmese de insanlık için birçok şeyin önünü açtı. Tüm enerjisini bilimin geleceğine adadı ve yıllar sonra enstitüden ikinci kişi Nobel Kimya Ödülü’nü aldı. Bu ödülü alanlar Irene ve damadı idi. Geniş bilim çevreleri bunu bir aile geleneği olarak konuştu. Yazık ki bundan 6 ay önce Marie artık vücudu dayanamadığı için vefat etmişti. Marie Irene’nin Nobel konuşmasını duyamamış olsa da; bir ailede en çok Nobel ödülü alınmasına, hem bilimsel çalışmaları, hem de aile hayatında üstlendiği tam bir hanımefendilik rolü ile büyük katkı sağladı. Irene ve damadı ödül töreni konuşmalarında onu bolca andılar.

Marie Curie, ardından gelen bir kuşağa da bilimsel çalışma aşkını bırakabilmiş olması yönüyle çok özel bir kadındı.

Zorlu üniversite günlerine baktığımızda, günümüz öğrencilerine anlatılsa ya da herhangi biri bunları yaşasa belki de %99’u kötü şartlardan dolayı eğitimine devam edemez ya da başarısızlıklarını buna bağlarlardı. Ama görüyoruz ki Marie’nin ruhu bedenin önüne geçmiş soğuk hava, ekonomik şartlar üniversitede gördüğü cinsiyet ayrımcılığı gibi hiçbir şeyi kendine engel olarak görmeden sadece gönülden bağlandığı idealine yürümüş, bu yolda ne sızlanmış ne de vazgeçmiştir.

Einstein 1935 yılında yayımladığı “Marie Curie Anısına” adlı yazıda Marie’den

Toplumun bir hizmetkarı ve şöhretin şaşalı hayatın hiçbir zaman karakterini bozamadığı cesaret, önsezi ve

en güç koşullarda bile gerçekleştirdiği mükemmel çalışmalar onun ideali yolunda kendini adamışlığının göstergesidir. şeklinde bahsetmiştir.

Aktiffelsefe Adana Araştırma Grubu

Kaynakça:

Pasachoff N.(1996). Marie Curie – Radyoaktivitenin Keşfi, Tübitak Yayınları, Ankara

Birch, B. (19896) Marie Curie – Radyumu ve yaşam kurtaran özelliklerini keşfeden Polonyalı bilim kadını, İlk Kaynak Yayınları, Ankara

Nobel Konuşmaları – Fizik 1901-1921/Nobel Vakfı. Çeviren: Ozan Zaloğlu.

Curie E. (2013). Marie Curie – Bir Bilimkadınının Olağanüstü Öyküsü, Bilim ve Gelecek Yayınları, İstanbul

www.inovatifkimyadergisi.com/marie-curie 06.01.2021 tarihinde esinlenilmiştir.

gtag('config', 'AW-802439404');