“Aşk, demişti yaşamın bütün ustaları

Aşk ile sevmek bir güzelliği, 

Ve dövüşebilmek o güzellik uğruna”

Dövüşürken dönüşmektir aşığın kaderi. Sizce de öyle değil mi?

Birçoğumuz ilkokulda gönlümüzü kaptırmışızdır birilerine. Ve bu çoğunlukla platoniktir. Maşuğun hiçbir şeyden haberi yokken onun için değişmeye, dönüşmeye çalışmışızdır. O minicik kalplerimizle sevdiğim şunu sever deyip o olmaya çabalamışızdır. O yaşlarda aşkın değişimlere dönüşümlere gebe olacağını aklımız alamazken, kalplerimiz alıvermiştir.

Sonra öğreniriz ki aşk sandığımızdan çok daha büyük bir şeymiş. Nice destanlara, nice kitaplara konu olanmış. Mecnun’u çöllere düşüren, Ferhat’a dağları deldirenmiş. Mitolojiler bile konu almış aşkı… Çünkü o en evrensel olan, insanı tepeden tırnağa değiştirenmiş.

Yunan mitolojisinde Psykhe ve Eros’la hikayeleşmiştir aşk. Pskyhe bir kralın üç kızının arasında en güzeliymiş. O kadar güzelmiş ki onu görenler güzelliğin tanrıçası Aphrodite sanıp, Psykhe’ye tapınırlarmış. Tabi tanrıça kızmış bu duruma… Öc almak istemiş ölümlü rakibinden. Oğlu aşk tanrısı Eros’u çağırmış ve demiş ki: “Oğlum, bu kendini benimle eş sayan kızı, okunla dünyanın en çirkin erkeğine aşık et.” 

Eros annesinin sözüyle aramaya çıkmış Psykhe’yi. Bulduğunda, o da ne! En çirkin adama aşık etmesi gereken kıza kendisi aşık oluvermiş.  Almış kızı yanına, bir ormanda gizli bir saraya götürmüş. Ve onunla eş olmuş, mesut zamanlar yaşamış.

Eşinin yanına yalnızca geceleri geliyormuş Eros. Çünkü gerçek kimliğini Psykhe’nin bilmesini istemiyormuş. Psykhe yüzünü hiç görmediği kocasıyla mutlu mesut yaşarken, kardeşleri merak düşürmüş aklına. Acaba evli olup da yüzünü görmediği bu adam dünyanın en çirkin erkeği miymiş?

Psykhe merakını yenemeyip bir gece Eros uyuduktan sonra, yüzüne kandil tutmuş. Aman tanrım! Yanında yatan dünyanın en güzel erkeğiymiş. O kadar heyecanlanmış ki eşini öpmek isterken kandilden bir damla yağ döküvermiş omzuna. Canı acıyan Eros uyanıp da eşinin sadakatsizliğini görünce kanatlanıp uçuvermiş saraydan.

Eros’un gitmesiyle büyülü saray bozulmuş, Psykhe pişmanlığıyla yalnız başına kalmış. Sevgilisini günlerce, aylarca aramış. Belki haline acır da yardım eder diye Aphrodite’in kapısını çalmış. Ama nafile… Aphrodite ona çeşitli eziyetler etmiş, türlü zorlu görevler vermiş. Psykhe aşkıyla ve sabrıyla hiç ses etmeden her türlü görevin üstesinden gelmiş.

Bu arada Eros’un omzu iyileşmiş, sevdiğinin çabalarını da duyunca ona geri dönmek istemiş. Tanrı Zeus’a yakarmış. Ve Zeus bu yakarışlar sonucu Psykhe’yi yanına getirmiş. Psykhe ve Eros’un evlenmesine, sonsuza kadar mutlu olmalarına izin vermiş. Böylece ölümlü bir kız olan Psykhe, ölümsüz bir tanrıçaya dönüşerek hayatına devam etmiş.

Hikayeye baktığımızda şu yoruma ulaşmak mümkündür:

Yunan mitolojisinde Psykhe, ruh ve kelebek anlamlarındadır. Be sebeple hem bedendeki ruh hem de Psykhe kelebekle temsil edilmiştir. Psykhe’nin aşkı için verdiği mücadele bir tırtılın kelebek olmasına benzetilmiştir. Tırtıl nasıl zorlukların içinden rengarenk bir kelebek olarak çıkmışsa, Psykhe de aşkı için türlü zorluklara katlanıp bir tanrıça olarak çıkmıştır. Çünkü ruhun yegane amacı aşkı bulmaktır. Aşk ile ruh birleşince ebedi bir bütünlüğe ulaşılacaktır. 

Yeni Platoncu ekolün kurucusu Plotinos da öyle dememiş mi? 

Plotinos’a göre varlıklar, tanımlanamaz bir Bir’in kendinden taşmasıyla oluşmuştur. Bu oluşanların arasında pek tabi ruh da vardır. Ruh o Bir’den izler taşımaktadır. Ama eksiktir. Kendinde bir şeyleri tamamlamak için döner durur yıllarca.  Mitolojide de anlatıldığı üzere ruhun tamamlanması için ihtiyacı olan şey aşktır. Bu yüzden kimi ruhlar gider bir insana aşık olur, kimi ruhlar mesleğine, kimi ruhlar bilgiye ve sayamadığımız başka nicelerine… Bunlar bir basamaktır aslında Plotinos’a göre. O aşk ile dolan ruh en sonunda mutlak Bir’e ulaşacak ve tamamlanacaktır. Bir’in ruhta mevcudiyetini şöyle tanımlamıştır filozof:

“O, ruhta mevcutken onları ayırt edemezsiniz.”

İşte her hikayenin, her mitolojinin, her filozofun kabul ettiği gibi: “Ruhlar ancak aşkla tamamlanır.” Bu aşkın kime neye olduğu pek de önemli değildir. Çünkü ruh aşkla kendinde eksik olanı tamamlar ve dönüşür. Şöyle demiştir Şems:

“Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım mecazi mi, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani mi diye sorma! Ayrımlar ayrımları doğurur. Aşk’ın ise hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur. Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır merkezinde, ya da dışındasındır hasretinde.”

Merkezde kalıp aşkla ruhlarımızın tamamlanması dileğiyle…

Aktiffelsefe Araştırma Grubu


Doğu ve batı felsefelerini ve kültürlerini incelediğimiz felsefe seminerlerimize katılmak isterseniz de buraya tıklayarak ücretsiz kayıt yaptırabilirsiniz. Bu arada seminer konularımızı incelemek için Felsefe Seminerleri sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılarımız:

gtag('config', 'AW-802439404');