Destanlar, bir milletin tarihinde gerçekleşmiş, unutulması mümkün olmayan bir olay üzerine söylenmeye başlayıp gelişmesini asırlarca devam ettiren milli eserlerdir. Eski Türklerde en önemli edebiyat türü olmasına ve Avrupa Edebiyatında da çok önemli yer tutmasına karşın Çin’de destan açığa çıkmamıştır. Yani destan, Çin’de temsili bir sanat şeklidir. Hükümdarların veya hükümdar zümrelerine tabi kimselerin kahramanlıkları ise hikayeler şeklinde anlatılmıştır.  

Hikayeler, hükümdarların saraylarında veya yüksek tabakadan olanların huzurlarında söylenirdi. Çin’de vatandaşlar yüksek tabaka bir kahramanlık vasfını almak istemezlerdi ve alamazlardı da.  Ülkede iyi memur olma ideali hakimdi. Kendini sadece en yüksek memur sayan İmparatordan da yalnızca Tanrı’nın iradesini yerine getirmesi beklenirdi. O, kendi kuvvetini ve iradesini kullanarak kahramanlıklar gösteremezdi.  

Hikayeci cemiyeti, okuma bilmeyen aşağı tabakaya hitap ederdi. Bu çeşit sanatkarlar bugün de dinleyici kitlesini çayhanede veyahut da pazar yerlerinde bulurlar hala. Okuduklarını ayrı ayrı fasıllar halinde pazar günlerinde anlatırlar veyahut her defasında yeni bir hikaye söylerler. 

Çin’de hikayeyi milattan önce üçüncü asrın sonlarından başlayarak meydana gelmiş kabul edebiliriz. Bu tarihlerden önce Çin’de Yüksek Zadegân sınıfına dayanan feodal bir devlet vardı. Bunun için bu sınıfın her şeyden evvel kendi yaptığı işleri öven ve takdir eden bir edebiyat çeşidine ilgi duyması tabiiydi. İlk yüksek burjuva tabakası birçok hususta yüksek feodal tabakanın gelenek ve göreneklerini taklit ediyordu. Bunun için elimize geçen hikayelerdeki benzerlikler, eserlerin dış şekilleriyle tarih manzarasını göstermişlerdir. Tarihi tasvirler yapılıyormuş, tarihi vakalar anlatılıyormuş intibaını bırakmışlardır. Modern hikayeler bile bu vasfı tamamıyla kaybetmemişlerdir. Hepsinde daima hikayenin kahramanının şahsiyeti, oturduğu yer ve tahsili, terbiyesi hakkında inceden inceye bilgi verilmek istenmiştir. 

Eski Çinlilerin tarifine göre ancak ahlaki veya siyasi değeri olan eser, edebiyat eseri sayılabilirdi. Tarihi ve ilmi karakter taşıyan kitapların böyle öğretici bir değeri vardı.  

İlk gerçek hikayeler Tangler devrinde, yani milattan sonra 7-9 uncu asırda meydana gelmiş olmalıdır. Hikayenin asıl büyük gelişmesi ilk defa Mingler devrinde (1368-1644 ) başlamıştır. Mingler devri, hikayelerin gelişmiş mükemmelleşmiş yeni şekillerinin devridir. Bununla beraber bunlardan yeni olarak hafif alaylı bir eda bulunmaktadır hikayelerde. Yani yazar hikayeyi artık inanarak anlatmamış, bunları kısmen estetik sebeplerle kısmen de cemiyeti tenkidi ifade etmek için nakletmiştir. Hemen hemen her hikayenin sonunda ahlaki bir sonuç bulunmaktadır. Hikayenin başları cinlerle, perilerle yahut tilkilerle geçirilen maceralar kadar güzel olabilmekte ama sonu fena bitmektedir. 

Kötülük yapan cezasını bulur ve benzeri gibi ibret dersleri verilmek istenmiştir hikayelerde. Bu çeşit maceralar, yazarın içinde yaşadığı cemiyeti tenkit etmesi için en uygun fırsat hatta biricik fırsat olarak kendini göstermiştir. Hikayeci o zaman mesela bir memurun halkı nasıl soyduğunu, meşru olmayan yollardan nasıl zengin olduğunu, nasıl ahlaksızca yaşadığını, nasıl rüşvet aldığını bütün teferruatıyla anlatmıştır. Sonunda bütün bu kötü işlerin bu dünyada insanların eliyle değilse bile Tanrı eliyle cezasını bulacağını bildirmiştir. Bazen bir tilkinin ağzından bütün beşeri gayretleri ve haksız iltimaslarla ikbale erişildiğini bazen de bütün bu kainatın ciddiye alıp ehemmiyet vermeye değeri olmayan içi oyuk boş bir gölgeden, bir görünüşten ibaret olduğunu söylemiştir. 

Çok defa bu hikayeleri yazan, hayal inkisarlarına uğramış, kendini herkes tarafından terk edilmiş, bir kenarda unutulmuş hisseden bir bilgin veya imtihanları kazanamamış yahut da memuriyette ilerleyememiş bir adamdır. Bu adam aynı zamanda ya Taoisttir ya da Budisttir yahut da hem Taoist hem de Budisttir. Böylece o, mistik dünya görünüşü temsil etmiştir. Bu görüş, bütün hikayelere aksetmiştir. 

Çin’de destanlar yoktur ama hikayeler destanlar gibi görev yaparak yaşamı şekillendirip insanlara türlü dersler vermiştir.

KAYNAKÇA:

W. Eberhard, H. Boratav. (1990) Çin Hikayeleri. İstanbul: MEB Yayınları 

Aktiffelsefe Araştırma Grubu


Doğu ve batı felsefelerini ve kültürlerini incelediğimiz felsefe seminerlerimize katılmak isterseniz de buraya tıklayarak ücretsiz kayıt yaptırabilirsiniz. Bu arada seminer konularımızı incelemek için Felsefe Seminerleri sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılarımız:

gtag('config', 'AW-802439404');