Mutluluk Nerededir?- Tagore

Yeni bir yıl başlıyor ve hepimiz ruhsal gelişimimizden, yaşamda kalmamız için gerekli bazı maddesel malların elde edilmesine kadar çeşitli yeni planlar yapıyoruz ve yeni amaçlar ediniyoruz. Bir kez daha birçok şeyin arasında ve büyük olasılıkla ilk olarak mutlu olmayı, acı çekmemeyi, hoşnutluklarla dolu ve tatlı bir yaşama sahip olmayı arzu edeceğiz.

Kuşkusuz ki, mutluluk nedir sorusunu ciddi bir şekilde kendimize sorarsak, hiç kimse aynı şekilde yanıt vermeyecektir. Bu doğaldır. Ne yanıt vereceğini bilmeyenler de çok olacaktır.
Mutluluk arzu edilen mükemmel bir durumdur ancak tanımlanamaz çünkü insanın kendini ifadesinin bütün düzeylerini ve bu düzeylerin hepsini birden aynı anda ilgilendirir.
Parçaya ve bütüne aynı anda bakmak kolay değildir ve söz konusu olan kendimiz olduğunda her iki durumda da, doğru olanı bilmek zordur.

Çoğu kişi mutluluğu, ulaşılması için bütün çabaların boş olduğu, çok uzak ve çok yüksek bir ilke gibi çok soyut bir biçimde anlatmaktadır. Amaç açık değildir. Düzeyi tanımlanmamıştır ve ulaşmak için araçlar uygun değildir. Söylemek istediğimizi biraz daha detaylı bir biçimde görelim

Amaç açık değildir: Mutluluğun ne olduğunu bilmemekteyiz çünkü ne zaman ona ulaştığımızı zannetsek daha önceden düşünmüş olduğumuz noktaya ulaşamadığımızı hissederiz ya da ulaştığımız şey bize az ya da donuk veya hayal düzeyinde yaşadığı zaman sahip olduğu çekicilikten yoksunmuş gibi görünür.

Düzeyi tanımlanmamıştır: Mutluluğun kökü nerededir? Maddesel ve hissedilebilir tatminlerde mi? Hislerde mi? Psikolojik sakinlikte mi? İyi bir bilgi topluluğu içinde mi? Saygı duyulabilir bir manevi kararlılıkta mı? İnsanın yedi vücudundan hangisi mutluluğun sahibidir? Yalnızca bir tanesinde mi yoksa hepsinde midir? Eğer hepsinde ise bunların ihtiyaçları genelde birbirlerine karşıt olduğunda, hepsi birden aynı anda nasıl tatmin edilir?

(Yedi Vücut: Hint felsefesinde insanı oluşturan yedi yapı: fizik, enerjetik, duygusal, arzulu akıl, saf akıl, sezgi ve irade.)

Mutluluğa ulaşmak için araçlar uygun değildir: Bu amacın pek açık olmamasının ve bunu doğru bir şekilde yerleştirmeyi bilmemenin sonucudur.
Kullanılan araçların uygun olmaması bir yana, çoğu kez hiçbir araç kullanılmamaktadır. Bunun nedeni hayatın bize herşeyi hazır ve arzularımıza göre vermesini beklememizdir. Bu nedenle fikirlerimizi ve bunların sonucu olan davranışlarımızı yeniden kontrol etmek gereklidir. Amaçlarımızı açıklığa kavuşturmalıyız. Her birinize göre mutluluk nedir?
Basit, imkanlarımız dahilinde olan, fiziksel ve manevi düzeyde çok somut olan şeylerle başlamak çok yararlıdır. Somut bir biçimde dolaşmanın mı, okumanın mi, düşünmenin mi ya da dua etmenin mi hoşumuza gittiğini bilmek iyi olacaktır. Bu veya diğer örneklerde herkes kolayca ani bir mutluluk dozuna rastlayabilir.

Mutluluk nerededir? Kişisel şemamımızı analiz edelim. Böylece mutluluk tarlamızı keşfedebiliriz.

Duyularımız hep daha fazlasını ister

Vücudun tatminleri vardır ve kendimizi hep daha fazlasını isterken bulsak da duyularımızın doyuma ulaşmayacağını bilmemiz gerekir.  Daha mutlu olmak için, hayatımıza bir şeyler eklemeye odaklanırız genelde. Belki de çoğalma içgüdümüzün bize hediyelerinden biri  olan bu sinsi düşüncemize dur diyebilmeliyiz. Sonsuz bir enerjiye ya da zaman sahip değiliz. Dolayısıyla enerjimizi ve zamanımızı neler için kullanmak istediğimizi, ilişkilerimizi, düşüncelerimizi ve hareketlerimizi özenle seçmemizde, fazlalıkları hayatımızdan çıkarmamızda fayda var. Ekstra bir etkinlikle ya da maymun iştahlılıkla yaptığımız satın almalarla kendimizi sadece maskeleyerek mutluluğu elde edemeyeceğimiz bir gerçektir.

Mutluluğumuz dış koşullarımızdan bağımsızdır

Bu konuyu daha iyi anlayabilmek için Stoacı filozofları okuyabiliriz. (Mutluluğa Giden Yolda Stoacılarla Yürümek).
Stoacılar, bireyi zengin, fakir, genç, yaşlı gibi hiçbir şekilde ayırmaz, her insanın eşit olduğunu düşünürler. Mutluluğun da insanın içinde bulunduğu sosyal çevre, ekonomik durum ve benzeri şartlar yüzünden ortadan kalkmayacağını savunurlar, mutluluğun dış koşullara değil bize bağlı olduğunu söylerler. Gerçekten de her şey insanın kafasında bitmiyor mu? Dünyanın en kötü ortamında, en korkunç durumunda da kalsak bunlar yüzünden içimizde oluşan huzursuzluğu bertaraf etmek ve mutluluğa ulaşmak bizim elimizde değil mi?

Alın yazından şikayet etmek yerine iyi yönden bakmalı ve iyiye döndürmelisin.
Neye katlandığın değil, nasıl katlandığın önemlidir.
                                                                              

Seneca

Bundan yaklaşık 2000 yıl önce Stoacı filozof Epiktetos, mutsuz veya mutlu olma durumuna ilişkin ilham verici sözler ve fikirler sunmuştur.  Epiktetos şöyle der:

“Mutluluk üç şeye dayanır; iradeniz, karşılaştığınız olaylarla ilgili fikirleriniz, bu olayları işleme biçiminiz.”  Ki Epiktetos hiçbir mala mülke sahip değildi. Hatta kendisi bir köleydi. Zalim bir efendisi vardı. Ancak yaşam koşullarının tüm zorluğuna rağmen oldukça güçlü, evrensel ve yüksek fikirleri çalışan bir filozoftu. Aslında bu, günümüzde istediği nesnelere, eşyalara veya durumlara sahip olamadığı için mutsuz olan insanlar için oldukça çarpıcı bir örnektir.(1)

Severken karşılık beklememeye olan ihtiyacımız

Psişe mutluluğa ihtiyaç duyar ve insanların sandığının aksine bu mutluluk sevilmekten ve anlaşılmış hissetmekten değil, kör egoizmin tuzağına düşmeksizin kendini de içine katarak sevmeyi ve anlamayı bilmekten doğar. 

Sevgi sizi çağırdığında onun peşinden gidin,

Çarklarının arasından çıkacak bir kılıç size vurup sizi yaralayabilecek olsa da,

Kanatları sizi sardığında kendinizi ona bırakın.

Sesi, tıpkı kuzey rüzgarının bahçeleri darmadağın ettiği gibi

düşlerinizi paramparça etse de,

Sizinle konuştuğunda ona inanın.

Sizi taçlandıracak olan da, çarmıha gerecek olan da sevgidir.

Sizi büyütecek olan da, budayacak olan da odur.

Boyunuza kadar tırmanıp, güneşte sallanan en ince dallarınıza sarılırken,
Toprağa tutunmuş köklerinize kadar inip bu bağlarınızı sarsabilir. 

Püsküllerin mısırı sarıp örttüğü gibi o da sizi sarmalar.

Sizi soyup çıplak bırakmak için özünüzden ayırır sevgi.

Kabuklarınızı soyup sizi özgür bırakır.

Bembeyaz olana dek öğütür sizi.

Boyun eğdirinceye kadar yoğurur sizi;

Ve sonra Tanrının kutsal ziyafetinde kutsal bir ekmek olabilmeniz için

kutsal ateşinin içine alır.

Tüm bunları yapar size sevgi, siz yeter ki yüreğinizin sırlarını öğrenin

Ve bu bilgiyle Yaşam’ın kalbinin bir parçası olun.

Halil Cibran

Halil Cibran’ın dizelerinde çok güzel ifade ettiği gibi sevgi bizi kabuklarımızdan soyup özgür bırakabilir ancak tek bir şartla sevgiden karşılık beklemez isek… Daha çok sevilmek için veririz sevgimizi bazen. Ne kadar masum görünse de bu isteğimiz bizi sarsan acılarımızın kaynağı olur çoğu zaman. Şair devam eder:


Sevgi size kendinden başka birşey vermez

Ve sizden de kendinden başka birşey almaz

Sevgi sizi sahiplenmez, ve siz de onu sahiplenemezsiniz;

Halil Cibran

 En saf olarak görebileceğimiz anne sevgisi bile karşılık bekler hale geldiğinde patolojik bir hal alabiliyor. Her türlü ilişki biçimimizde de bunu göz ardı etmemek gerekiyor.  Hayatta yapabileceğimiz en güzel cömertlik sevgiyi vermek olacaktır.

Zihin bilgi biriktirerek değil kuşkuları silerek mutlu olur


Yerini iyi biçimde bulmuş az sayıda fikir, aralarında ilişki bulunmayan ve günlük hayatta uygulanamayan binlerce görüşten daha değerlidir.
Gün geçtikçe televizyon, sosyal medya vb. araçlarla karmaşıklaşan dünyamızda aklımızın alabileceğinden çok daha fazla bilgiyle her gün haşır neşir oluyoruz. Binlerce görüşe oturduğumuz yerden ulaşabilmenin avantajları, dezavantajları da yanında getiriyor maalesef.
Burada suçlu olarak teknolojiyi görmek tembelliğimizden kaynaklanıyor.
Zihinsel dünyamızda farkındalık yaratarak bu karmaşadan kurtulmak da bizim elimizde.
Binlerce görüş arasından bize uygun olanı zar zor bulmamıza rağmen ona tutunmak yerine yeni arayışlara girebiliyoruz.
Bizi en çok yoran şeyin belirsizlik ve kuşkular olduğunu tekrar hatırlamakta fayda var. Mutluluğa götüren yolda ayağımıza çelme takan bu zihinsel süreçlerimiz üzerine daha derin düşünmek için zaman açmayı öğrenmeliyiz.

Vaktinden önce mutsuz olma!

Geleceğe dair kaygılarımız bizi olumsuzluğa sürükler. Farzımahallerimiz de aynı şekilde. Burada Seneca’nın ‘Vaktinden önce mutsuz olma’ öğretisini kendimize motto yapabiliriz.

Mutluluk fiziksel vücudumuzdan inşa edilmeye başlanmaz.

Yanlış bir şekilde inanıldığı gibi, mutluluk aşağıdan yani fiziksel vücudumuzdan inşa edilmeye başlanmaz. Kuşkusuz ki yaşamak için gerekli asgari araçlara önem vermeliyiz ancak sakin ve evrime açık bir ruh, entellektüel, duygusal ve maddesel mutluluğa ulaşmak için bize tüm diğer şeylerden daha fazla yardım eder.
Gerçek insanoğulları olduğumuzu, rastlantıyla doğmadığımızı, duyguları isteklerimizin ötesinde yapabileceğimizi, diğerlerini ve kendimizi yaralamamak için duygularımızı yönetebileceğimizi, her zaman açık olarak kendilerini göstermeseler de dünyanın güzellik ve uyumla dolu olduğunu keşfetmek; işte bunların hepsi, yeteri kadar kesin bir şekilde mutluluk olarak tanımlayabileceğimiz sağlıklı içsel neşeyi ortaya çıkartır.

Hayattaki amaçlarımızı netleştirmek

Tamamen kişisel cevaplar bulmamız gereken bu konunun önemi hepimizce bilinir. Ancak yaşamın içinde merkezde durması gerekirken mayanın oyunlarıyla gerilere itilebiliyor. Amaçlarımız bulanıklaştığında onları tekrar netleştirmek için göstereceğimiz çaba mutluluğumuza yaptığımız en güzel yatırım olacaktır. Felsefe çalışmanın en güzel yanlarından biri de bu merkezi bize her zaman hatırlatmasıdır. (neden felsefe link?)
Mutluluk için hayattaki güzellikleri görebilmeyi anlatan ancak; bunu yaparken amaçlarımızı da unutmamamız gerektiğini vurgulayan  şu bilgelik hikayesini de buraya bonus olarak bırakalım☺ Mutluluğun Gizi

Hedeflere doğru acele etmeden ancak durmaksızın …

Basit şeylerden yararlanmaya başlayacağımız zaman, kolayca gülümsediğimizde, her gün yeni bir şeyler anlamak için belirlediğimiz hedeflere doğru acele etmeksizin ve durmaksızın ilerlediğimizde mutlu olacağımızı göreceğiz. 

Aktiffelsefe Günün Önerileri – Mutluluk

Hayatın tadını çıkarmak için bekleme

İsteklerimize, hedeflerimize giden yolda zevk almayı başarabilirsek farkına bile varmadan zirveyi görebiliriz. Zirveyi gözümüzde büyüterek o yolu yürüyemeyiz. Yürüyüşün kendisinin getirdiği mutluluğun keyfini çıkaralım. Hem de bugün yarın değil. Tam şimdi şu anda …

Hayal et, maceraya atıl ve üret 

Mutluluk arayışı içinde olmak başarısızlığa mahkumdur. İnsanlarda mutluluğun ortaya çıkmasının en açık yollarından biri, bir şeyler ürettiğimiz zamandır. 

‘Nasıl mutlu olurum?’ sorusundan çok ‘Ben bu dünyaya ne katabilirim?’ sorusunun peşinde koşmak birinci sorunun cevaplarını kendiliğinden getirecektir zaten.
Bir şeye zaman harcadığımızda ve onu gerçekten bitirdiğimizde, bir başarı ve iç tatmin duygusu yaşarız. Kumsalda uzanmaktan farklı bir histir bu.
Sorumluluk mutluluktur…

“Uyudum ve bir an için hayatın mutluluktan ibaret olduğunun hayalini gördüm. Uyandım ve hayatın bir takım sorumluluklardan ibaret olduğunu gördüm. Çok çalıştım, ürettim ve bakın, artık mutluyum.”

Tagore şiiri


Başarılı hayat örneklerine baktığımızda bu sorumluluk duygusunu çok net görebiliriz. Bu örneklerden biri olan Marie Curie bize güzel bir ilham olabilir:

 “Bir şeyler geliştirmeden daha iyi bir dünya umut edilemez! Bu amaca ulaşabilmek için her birimiz kendimizi geliştirmeye çalışırken aynı zamanda tüm insanlık için genel bir sorumluluğu paylaşmalıyız. Ve başlıca görevimiz en fazla yararlı olabileceğimizi düşündüğümüz insanlara yardım etmek olmalıdır. ”

Marie Curie


Marie Curie’nin hayatına daha yakından bakmak isterseniz Bilime Adanmış Bir Hayat Marie Curie yazımızı okuyabilirsiniz.


Fantaziye kapılmaksızın hayal etmek, pratik olarak düş kurmak, hesaplanmış risklerle maceraya atılmak, sınırsız bir biçimde sevmek, iyi temeller üzerine kurulmuş bir mutluluğun özellikleridir. Bu yıl, sana kendinle karşılaşmak ve çoğu kez nefes nefese mutluluğa rastlamak fırsatını versin.

Mutluluk, içinde ve etrafını saran herşeydedir.

DELIA STEINBERG GUZMAN

Aktiffelsefe Adana Araştırma Grubu

Kaynakça 

1. http://www.feniksdergi.org/iyi-hissetmek/

2. Guzman,D.S. (2005) Özgürlüğe Uçuş. Ankara: Aktiffelsefe Kültür Yayınları

gtag('config', 'AW-802439404');