Thomas More

Öyle yazarlar vardır ki, sanki sofralarında oturmuş, karşılıklı muhabbet etmiş gibi hissettirirler bizlere. Neredeyse 500 yıl önce yaşadığı halde, Thomas More da, hala karşımızdaymış gibi anlatıverir hepimize Utopia’sını.

Belki hala ulaşılamadığı için o muhteşem devlet yapısına ve belki de hiçbir zaman ulaşılamayacağı için büyük bir özlemle dinleriz onu. 

Dünya için büyük bir eser olan Utopia, Thomas More tarafından 1516 yılında kaleme alınmıştır. Utopia’nın içeriğine geçmeden önce yazarını tanımak gerekir.

Thomas More Hayatı

 Sokrates’e benzetilmek onuruna sahip ender kişilerden birisidir Sir Thomas More.

Thomas More Çocukluğu

7 Şubat 1478’de Londra’da doğmuştur.

Sekiz yaşındayken girdiği okulda dört yıl okuduktan sonra, babası onu Kardinal Morton’un evine yerleştirmiştir.

Bilgisini, görgüsünü artırmak amacıyla çocuklarını başka bir ailenin yanına vermek, İngilizlerin bir geleneğidir o sıralarda.

Thomas More Kardinal’in evinde çok yararlı birkaç yıl geçirmiştir.

Kardinal Morton’a olan sevgisini de eserinin içine iliştirmiştir. Utopia’nın birinci bölümünde Raphael Hythloday’i sözcü olarak kullanıp, Kardinal’i bir hayli överek göstermiştir.

 Thomas More on dört yaşına gelince, Kardinal Morton, onu Oxford’a göndermiştir.

More, orda ünlü hümanistlerin öğrencisi olarak, iyi bildiği Latince’sini ve özellikle Yunanca’sını ilerletmiştir.

Ayrıca, Oxford ile Cambridge’in öğretim üyelerini ve öğrencilerini yakından tanımak istemiştir. Bu nedenle kendi isteğiyle, üniversitenin adliye işlerine bakmıştır.

Thomas More’un Hayata Atılışı

Oxford’da kalıp Yunanca ve felsefe üzerine çalışmak istemiştir. Ancak yargıç olan babası, onu kendi mesleğine yöneltmiştir.

Böylece More, Oxford’dan ayrılıp hukuk fakültesine geçmiş ve 1501’de yani 23 yaşındayken baroya kaydolmuştur. 

Aslında, Thomas More 1501 ile 1505 yılları arasında rahip olmayı düşünmüştür. Bunu yalnız düşünmekle kalmayıp, manastıra kapanarak dört yıl boyunca bir keşiş gibi yaşamıştır.

Rahip olmamıştır ancak dine aşırı tutkusu yüzünden ömrü boyunca kendisine eziyet etmiştir.

Çok sıkı perhizler uygulamış, kuru toprağın ya da bir tahtanın üzerinde yatmış, yastık olarak bir kuru odun parçası kullanmış ve gecenin ikisinde güne başlamıştır.

Kamçılarla, düğümlü iplerle bedenini zaman zaman cezalandırmış, bedeninin isteklerini sıkı bir denetime almak amacıyla, çıplak tenine sert kıldan yapılmış bir gömlek giymiştir.

Thomas More’un Aile Hayatı

1505’te ise ilk evliliğini yapmıştır Thomas More. Bu evliliğinden üç kızı ve bir oğlu olmuştur.

Mutlu bir evlilik sürerken karısı vakitsizce ölmüştür. Birkaç ay sonra da çocuklarına baksın diye dul bir kadınla evlenmiştir. Oldukça huysuz ve yaşlı olan bu kadınla iyi geçinebilmeyi başarmıştır More.

Zaten, şakacı ve sevecen kişiliği sayesinde, bir insanla geçinememesi mümkün olmamıştır. Onun aile yaşantısına çevresindeki herkes hayran olmuştur. Hakkında yazılan yazılarda, onun ailesinin hiç mutsuz olmadığı, en ufak bir sesin bile yükselmediği söylenmiştir çokça. 

Thomas More’un Mesleki Yaşamı

Thomas More, baroya girdiği yıl, yani 23 yaşındayken Augustinus’un ünlü bir yapıtı üstüne kilisede yaptığı konuşmalarla, okumuş yazmış Londralıların dikkatini çekmiştir.

Bundan iki yıl sonra parlamentoya girmiştir. Ancak dönemin kralı Yedinci Henry’nin çeşitli bahanelerle koymaya kalkıştığı vergiye karşı çıkmıştır. Tabi bunun sonucu olarak da iki yıl boyunca kralın baskısından kaçmaya çalışmıştır. 1509’da Sekizinci Henry tahta geçince, Thomas More, yargıçlığa atanmıştır.

Sir Thomas More, yargıç olarak en büyük yararlılığı, “Kötü Mayıs Günü” diye anılan bir kargaşa sırasında göstermiştir.

1517 yılında, İngilizlerin geleneksel bayramlarından olan bir Mayıs günü, Londra’nın yoksul halkı ayaklanma çıkarmıştır. Bu ayaklanmanın bastırılmasında More etkili olmuştur. 

Bu ayaklanmadan bir yıl sonra Thomas More, Sekizinci Henry’nin danışmanı olarak atanmıştır.

More, bu görevi her ne kadar istemese de, Sekizinci Henry’nin uğraşları yüzünden göreve başlamak zorunda kalmıştır.

Yükselme hırsından tümüyle arınmış bir insan olmasına rağmen 1518-1529 yılları arasında sürekli yükselmiştir.

1529 yılında başbakanlığa eşit sayılabilecek bir mertebeye gelmiştir. Ülkenin tüm adalet mekanizması Thomas More’un eline geçmiştir diyebiliriz.

Thomas More’un İstifa Nedeni

Ancak Sekizinci Henry’nin karısından boşanıp başka biriyle evlenmek istemesi meselesi, Thomas More’un bu görevinden istifasına neden olmuştur.

Katolik mezhebine mensup kişilere ve dolayısıyla İngilizlere göre, boşanmalar ancak papanın nikahı bozmasıyla gerçekleşirdi o dönemde.

Sekizinci Henry boşanmak isteyip de papa bu boşanmayı kabul etmeyince, kral çeşitli üniversitelerden, boşanmasını haklı göstermek için, bir tür ferman almıştır.

Bunu parlamentoda okutmuş ve papalığa fena halde bozulduğu için kilisenin başına kendisi geçmek istemiştir.

Ancak Thomas More bu duruma karşı çıkmıştır. Sağlık sorunlarını bahane ederek zaten zorla yaptığı görevinden istifa etmiştir.

Thomas More’un Sokrates’e Benzerliği

Bu olaylardan sonra Sekizinci Henry, her vatandaşın, kralı kilisenin başı olarak görmesini ve krala bağlılık yemini etmesini istemiştir.

Thomas More ise kralı kilisenin başı olarak kabul etmemiştir. Bu yüzden 1534 yılının Mart ayında Londra kulesine kapatılmıştır. 15 ay, yani ölümüne kadar burada kalmıştır.

More, 1535 yılı Temmuz’un birinci günü mahkeme karşısına çıkarılmıştır.

Aslında inat etmeyip tutumunu değiştirirse Kral’ın onu bağışlayacağı kendisine bildirilmiştir. Ancak More’a göre suç, düşüncesini başkalarına yaymak ya da uygulamaktır. 

Oysa o, susmuştur sadece…

“Ben böyle sustuğum için, ne sizin yasanız ne de yeryüzünde başka herhangi bir yasa beni cezalandıramaz.” demiştir.

Ama yargıçlar ne yapıp edip cezalandırmışlardır onu. Ve idama mahkum edilen Thomas More, 6 Temmuz 1535 günü her zamanki neşesiyle gitmiştir ölüme. 

Thomas More ve Utopia

Eserin Yazılış Hikayesi

Adaletiyle, neşesi ve şakalarıyla İngiltere’ye nam salmış Thomas More, 1516 yılında Utopia adlı eserini almıştır kaleme.

Bu dönemde Avrupa en kötü zamanlarını yaşamaktadır. Belki de zamanın karanlığından kurtulmak için aydınlık bir devlet kurmuştur kafasında.

Eser, iki bölümden oluşmaktadır. İlk önce, Utopia’yı anlattığı ikinci bölümü, daha sonra yaşadığı dönemi anlattığı birinci bölümü yazmıştır.

Önce ikinci sonra birinci bölümü yazmasının bir nedeni vardır. More, düşlediği kusursuz düzeni anlattıktan sonra, kendi ülkesindeki ve tüm Avrupa’daki durumun, Utopia’nın düzeniyle karşılaştırılınca ne denli berbat olduğunu göstermek istemiştir okuyucuya.

Eserin İlk Bölümü

Eserin birinci bölümüne, ilerde kendisini ölüme götürecek kralı övgüyle başlamıştır.

“Eşine az rastlanır üstün zekasıyla tanınmış, yenilmez İngiltere Kralı sekizinci Henry…”

Sekizinci Henry ile Kastilya prensinin arası açılınca, More bu durumu düzeltmek için Antwerp’e gönderilmiştir. Ve burada Peter Giles ve onun denizci dostu Raphael Hythloday ile tanışmıştır. Raphael Hythloday, çeşitli ülkeler gezmiş görmüş bir insandır. More onun gezdiği yerleri merak etmiş ve mükemmel bir yer görüp görmediğini sormuştur. Raphael ise Utopia adlı bir adanın varlığından bahsetmiştir.

Utopia’yı anlatmaya geçmeden önce, dönemin Avrupası’nın sorunlarını tartışmıştır More ve Raphael.

Peter Giles, Raphael’in ülkelerin yönetimiyle ilgili sorunları ne denli iyi bildiğini anlamıştır. Ve bir kralın danışmanı olması gerektiğini söylemiştir Raphael’e. Parada ve yüksek mevkilerde gözü olmayan Raphael ise şöyle demiştir Peter’e:

“Barışa yararlı uğraşlar, Avrupa krallarının umrunda bile değildir. Onlar kan dökerek yeni ülkeleri ele geçirmeyi düşünürler ancak. Kralların sözde danışmanlarına gelince, daha yüksek mevki kapmaktan, keselerini daha çok altınla doldurmaktan başka bir şey düşünmeyen, metelik etmez dalkavuklardır.”

Aslında Thomas More, eserinde karşısında konuşan Raphael Hythloday’i bir tür sözcü olarak seçmiştir kendisine.

Onunla karşılıklı konuşarak kendi içindeki çelişkileri yansıtmış, yüksek sesle dile getiremediği şeyleri söylemeyi başarmıştır.

Yine birinci bölümde, dönemin hukuk düzenini eleştirmiş, yönetim sistemine karşı sert sözler söylemiştir. İdeal yasaların nasıl olması gerektiğini anlatmıştır Raphael’in ağzından.

Eserin İkinci Bölümü

İkinci bölümde ise Raphael aracılığıyla, Utopia’yı göstermiştir okuyucuya. 

Utopia kelimesi “olmayan yer” anlamına gelmektedir aslında. Thomas More, bu ismin babası sayılmıştır.

Başlangıçta yalnızca bir kitap ismi olan Utopia, sonraları filozofların ideal devletini anlatırken kullandıkları bir terim olmuştur.

Kitabın ikinci bölümüne Utopia adasının betimlemesiyle başlar Thomas More.

Raphael’in ağzından orayı öyle bir anlatmıştır ki, gerçekten öyle bir yer var gibi hissedersiniz okurken.

Adanın çevresi, yapısı, içindeki 54 şehir, ülkenin başkenti, şehirlerdeki evler ve genel düzen en ince ayrıntısına kadar betimlemiştir. 

Thomas More Utopia’nın genel düzenini sözcüsü Raphael aracılığıyla şöyle anlatmıştır:

Utopia’da şehirlerin düzenleri aynıdır. Yalnızca başkent Amaurote biraz farklıdır. Evler tek tiptir, hepsi temiz ve güzeldir. Evlerin kapısına kilit vurulmaz, çünkü burada hırsızlık yoktur. Özel mülk düşüncesini kökünden yok etmek için her on yılda bir evleri değiştirilir. Herkesin oturacağı ev kura ile belirlenir. 

Özel Mülkiyet

Özel mülkiyet düşüncesi yoktur Utopia’da. Çünkü, “Mülk sahipliğini ortadan kaldırmak, memleketin zenginliğini eşitçe, doğrulukla dağıtabilmenin ve insanlığı mutluluğa kavuşturabilmenin tek yoludur. Mülkiyet hakkı toplumsal yapının temeli oldukça, en kalabalık ve en işe yarar sınıf, yoksulluk, açlık, umutsuzluk içinde yaşayacaktır.” Bu yüzden mülkiyet devlete aittir.

Halk tarımla uğraşır ve kendini toprağın sahibi değil, işçisi olarak görür. 

Para

Para, mal mülk derdine girmezler Utopialılar. Zaten para da kullanılmaz Utopia’da. Üretilen ürünler tüm ülke için üretilir ve pazarlara çıkarılır. Her ailenin başkanı yalnız ailesinin ihtiyacı kadar olan ürünü alır ve gider. Daha fazlasını almaz asla. Herkes yöneticilere güvenir. Güven duymakta da haklıdırlar; çünkü “Utopia’nın ekonomik düzeni akıllıca planlanmış; herkesin yiyeceği, içeceği en ince hesaplarla belirlenmiştir”.

Utopialılar para kullanmadıkları gibi altına, gümüşe ve diğer değerli taşlara da değer vermezler. Altın onlar için kölelerin boynuna vurulacak zincirin ham maddesidir. Değerli taşlar ise çocukların oynayıp ilerde kenara atacağı oyuncaklardır. Çünkü onlara göre; “tabiat, o eşsiz ana, altın ve gümüşü yararsız boş nesneler olarak çok derinlere gömmüş; oysa havayı, suyu, toprağı iyi ve gerçekten yararlı olan her şeyi gözler önüne sermiştir.” 

“Utopialılar aklı başında insanları, yıldızlar ve güneş dururken, bir incinin ya da bir elmasın cılız pırıltısına düşkünlüklerine şaşarlar.
Bir koyunun sırtında taşıdığı yünün en incesinden yapılmış giysiler giyiyor diye bir insanın daha soylu, daha değerli olacağını sanması deliliktir onlar için.
Kendiliğinden hiç de yararlı olmayan altına neden bu kadar değer verildiğini, insanın dilediği gibi kullandığı bir nesnenin nasıl insandan daha üstün sayılabileceğini anlamıyorlardı.
Bir de şuna şaşıyorlardı: Nasıl oluyor da bir eşek kadar bile kafası işlemeyen vicdansız, ahlaksız, budala zenginin biri sadece birkaç torba altını var diye, akıllı, dürüst bir sürü insanı buyruğu altında köle gibi kullanabiliyordu.”

Şu paragrafıyla ne güzel de değinmiştir toplumun kanayan yarasına sevgili Thomas More.

500 yıl önce hele de kapkaranlık bir Orta Çağ’da var olan bir sorun hala varsa, bizler kendimizi mi kandırıyoruz acaba muasır medeniyetler seviyesine ulaştık diye? 

Yönetim

Ekonomi alanında bu kadar gelişmiş olan Utopialılar yönetim anlamında da gayet gelişmişlerdir.

Demokrasinin uygulandığı bu ülkede devlet başkanı seçimle iş başına gelir. Ayrıca tüm ailelerin her yıl seçtikleri bir de aile başkanları vardır.

“Kamuyu ilgilendiren işler, kurultayda üç gün tartışıldıktan sonra karara bağlanır. Kurultay ve büyük halk toplantıları dışında, bir araya gelip memleket işlerini konuşmak ölümle cezalandırılan bir suçtur. Bu da başkanla (devlet başkanı) traniborelerin (aile başkanları) kolayca bir araya gelip, halkı zorbaca yasalarla ezmeye ve rejimi değiştirmeye kalkışmalarını önlemek için olsa gerektir.”

Kurultayda öyle bir kural vardır ki anılmaya değerdir:

“Bir öneri geldiği zaman, hemen o gün üstünde tartışılmaz. Tartışma gelecek toplantıya bırakılır. Böylelikle kimse ilk aklına gelen şeyleri gelişigüzel ortaya atmaz ve halkın yararını unutarak kendi düşüncesini savunmaya kalkışmaz. İnsan çok kez, öne sürdüğü bir düşünceden vazgeçmeyi kendine yediremez. Yanıldığını açığa vuramaz. Kendi ününü kurtarmak için halkın yararını feda eder. Ayaküstü düşünmenin yarattığı bu büyük tehlike böylece önlenmiş ve kurultay üyelerine düşünmek için bol bol vakit bırakılmıştır.” 

Çalışma

Utopia adasında çalışma ve uğraşlar konusunda da düzenlemeler vardır. Kadın, erkek bütün Utopialılar, usta birer tarımcı olmak zorundadırlar.

Tarım, çocukluktan başlayarak öğretilir. Ayrıca isteyen herkes tarım dışında başka bir işle de ilgilenebilir.

Utopialılar, sabahtan akşama kadar koşu hayvanları gibi çalışmazlar da ayrıca. Onlarda çalışma yalnızca altı saattir.

Günün geri kalan kısmında istediklerini yapabilirler. Ancak bir Utopialı işten artakalan vakitlerini de boş geçirmez.Ffaydalı oyunlar oynar; ailesiyle, dostlarıyla eğlenir ya da başka bir iş yapar. Onlar aylaklıktan asla hoşlanmazlar. 

İlginç bir kural vardır Utopia’da ve belki fazlasıyla doğrudur: “Utopialılar, özgür yurttaşlarına hayvan kestirmezler. Çünkü hayvan öldüre öldüre, insan huyunun en tatlı yanı olan acıma duygusunun yavaş yavaş körleşip yok olacağını düşünürler.”

Adalet

Utopia’da aslında sınıfsız bir toplum vardır. Ancak ağır suçlar işleyen insanlar kölelikle cezalandırılırlar. Böylelerini çarçabuk öldürüp ortadan kaldırmaktansa köleleştirmeyi seçerler. Böylesi hem suçlulara daha uygun bir cezadır hem de topluma daha yararlıdır. Çünkü onların çalışmaları ölmelerinden daha yararlıdır. Başkaları aynı suçu işlemesin diye örnek de olurlar.

“Utopialıların başka uluslarda en çok ayıpladıkları şeylerden biri, sayısız hukuk kitabının ve yorumların bile yetmeyişidir. Bir insanın ya okuyamayacağı kadar çok ya da anlayamayacağı kadar şaşırtıcı ve karanlık yasalarla bağlanmasını hak ve adalete aykırı bulur Utopialılar.”

Gerçekten günümüzde de yasalar aşırı fazla ve bir vatandaşın hatta bir hukukçunun bile anlayamayacağı kadar karmaşıktır. Hal böyleyken, bir vatandaşın anlayamadığı kurallara uyamaması ve bir hukukçunun da karmaşık kuralları kendi kafasına göre yorumlayıp buna göre savunmalar yapması veya karar vermesi de son derece doğaldır. Bu yüzden de adaletsizlik en derin yaramız olarak hala kanamaktadır.

Antlaşmalar

Devletlerarası anlaşmalara da pek yanaşmazlar Utopialılar. Yaptıkları anlaşmaları sürekli bozan krallar yüzünden anlaşmalara pek güvenmezler çünkü.

“Onlara göre anlaşmalarda verilen sözler tam olarak tutulsa bile, bu geleneğin başlangıcı çok kötüdür yine de: Küçük bir tepenin ya da bir ırmağın ayırdığı ülkelerde oturanlar arasında doğa sanki hiçbir bağ kurmamış gibi, herkes doğuştan birbirini düşman bilir.
Aralarında anlaşmalar imzalanmazsa, sanki birbirlerini yıkmaları, öldürmeleri doğruymuş gibi davranırlar. Şu da var ki sözde anlaştıktan sonra da dostlukları gelişip artmaz.
Anlaşma yazılırken bir kelime ya da bir cümle gereken özenle açıklanmadı bahanesiyle birbirini soyup dolandırma hakkını gene de bulurlar kendilerinde.
Utopialılar ise böyle düşünmezler. Onlara göre bir insan size kötülük yapmadıkça düşmanınız sayılamaz; tabiat bağları güçlü bir anlaşmadır; candan saygı ve iyi niyet laflardan da, yazılı anlaşmalardan da çok daha sıkı bağlar insanları birbirine.”  

Dinler

Utopia’da dinler çok çeşitlidir. Herkes istediği dini kabul etmekte özgürdür.

Utopia kralı bu ülkeyi fethetmeye geldiğinde dinler arasındaki savaştan faydalanarak ülkeyi kolayca fethetmiştir. Bu yüzden yaptığı ilk iş din konusunda herkesi özgür bırakmak olmuştur. Çünkü ülkeleri parçalamayı kolaylaştıran etkenlerden biri olarak görür Utopia kralı din savaşlarını.

Bu yüzden Utopia’da herkes istediği gibi dinini yaşar ve kimse dini yüzünden birbiriyle kavga etmez.

Küçük bir azınlık dışında bütün Utopialılara göre, kişiyi ölümden sonra güzel bir yaşam beklemektedir.

Bu yüzden ölenlere ağlamaz, onların arkasından yas tutmazlar. Yalnız, hayattan kaygıyla ve istemeyerek gidenlere acırlar. Ölüm korkusunu kötüye yorarlar.

Utopia’da rahipler pek seçkin ve ermiş kişilerdir. Ve sayıları oldukça azdır. Çünkü din adamlığı herkesin yapabileceği basit bir iş değildir. Çocukların ve gençlerin eğitimiyle rahipler ilgilenirler. Rahipler onlara bilimden çok erdem ve ahlak öğretirler. Utopialılara göre erdemli yaşamak doğaya ve akla uygun yaşamaktır.

Rahipler günlerini yalnızca ibadetle veya boş boş yatarak geçirmezler. Onlar halka örnek olacak kimselerdir. Bu yüzden hem ibadetlerini yaparlar hem düşünceler üzerinde çalışırlar hem de bedenen çalışırlar. Böylece çalışmanın ne kadar kıymetli olduğunu gösterirler vatandaşlara.

Özetle

Daha birçok ayrıntıya girmiştir Thomas More, Raphael’in ağzıyla. Mükemmel bir devlet olduğunu söylemiştir Utopia’nın. Bu mükemmelliğin temel sebebinin ise şahıs mülkiyeti değil ortak mülkiyet anlayışından kaynaklandığını ileri sürmüştür. Ve kendi devleti dahil tüm devletlerin, Utopia yasalarını benimsemeleri gerektiğini söylemiştir. 

Gerçekten de mükemmel bir devlettir Utopia. Yönetimin demokratik olduğu, kararların anlık heyecanlarla değil düşünülerek alındığı, yasaların açık ve anlaşılır şekilde yazıldığı bir devlettir. Kadın erkek eşittir bu devlette. Suçlu sayısı yok denecek kadar azdır çünkü mükemmel bir düzen vardır her alanda. Yöneticiler, din adamları ve yargıçlar gibi ülkenin geleceğini belirleyen kişiler üstün bir ahlaka sahiptirler. 

Beş yüz yıl önce yazılmıştır bu kitap. Beş yüz yıldır gelip geçen uluslara seslenmiş ama kimseye duyuramamıştır kendisini. Belki duyulmuştur da anlaşılmak istenmemiştir. Ya da imkansızdır bu devlet düzeni. Bilinmez…

Olmayan yerdir ne de olsa Utopia. Bize de bir gün belki olur diye dilemek düşer tüm bunların karşısında. Daha iyiye kavuşmak dileğiyle.

KAYNAKÇA:

  • More T. (2019). Utopia. (Çev. Sabahattin Eyüboğlu, Vedat Günyol, Mina Urgan). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
  • Urgan M. (1984) Edebiyatta Ütopya Kavramı ve Thomas More. İstanbul:Adam Yayıncılık

Doğu ve batı felsefelerini ve kültürlerini incelediğimiz felsefe seminerlerimize katılmak isterseniz buraya tıklayarak ücretsiz kayıt yaptırabilirsiniz. Seminer konularımızı incelemek için Felsefe Seminerleri sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

Aktiffelsefe Adana Araştırma Grubu

İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılarımız:

John Locke ve Yönetim Üzerine İkinci İnceleme Kitabı

Felsefe Nedir?

Epikürcü Toplum ve Siyaset Felsefesi

gtag('config', 'AW-802439404');