Hint Bilgeliği : Upanişadlar

Hintlilerin felsefi düşüncelerini ucu bucağı olmayan  bir okyanusa  benzer, öyle ki, bu okyanusa açılan gemiler yönünü kolay kolay bulamaz. Çoğu yapıtın hangi yüzyıla ait olduğunu bile bilemiyoruz. Batı felsefenin düşünürlerinin yaşamlarını ve hatta kişiliklerini az çok biliriz ancak  Hintli düşünürler hep yapıtlarının ve düşüncelerinin arkasına gizlenmişlerdir. Kimi zaman adları bilsek de, yaşam öyküleri bilinmez.

Aşağı yukarı İÖ 1500 ile 500 yılları arasında olan çağa Vedalar Çağı denir. Bu dönem adını, Veda’lar denilen metinlerden almıştır. Vedalar denince, bir tek kitapta toplanmış olan yazılar değil, geniş bir yazın akla gelir ve bu çağın değişik dönemlerinde, kimlikleri bilinmeyen pek çok ozanın katkısıyla oluşmuş olan bu metinler, çok daha eski çağların izlerini taşıyan mitleri ve dini düşünceleri de içermektedir. Veda, Tanrı bilgisi, din bilgisi anlamına gelir .

Vedalar şunlardır:

  • Rigveda – Yakarış ve Tanrıları övme bilgisi
  • Samaveda – İlahiler Vedası, ilahi okuma bilgisi
  • Yayurveda – Kurban töreni bilgisi
  • Atharvaveda – Atharvan’ın Vedası, büyü bilgisi

Vedaların her biri kendi içinde yine dört bölüme ayrılabilir:

  • Mantras – İlahiler ve dualar
  • Brahmanas -Yakarış, büyü ve kurban sözlerinin yerinde kullanılışını gösteren bilgiler
  • Aranyakas – Orman metinleri», ormana çekilenlere öğütler
  • Upanishads (Upanişad’lar) – «Gizli Öğretiler», bunlar felsefi bakımdan en önemli metinlerdir.

 “Bu dünyada olabilecek en verimli ve yüceltici okuma budur. Yaşamımın avunç (teselli kaynağı)  bu olmuştur, ölümümün de avunç  kaynağı bu olacaktır.” 

Schopenhauer

Bu yazımızda Schopenhauer’in  “Bu dünyada olabilecek en verimli ve yüceltici okuma budur. Yaşamımın avunç (teselli kaynağı)  bu olmuştur, ölümümün de avunç  kaynağı bu olacaktır.”  diyerek övdüğü Upanişadlara kısaca bir göz atacağız.

Upanişadlar kendi içinde tutarlı bir tek öğretiyi değil, pek çok bilgenin çeşitli öğretilerini ve görüşlerini içerir. Upanişadlar,  kelime  anlamı  olarak  «Dizinin  dibinde,  bir  öğreticinin  dizinin dibinde» anlamına gelen bir doktrindir. Buradan da Upanişadların (gerçeğe, ustaya) “yakın oturan”lar, yani yalnız eğitilmişler için gizli bir öğreti olduğu anlaşılır. Bu çağdaki Hint felsefe öğretilerinin gerçekte, yetiştirilmiş küçük bir azınlığa açık, içrek (ezoterik) öğretiler olduğunu söyleyebiliriz. Gizli öğretinin yalnız gerçeğe en çok yaklaşmış öğrenciye verildiği sık sık anımsatılır.

Kelimenin bir diğer anlamı, yedinci yüzyıl tefsircisi Shankara tarafından şöyle ifade edilmiştir:


‘’Kişiyi cehalet bağlarından koparan ve en yüksek amaç olan özgürlüğe ulaştıran Tanrı bilgisi.’’

Bu evrenin sebebi nedir? Tanrı mıdır? Bizler nereden geldik? Niçin yaşıyoruz? Sonunda  nereye  gideceğiz?  Kimin emriyle mutluluk  ve  sefalet  kanununa tâbiyiz?

İfadesi mümkün olmayan, ancak bilge kişilerin ulaşabildiği bu ulu Varlığı,  Atman’ı  nerede  bulabilirim? 
Onun  nuru  kendinden  midir,  yoksa  başka bir varlıktan mıdır?

Zihin kimin emriyle düşünür? Bedeni yaşatan kimdir? Dili konuşturan kimdir?

Şekil  ve  renkleri  görebilmek  için  göze,   sesleri  duyabilmek  için  kulağa hükmeden o nurlu Varlık kimdir?

 Can  kuvvetini  kim  yaratmıştır?  Bu  kuvvet  bedene  nasıl  girer?

Kendisini bedenin muhtelif yerlerine dağıttığı halde, varlığını nasıl idame ettirir?

Bedenden nasıl çıkar? Bedenin içinde ve dışında oluşan faaliyetleri nasıl duyar?

Bedeni, duyuları ve zihni nasıl tek bir bütün halinde tutar?

Bir  insanın  bedeni  uyuduğu  zaman,  bedenin  içindeki  uyuyan, uyanık olan veya rüya gören varlık kimdir? Sevinç duyan kimdir? Ve duyular, kimin yönetimi altındadır?

 Şayet bir kimse bütün ömrü boyunca, OM hecesi üzerinde tefekkür ederse, böyle bir insanın ölümden sonra ulaşacağı mükâfat nedir?

Sayesinde, evrendeki bütün herşeyi bileceğim bilgi nedir?

Tanrı nedir?

Zihnin ötesinde bir şey var mıdır?

Mutluluk nerededir?

Sonsuzluk neye bağlıdır?

İnsan  bedeninde  olan  bütün  şeyler,  bütün  arzular,  bütün  varlıklar,  beden yaşlandığı ve öldüğü zaman, ne olurlar?

Upanişadlar’da bütün bu soruları ve Vedaların bu sorulara verdiği cevapları bulabilirsiniz.

Atman ve Brahman

Metni okumaya başlamadan bilmemiz gereken iki temel kavram var. Atman ve Brahman …

Eskiden «yakarış», «büyülü söz», sonra «kutlu bilgi»  anlamlarına gelen «Brahman», uzun bir anlam değiştirme süreci sonunda «evrenin yaradılış ilkesi», «tüm evreni kapsayan» ve «her şeyin kaynağı ve barınağı olan» anlamında çok geniş bir kavram olmuştur. Eski bir metinde şunlar yazılıdır:

“Evren başlangıçta baştan sona Brahman’dı. O Tanrıları yarattı. Tanrıları yarattıktan sonra onları bu dünyaların başına dikti…”

 Bir başka metinde de şu dizeleri buluyoruz:

O ağaç ki tahtasıdır Brahman

 Yer ve gök yapılmıştır hep ondan

Bilgeler, duyun dinleyin beni:

 Brahman yüklenir taşır evreni!

Köken olarak «yakarış» anlamına gelen bir sözcük nasıl olup da böyle her şeyi kavrayan bir ilke olmuş?  Tanrıya yakaran bir kişi, yakarışıyla kendi isteğini, her şeyi kavrayan tanrı isteğine dönüştürmek ister. Bu sözcüğün anlamının nereden nereye kaydığına dikkatlice baktığımızda , Hintli düşünürlerin “Brahman her şeyin kaynağıdır” özdeyişine daha baştan nasıl (yakarışla)  ulaştıkları anlaşılır.

Upanişadlar’da üzerine sürekli vurgu yapılan temel öğreti, var olan her şeyin Brahman’ın bütünlüğünden bir parça olduğudur.  Upanişadlar’a göre bu ilke kavranınca insan kendini sonluluğun, sınırlılığın bağımlılığından kurtarmış ve böylece kurtuluşa ulaşmış olur. Tekerleğin göbeğiyle çemberini bir arada tutan nasıl tekerleğin çubuklarıysa, her şeyi, tanrıları, dünyaları, nefes alıp veren bütün varlıkları da bir arada tutan Brahman’dır.

En basit şekliyle Batı’da “ruh” olarak bilinen Atman kelimesi ise, Hindu anlayışına göre “insanların gerçek ölümsüz ’’ Ben’i”ni ifade eder. Sufizmdeki “zat” sözcüğünün, Orta Asya Türkçesi’nde ise “öz” sözcüğünün karşılığı gibi düşünebiliriz.

Upanişadlar’ın temel felsefesi olan Ben’in (Atman) Tanrı’da yok olma fikri, Atman kavramının taşıdığı anlamı da etkilemiş ve onu genişletmiştir. Bunu görebilmek için kelimenin etimolojisine bakabiliriz. Atman kavramı önceleri “üfürük” ve “soluk” anlamlarındayken söz konusu fikrin etkisiyle Upanişadlar döneminde “Tanrının özü” anlamında kullanılmıştır.

Özetle Upanişadlarda «Brahman = Atman» dır.

Bu durumda evrende yalnız bir tek gerçek öz olabilir. Ve bu, bütün evren söz konusu olduğunda Brahman, birer birer varlıklar söz konusu olduğun da ise Atman’dır.
 Evren Brahman’dır, Brahman ise gerçekte bizim içimizdeki Atman’dır.

Sami dinler, Tanrıyı her şeyin üstünde, dua buyurucu, efendi olarak ve insanı da Tanrının kulu kölesi olarak görürlerken, bir Hintli her ikisinin de gerçekte bir olduğunu ileri sürer.

Maya

Evrenin anlamı, özü kendi özümüzün derinliklerindeyse bu anlamı çözmek için kendi özümüze dalıp  yoğunlaşmamız yeterlidir. Bu durumda dış gerçeğin bilinmesi Hintli bilge için pek önem taşımaz. Ona göre, yer ve zamana bağlı nesneler dünyası gerçeğin kendisi olamaz, Atman değildir, yanıltıcı bir görüntüdür, yanılsamadır, gerçeğin örtüsüdür, düştür, Hintlilerin kullandığı kavramı kullanırsak, ‘’maya’’ dır. Dış gerçeğin bilinmesi gerçek bilgi değildir, yalancı bilgidir. Özellikle varlığın pek çok biçimlerde, görülmesi ‘maya’dır. Gerçekte yalnızca birlik vardır.

Maya kavramını biraz daha iyi anlamak için burada bir ara verip Maya’nın Oyunları yazımızı okuyabilirsiniz.

Tanrı’nın şehri olan bu bedende, kalp; kalbin içinde de küçük bir ev vardır. Bu ev lotus  şeklindedir  ve  bilinmesi  gereken  şey  oradadır.  Orada  ne  vardır?  Bu  şey niçin o kadar önemlidir? Herkesin daima aradığı bu Varlık nedir?

Kalbin lotusu içindeki evren, dışarıdaki evren kadar büyüktür. Gökyüzü, yeryüzü, güneş, ay, yıldızlar ve bütün her şey onun içindedir. Dış âlemde var olan her şey, bu iç âlemde de vardır.

Kybalion Yasalarının benzerlik ilkesinde gördüğümüz ‘Yerdeki ne ise gökteki de odur’ ilkesi ile Upanişadlarda şu şekilde karşılaşırız:

“İnsan Atman’ı tanımalı. Onu tanıyan evreni tanımış olur.”

“Kendi özünü gerçekten anlamalı, bunu sezebilmeli insan, Maitreyi. Kendi özünü görmüş, duymuş, anlamış, tanımış olan kimse evrendeki her şeyi bilmiş olur!”

 Bu düşünceyi biraz daha açmak gerekir. Burada tamamen rasyonalist  düşünmekle gerçeğin anlaşılamayacağı düşüncesi ortaya çıkıyor. Upanişadlar’ın gizli öğretiler olarak ortaya çıkmış oldukları unutmayalım.

Okuyup öğrenmekle Atman’a varılmaz, kitap bilgisiyle ve akılla oraya yol yoktur… Bir Brahman öğrenmek için çırpınmayı bırakmalı ve bir çocuk gibi olmalıdır… Gerçeği sözcükler söyleyemez, bunlar yalnız çeneyi yorar.

 Gerçek akılla kavranamaz, sözcüklere sığmaz, herkese de açık değildir. Seçilip yola girmiş olanlar bile ancak uzun bir yolculuk sonunda ona ulaşabilirler. Oruç, arınmak, susmak, düşünceyi içe doğru yoğunlaştırmak, özdenetim, dikkatin ve isteklerin dış dünyadan tümüyle çekilmesi – tüm bunlar maya’nın bütün aldatıcı görüntülerini aşarak kişinin kendi özüne, Atman’a varabilmesi için gerekli ön hazırlıklardır. Başarıya ve dünya zevklerine aldırmamak, gerçeği içte arayış uğruna kendini bile bile sıkıntılara sokmak, yani çile çekmek eğilimi Hintlilerde başka hiç bir halkta görülmemiş boyutlara varmıştır.

Ölümsüzlüğün sırrı; kalbin aranması, derin düşünme ve insanın manevî âleme dönük gerçek Ben’inin (Atman) Tanrı (Brahman) ile aynı varlık olduğunu idrak etme yoluyla bulunabilir.
Çünkü ölümsüzlük Tanrı’ya ulaşmaktır.

Atman ve Brahman’ın Upanişadlarda nasıl geçtiğini daha iyi anlayabilmek adına aşağıdaki alıntılara bakabiliriz.

  • Sembolü OM hecesi olan Atman (gerçek Ben) herşeyi  bilen  tanrı  Brahmanla aynı  varlıktır. 
  • Doğmamıştır,  herhangi bir sebebin  sonucu  değildir,  ölmez,  yok olmaz. Beden yok olsa dahi, O yok olmaz.
  • Ebediyen  her  şeyin  özünde  olan  bu  Ben,  en  küçük  şeyden  daha  küçük,  en büyük  şeyden  büyüktür. 
  • Atman, hareketsiz olduğu halde, her şeyi hareket ettirir, yerinde durduğu halde çok  uzaklara  gidebilir.
  • Şeklin  içinde  olduğu  halde  şekilsizdir.  Hareketin  içinde  dahi  ebediyen hareketsizdir.  Bu  Ben,  en  yüksek  mertebededir  ve  herşeyin  içini  doldurur.
  • Atman; şekilsizdir, sessizdir, tatsız ve korkusuzdur, ölçülemez, hesaba gelmez, başlangıcı ve sonu yoktur, ebedidir, tabiatın ötesindedir.
  • Ateş  nasıl  ki  tek  bir  varlık  olduğu  halde  yaktığı  her  nesnenin  şeklini  alırsa, Atman da tek bir varlık olduğu halde içinde bulunduğu her nesnenin şeklini alır. Aynı şekilde, hava da nasıl tek bir varlık olduğu halde içine girdiği her nesnenin şeklini alırsa,  Atman  da  tek  bir  varlık  olduğu  halde  içinde  bulunduğu  her nesnenin şeklini alır.
  • Kendisini hayat olarak tezahür ettiren ölümsüz  Ben, her kudretin kaynağıdır ve herşeyin özüne girip yerleşmiştir. Kişi,  Atman  sayesinde  görür,  işitir,  tad  alır,  koklar  ve  hisseder.  Atman  yani insanın gerçek Ben’i, Tanrı ile aynı varlıktır.
  • Ölümsüz Ben; gökyüzünde parlayan güneş, boşlukta esen rüzgâr, ocakta yanan ateş, eve gelen misafirdir. O; bütün insanların, bütün varlıkların, bütün tanrıların ve  eterin  içine  gizlenmiştir,  gerçeğin  olduğu  her  yerdedir.  Suda  doğan  balık, topraktan çıkan bitki, dağlardan akan akarsular hep O’dur. O; çeşitli görüntülere büründüğü halde, asla değişmeyen bir gerçektir, bir kudrettir.
  • Kişi, aldığı soluk sayesinde değil, solunumu yaptıran Varlığın sayesinde yaşar. O varlık, kalbin derinliklerine gizlenmiş olan kudrettir.
  • O aklın aklıdır. Hayattaki yegâne amaç olduğu  halde,  çeşitli amaçları  yaratan yine Odur.
  • Atman’ı  ne  güneş,  ne  ay,  ne  yıldızlar  ne  de  yeryüzünde  yakılan  bir  ateş aydınlatabilir. Aksine herşeyi aydınlatan, ışık saçan herşeye nurunu veren O’dur. Yeryüzündeki herşey Onun ışığını yansıtır.
  • Bu  evren,  kökü  yukarıya  dalları  da  aşağıya  doğru  olan  ebedî  bir  ağaçtır.  Bu ağacın  kökü  Tanrıdır.  Var  olan  üç  dünya  O’nun  içindedir.  Hiç  kimse  O’nu aşamaz.  Bütün  bu  evreni  yaratan  O’dur,  her  şey  O’nun  içinde  hareket  eder.  O, gökyüzünden  düşen  yıldırım  gibi  korkunç  ve  kudretlidir.  Buna  rağmen,  Ona ulaşan kimselerin bütün korkuları yok olur. Ateş O’nun korkusuyla yanar, güneş O’nun korkusuyla ışık saçar, yağmur O’nun korkusuyla eser ve ölüm O’nun korkusuyla öldürür.
  • Duyuların  üstünde  zihin,  zihin  üstünde  akıl,  aklın  üstünde  ego  ve  egonun üstünde tezahür etmemiş tohum İlk Sebep vardır. Ve  Tanrı  da,  bu  tezahür  etmemiş  tohumun  ötesindedir.  Onu  tanıyan  kişi, hürriyete ve ölümsüzlüğe ulaşır.
  • Hiç kimse Tanrıyı gözle göremez, çünkü O’nun görülür bir şekli yoktur. Tanrı ancak, kendini kontrol eden ve düşüncenin derinliklerine dalan kişinin kalbinde ortaya çıkar. Ve O’nu tanıyan kişiler ölümsüz olurlar.

Brahmana Nasıl Ulaşırız?

Upanişadlar sadece Atman ile Brahman’nın ne olup ne olmadığını anlatmakla kalmaz, ona nasıl ulaşacağımıza dair cevaplar da verir.

Ey Melek! İfadesi mümkün olmayan, ancak bilge kişilerin ulaşabildiği bu ulu Varlığı,  Atman’ı  nerede  bulabilirim?  Onun  nuru  kendinden  midir,  yoksa  başka bir varlıktan mıdır?

  • Bütün  tutkularından  kurtulmuş,  zihnini  ve  duyularını arıtmış  olan  kişi,  Atman’ın  kendi  gerçek  Beninin  ihtişamını  görür  ve  bütün üzüntülerinden kurtulur.
  • Bu  nurlu  varlığı,  ancak  safın  en  safı  olan  kişi  idrak edebilir.
  • Varlığının  derinliklerinde  gizli  olan  bu  Beni  tanıyan  kişi,  önündeki  her  engeli aşar.
  • En içteki bu varlık, bu Ben, ne kutsal metinlerin yardımıyla, ne aklın inceliğiyle ne  de  aşırı  bir  öğrenimle,  bulunabilir.  O,  ancak  kendi  istediği  kişinin  aracılığı sayesinde bulunabilir. Atman, gerçek varlığını ancak, o kimseye açıklar. Kişi,  kötülüklerden  arınmadıkça,  duyularını  kontrol  altına  almadıkça,  zihnini huzura  kavuşturmadıkça  ve  tefekküre  düşüncenin  derinliklerine  dalmadıkça, sadece öğrenimle Onu bulamaz.
  • İster  bir  münzevi  olsun,  ister  bir  aile  reisi  olsun,  Tanrıyı  tanıyan  bütün  bilge kişiler, kişisel ben Atman ile evrensel ben Tanrı Brahman’ın, ışık ve gölgesi gibi olduğunu söylerler. İnsan,  bu  ışığı,  bu  ruhu  uyandırabilecek  güçtedir.  Bu  ışık,  korkunun  ötesine ulaşan  herkes  için  bir  rehber,  dinsel  vazifelerini  yerine  getiren  herkes  için  bir köprüdür.
  • İç  âlemde  olan  şeyler,  dış  âlemde  de  vardır.  Dış  âlemde  var  olan  her  şey,  iç âlemde de vardır. Dış âlemde olan şeylerle iç âlemde olan şeyler arasında  fark gören kişi, ilelebet ölümden ölüme gider. Kişi, mutlak Varlığa ancak arınmış bir zihin vasıtasıyla ulaşılabilir. Bütün evren de  var  olan  sadece  Tanrı’dır,  Tanrıdan  başka  hiçbir  şey  yoktur.  Evreni  tek  bir gerçek olarak görmeyen, çeşit çeşit gören kişi, ilelebet ölümden ölüme gider. Bir  başparmak  büyüklüğünde  olan  bu  Varlık,  kalbin  derinliklerinde  gizlidir. O,  zamanın,  geçmişin  ve  geleceğin  sahibidir.  Ona  ulaşan  kişi,  artık  korku nedir bilmez. O varlık, ölümsüz Ben’dir.
  • Bir  dağın  tepesine  yağan  yağmurun,  dağın  yamaçlarında  akarsular  halinde görülmesi  gibi;  Atman’nın  çeşitli  hallerini  gören  insanlar;    bu  görüntüleri  bu şekilleri gerçek addederek, onların peşinden koşarlar. Çokluğu yaratan O’dur. Onu kendi kalbinin derinliklerinde bulan kişi, ebedi huzur içindedir. Yalnız böyle bir insan huzur içindedir, başka hiç kimse değil.
  • Ebedi huzur sadece, Onu kendi özünde gören kişiye aittir, başka hiç kimseye değil.
  • Zihin ve bütün duyular sükûna  kavuştuğu,  akıl  tek  bir  amaç  üzerinde  tespit edildiği zaman, en yüksek duruma ulaşılmıştır. Bilge kişiler öyle söylerler. Yoga;  zihini  ve  duyuları  kontrol  etme  ilmidir.  Zihnini  ve  duyularını  kontrol edebilen kişi, yanılgıdan kurtulmuştur. Bu  kontrol,  bu  sükûnet,  yanılgıdan  kurtulamamış  bir  kimsede  kati  ve  gerçek değildir, geçici bir durumdur.
  • Tanrı; kelimelerle ifade edilemez, göz O’nu göremez, zihin O’nu kavrayamaz.
  • O’nu,  ancak  Varlığına  inanan  kişi  bulur.  İnanmayan  bir  kimsenin,  O’nu bulmasına hiç bir imkân yoktur.
  • Brahmanoğlunda iki ben vardır. Bunlardan biri, şahsiyet olarak tanımlanan ve sathî  olan  görüntü  ben;  diğeri  ise  varlığın  özünde  gizli  olan,  Gerçek  Ben (Atman)  dır.  İnsanın,  gerçek  varlığı,  gerçek  kişiliği  bu  bendedir.  Kişi,  kendi gerçek  varlığı  olarak,  daima  bu  gerçek  beni  kabul  etmelidir.  Böyle bir kimse, gerçek benin, gerçek varlığının bütün mahiyetini öğrenir.

Hint düşünce geleneğine göre Upanishadlar birçok ermiş bilgenin sezgi ve iç görülerinin ürünüdür. Bu bilgiler yüzyıllar boyunca nesilden nesile sözlü olarak aktarılmış, bu şekilde özenle korunmuş ve çok sonraları yazıya geçirilmiştir.

Ormandaki ıssız inziva yerlerine çekilen Upanishad düşünürleri, derin meseleler üzerinde tefekküre dalarak ulaştıkları sonuçları, yanlarında bulunan, bu sonuçları kavrayabilecek uygun öğrencilere naklederlerdi. Bu uygunluk maddi değil, manevi olarak hazır olma durumuydu. Zaten Upanishad sözüne “gizli öğreti” denmesinin nedeni de buydu. Çünkü o dönemde belirli dinsel öğretilerin, güvenilirliği ve yeterliliği onaylanmamış  kimselerden gizlenmesine elden geldiğince özen gösterildiği Upanishad metinlerinden de anlaşılmaktadır. Bu gizli ve anlaşılması güç bilgilerin ancak sınanmış olan kimselere eriştirme törenleri ile verildiği bilinmektedir.

Upanishadlar’ın Hint felsefesinde yeni bir sayfa açtığı, felsefeyi sistematize ettiği bu yönüyle kendisinden sonra gelen hemen hemen bütün felsefi sistemlere kaynaklık ettiği bilinmektedir. Bu metinler sadece felsefi düşünce itibari ile değil inanç noktasında da önceki kutsal kitaplarda yer almayan yeni fikirler ileri sürerek sonraki dini ve felsefi hareketleri etkilemiştir.

Aktiffelsefe olarak ilkelerimizden biri karşılaştırmalı incelemedir. Felsefeler, bilimler, inançlar ve sanatların karşılaştırmalı incelemesiyle bütünsel bir bakış sağlamak amacındayız. Bu alandaki başlıca çalışmamız, “Doğu ve batı felsefesine göre insan nedir?” başlıklı temel felsefe seminer dizisidir. Siz de aramıza katılmak isterseniz  daha ayrıntılı bilgi için buraya tıklayınız.

Aktiffelsefe Adana Araştırma Grubu

 Kaynakça:

Störig,H.J.(1993). İlk Çağ Felsefesi:Hint, Çin, Yunan. (Çev. Ömer Cemal Güngören). Ankara: Yol Yayınları

Kutlutürk, C. Upanishadlar’ın Hint Kutsal Metinleri Arasındaki Yeri Ve Önemi. Yüksek lisans tezi, Ankara Üniversitesi, 2009.

Muller, M.(1976) Upanişadlar.İstanbul: Dergah Yayınları

İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılarımız:

Renklerin Dünyası Hindistan

Sanskrit Dilinin Eski Dünya Toplumlarına Etkisi

Bharat Natyam : Kadim Hint Dansı

Hint Bilgeliği : Upanişadlar

Hakikat Yolunda Bir Yolcu: Gandhi

Felsefe Nedir?

gtag('config', 'AW-802439404');