Hindistan’ın kadim dillerinden Sanskrit dilinin kökeni çok eskilere dayanır.
Vedik metinlerin yazıldığı Sanskrit dili; Rigveda tarafından “ilk dil” olarak tanımlanmıştır. Bununla birlikte Sanskrit dili, evrenin yaratılışıyla aynı zamanda var olan büyük aydınlanmayı yaşayan azizler ve evliyaların bu öğretiyi insanlığa yaymak için kullandıkları dildir.
Dil bilimsel araştırmalar da Sanskrit dilinin en eski dillerden birisi olduğunu göstermektedir. Ancak Sanskrit dilinin tam olarak ne zaman konuşulmaya başlandığını ortaya çıkarmak zor bir olgudur.
Vedik ilahiler, binlerce yıl boyunca ve değişik dönemlerde bestelenmiştir. Daha sonraları bu ilahiler dört ayrı başlık altında toplanmıştır. Hint bilgeliğiyle alakalı daha detaylı bilgi öğrenmek isterseniz Hint Bilgeliği : Upanişadlar yazımızı buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.
Dil, insanlığın geçmişten günümüze kadar olan sürekliliğini izlemek için geçerli en önemli ögelerden biridir.
Çağdaş bilimsel sistemlere dayanan dil bilimi, insan ırkının dil kullanma başlangıcını ancak M.Ö. 4000 yıllarına kadar izleyebilmektedir.
Bununla birlikte birçok eski dil, günümüzde artık konuşulmamakta ve bir kısmı da toplum hafızasından silinmiş durumdadır.
Bu nedenle ancak anlamlı çıkarsamalar mümkün olmaktadır. Dil, konuşma ve işitme yolu ile iletişim kurmaya yarayan bir sistemdir.
Dilin, zihinler arasında fikirleri ifade etmek amacıyla anlaşılabilir seslerle iletişim kurmak olduğu varsayıldığında, ilk önce konuşmanın geliştiği, daha sonra ise yazılı dilin sistemleştirildiği söylenebilir.
Sanskrit Dilindeki Evrim
Çağdaş dilbilimciler dilin yüzyılları bulan bir süreç içinde evrim yoluyla geliştiğini iddia etmektedirler.
Örneğin Sanskrit dilinde, insanlık tarihinin ilk dillerinin gelişme süreçleri izlenebilir. Dilin bu özelliğini ilk kez 18. yüzyıl Avrupalı bilim adamları keşfetmişlerdir. Sanskrit dili ile bazı Avrupa dilleri arasında, belirli kelimelerin fonetik benzerlikler taşımasından dolayı bir ilişkinin varlığı tespit edilmiştir. Buradan hareketle tüm dillerin doğduğu bir “ana”dilin mevcudiyeti kabul edilmiştir.
Bir araştırmaya göre dünyada 2796 değişik dil bulunmaktadır ve bu diller yaklaşık olarak 26 ana bölümde toplanabilir.
Hint-Avrupa dil grubunda 132, Dravidian grubunda ise 26 farklı dil bulunmaktadır.
Dilin konuşulan bölümü ile edebi biçimi arasında her zaman boşluk olduğu kabul edilir. Bundan dolayı Sanskrit dilinin yazılı biçiminin gelişmesinde birçok lehçenin etkili olduğu düşünülmektedir.
Akademisyenler eski Sanskrit diline çok yakın olan Pali ve Prakrit dillerini bu çerçevede değerlendirmekte ve aynı zamanda bu iki dilin, Vedik Sanskrit dilinin de yazıldığı daha eski bir lehçeden geliştiğini kabul etmektedirler.
Dilbilimin çağdaş bir bilim dalı olarak tanınması son yıllarda olan bir gelişmedir. Ancak doğulu toplumlara ilişkin yaşamların batılı bakış açısıyla yorumu birçok eksikliğe ve çarpıtmalara yol açmıştır. Verilerin doğru toplanması çok önemlidir. Ancak bütüncül ve rasyonel analiz de en az o kadar önemlidir.
Öncü Çalışmalar
20. yüzyılda Hintli ve yabancı bilim adamları tarafından, dili, görünürde şaşırtıcı olan mitolojik simgeler ve hatta çelişkilerden arındırmak amacıyla birçok öncü çalışma yapılmıştır.
Mahabharata’da tanımlanan coğrafi bölgeler, destanda yer alan verilere göre mevcut dünya haritası üzerinde tespit edilmiştir. Bu tespitlere göre eski Hintlilerin; Afrika, Filistin, Suriye, İran, Rusya, Batı Avrupa ve Güneydoğu Asya toplumları hakkında yeterli bilgileri oldukları öğrenilmiştir.
Hint alt kıtası ve Orta Asya’da yaşayan toplumlar arasında az ya da çok ilişki olduğu, hatta ortak evlenmelerin de oldukça yaygın olduğu bilinmektedir.
Orta Asya’da yaşayan insanların dili de Sanskrit veya eski Sanskrit’e çok yakın bir lehçedir. Bu gerçek, dilbilimcilerin çalışmalarında ortaya konulmuştur.
Sir George Grierson Orta Asya’nın barbar kavimlerinin bazı Farsça kelimelerin de bulunduğu bir Sanskrit dili kullandığını iddia etmiştir. Bu bağlamda bazı Ortodoks Hint tarihçilerinin Puranalar veya Ramayana gibi bazı destanlara dayanarak, Hint tarihinin M.Ö.9000-8000 yıllarında başladığına dair iddiaları önem kazanmıştır.
Sümerler
Sümerlerin bulunmuş en eski yazılı belgeleri, bugünkü Batı Irak’ta yer alan Mezopotamya’nın Ur şehrindeki bir kraliçe mezarından çıkarılmış tabletlerdir.
Bu tabletlerde üç isimden bahsedilmiştir: Mesanni -Padda, A-Annipada, Ninkursag.
Mesanni -Paddanın oğlu Ur Kralı “A-Annipada” karısı Ninkursag için büyük bir anıt mezar yaptırmıştır. Bu anıt mezarın yapım tarihi, Mahabharata dönemi olan M.Ö.3100-3000 yıllarına denk gelmektedir.
Bu isimlere baktığınız zaman kralların adlarında kullanılan “padda” hecesi özel dikkat çekmektedir. Aynı dönemde, buna ilişkin birçok örnek görülmüştür.
Hint efsanelerinde bahsedilen Güneş ve Ay sülalelerinde de Uttanpad (utannpadda) adı kullanılmaktadır. Bu isim, Svayambu Manu’nun çok iyi bilinen oğullarından birine, Hastinapur Kralı Şantanu’nun erkek kardeşine, verilmiştir. Bu yazıları deşifre eden kişi isimleri, Avrupa ses bilimi verilerine göre belirlenirken, Hintli dil bilimciler bunu Anandpad ve Mesanpad olarak okumuşlardır.
Babil
Babillerin, Asurluların ve Keldanilerin kökenleri tarihin gizemi içinde çözülememiştir.
Ninova ve Babil gibi büyük kentleri ve imparatorluk yaratan bu büyük milletleri, bizlere kalan ören yerleri ve tarihi eserler sayesinde öğrenmekteyiz.
Örneğin, ünlü Yunan yazar Heredot, Bel ve Bal gibi olağanüstü tapınaklarıyla ünlü Babil’den eserlerinde bahsetmiştir.
Akad-Sümer uygarlığını kuran Sami kralı I.Sargon, daha sonra Babil İmparatorluğunu kuran Sami kralı Hammurabi tarafından tahttan indirilmiştir. Hammurabi aynı zamanda ilk kanun yapan kral olarak bilinmektedir. Hammurabi’nin yasasında kullanılan bazı teknik kelimeler, Sanskrit’ten gelmekte ve aynı anlamda kullanılmaktadır.
Örneğin evlilik öncesinde geline verilen hediye para anlamında kullanılan “Nudunnu”ya karşılık olan kelime Sanskrit’te, “Anudan”dır.
Aynı yasa içinde cariye anlamında kullanılan “Esritu” kelimesi Sanskrit’te, bağlı anlamına gelen “Aşrit” kelimesiyle ile aynı kökten gelmektedir.
Mezopotamyalı krallar silsilesine bakıldığı zaman saf Sanskrit heceleri kullanılan kral isimlerine rastlanmıştır. “Salmanesaar” olarak adlandırılan bir Keldani kralının adı Sanskrit dil kökleri kullanılarak “Sal+maneşvar” olarak yazıldığında, bunların Mahabharata destanında adı geçen “Salvalar” olduğu anlaşılmaktadır.
Hititler
Diğer ilginç bir görüş ise Miken yazıtlarında yer alan Küçük Asya’da yaşayan Hititlerin isimlerinin, aslında özgün metinde yer alan “Chhatrasal” kelimesinden geldiği görüşüdür. Alman dilbilimci Hugo Winckler tarafından çözülen Hitit yazıtlarında, dilbilimciler bu halkı, “Chattiler” olarak tanımlamışlardır. Daha sonra bazı tarihçiler alfabedeki bir harfi değiştirerek (ch=ç yerine h) bu halkı “Hattiler” olarak ve aynı benzetmeyle de kralın adını “Chattusel” (Sanskrit’de hecelere göre Chhatrasal) dan “Hattusel’e çevirmişlerdir. Kshatriya uygarlığı ise “Hatti”ve “Hitit” olarak değiştirilmiştir. Bu görüşe göre Hititler, Kafkasya üzerinden Küçük Asya’ya (Anadolu) gelmiş olan Hint kökenli Kshatriyalardan gelmektedirler. Benzeri telaffuz değişiklerinin, bütün Mezopotamya kayıtları için geçerli olduğu düşünülmektedir.
Persler
Sanskrit’in etkileri Perslerin M.Ö. 8.yüzyılda oluştuğu sanılan dini kitabı “Zend-Avesta”da da görülmektedir.
Perslerin Aryan ırkının eski bir kolu olduğuna inanılmaktadır, fakat dini kitapları Zend-Avesta, İran’da yazılmıştır.
Zend-Avesta’nın XIX. Vanidad’ının ilk bölümünde, “Haft-Hindu”ların vatanına ilişkin bazı referanslar bulunmaktadır. Burada atıfta bulunulan “Saptsindhu” kavramı, açık olarak eski Hindistan’ı tanımlamaktadır.
Zend-Avesta, Aryanların eski zamanlarda Hazar Denizi yakınlarındaki Eranvej’de “Airyana-Vaejo”da (bazı araştırmacıların bugünkü Azerbaycan olarak tanımladığı) yaşadıklarını anlatmaktadır.
Zend-Avesta’nın dili de eski Sanskrit’e çok yakındır. Vedik Sanskrit ile Zend-Avesta, gramer, sentaks ve sözlük olarak büyük benzerlikler içermektedir.
Vedik yazında geçen “Mantra”ve “Sruti” kelimeleri, Zend-Avesta da “Mathra” ve “Prasruti” ye dönüşmüştür. Zend-Avesta da geçen Ahura Mazda ismi, Hint aryanlarının “Varun”u ile ve yine Zend-Avesta’nın “Mithra” kavramı, vedaların “Mitras”ı ile aynı özellikleri göstermektedir.
Sonuç olarak bu ve buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkündür. Hint medeniyetinin yüzyıllar boyunca sürmekte olan gelişimini doğru anlayabilmek için mevcut verileri anlamlı bir biçimde değerlendirmek ve yorumlamak gerekmektedir.
NOTLAR:
Sanskrit kelimesi, “samskrta” dan gelmektedir ve “kutsallaştırılmış” veya “rafine edilmiş” anlamına sahiptir. Sanskrit dilinde yazıldığı bilinen en eski eser Rigveda’dır.
Rigveda’nın yazıldığı dil dahil olmak üzere Klasik öncesi Sanskrit diline, Vedik Sanskrit dili de denir. Bu biçimin, dilin en eski hali olduğu düşünülmektedir. Bu nedenden dolayı da “tüm dillerin anası” lakabı verilmiştir.
Klasik Sanskrit dili olarak adlandırılan daha sonraki form MÖ 6-5. yüzyılda Panini adlı bir bilgin tarafından ortaya konulan dilbilgisi standartları ile oluşturulmuştur. Panini, Sanskrit dili için söz dizimi, anlam bilim ve biçim bilimi kapsayan hayret verici 3996 altı kural belirlemiştir. Dil, temelde dönemin Vedik diline yakındır.
Panini bu dili, dil bilgisi kitaplarından biri olan Astadhyayı’da açıklamıştır:
Sanskrit dilinde sözcükler üç cinsiyete (eril,dişil,nötr), üç sayıya (tekil,çift,çoğul) ve yedi söz dizimsel duruma (yalın, belirtme, araç, yönelme, çıkma, tamlayan ve kalma durumu) ayrılmaktadır. Bunlara isimler, zamirler ve sıfatlar dahildir.
KAYNAKÇA:
Hindistan’a Bakış Dergisi Şubat 2001 sayısı.
https://evrenatlasi.com/2020/01/sanskritce-nedir/