İletişimde Zen Bilgeliği

💬KİTAP ARKA KAPAK TANITIM YAZISI:
Eğitim düzeyimiz ne olursa olsun, iletişim herbirimiz için yaşamın temel zorluklarından biri durumunda. Bir sarmal gibi büyüyen sorunlarımızın kökeninde iletişim becerilerimizin çok zayıf olması gerçeği yatıyor. Zor bir durumda nasıl konuşacağımızı, saldırı altında nasıl hareket edeceğimizi, kendimizi nasıl ifade edeceğimizi, iletişimin asıl amacına nasıl hizmet edeceğimizi, yaralamadan ve yara almadan nasıl var olabileceğimizi bilmiyoruz.

📖 Aşağıda, iletişim sorunlarınıza rehber olabilecek bu kitaptan derlenmiş alıntılar bulacaksınız.
İYİ OKUMALAR..


☯️ “Olumsuzluklar karşısında genellikle iki tür insan davranışı şekilleniyor. Dürtüsüzleşen, çekilen, baskılanan, durumu ve kişileri pasif bir şekilde mevcut şekilleriyle kabul eden ve tüm bu nedenlerle kendisine bir tür şiddet uygulayan ya da karşısındaki kişilere saldırgan bir tutum takınan ve onları suçlayan insanlar oluyoruz… Zor durumlarda ve baskı altında nasıl hareket edebileceğimizi, savunmaya geçmeden ya da saldırmadan kendimizi nasıl ifade edebileceğimizi bilmiyoruz… Herkes, kendi yarattığı atmosferin bir parçasıdır… Sorunun bir parçası olan bizler aynı zamanda çözümün de bir parçası olabiliriz… Hayat zor ise ve dünyada kötülük varsa unutmamak gerekir ki biz de bu kötülüğün bir parçasıyız. Kendimizi değiştirmek ve her geçen gün daha iyi kılmak, dünyayı da olduğundan daha iyi hâle getirmek için tek ve en güvenilir yoldur.”


🔄”Karma nedensellik yasasıdır… Her eylem bir başka eylemin sonucu ve kendisinden sonraki bir başka eylemin ise nedenidir… Daha önceki eylemlerin bugün ortaya çıkan sonuçlarına bu anda verdiğimiz tepkiler ise yarın yaşayacaklarımızı belirler… Newton’ un tanımladığı etki-tepki yasası, bir yüzeye uygulanan kuvvetin aynı şiddette ve ters yönde ikinci bir kuvveti meydana getireceği prensibine dayalıdır ki aslında ikinci kuvvet, birinci kuvvetin devamıdır zira hiçbir şey varken yok olmaz ve yokken de var olmaz…”


🕯️”İnsanın özgürlüğünü aramak ve çaba göstermek gibi ahlaki bir sorumluluğu var… C. Nehru’nun deyişiyle ‘Bizden alınması mümkün olmayan tek şey cesur ve onurlu davranmaktır’… Davranışım koşullar ne olursa olsun bana aittir, sorumluluğu bana aittir. Davranışım beni ifade eder, benim iç varlığımın bir yansımasıdır. Çok derinlerden gelir ve oraya baktığınızda beni görebilirsiniz. Bunu söyleyebilmek için bu etki-tepki zincirinden özgürleşmek gerekir ki Hindu öğretilerine göre Karma bu sebeple tam da özgürlük eksikliğimize işaret eder. Özgürce davranmadığımızda, nedenlere zincirlendiğimizde, basiretle hareket etmediğimizde Karma yaratırız ve biz sonuçlarla çalışmadığımızdan, sonuçlar bizimle çalışırlar.”



💐”Düzeltmek ve daha iyi yapmak için bu dünyada olduğumuzu unutmayalım… Dharma’ya uygun olmayan eylemlerimizin sonucu olarak ortaya çıkan şeyler, bizde acıya neden olur. Mevlana’nın dediği gibi ‘Gül ekersen gül biçersin; diken ekersen diken biçersin.’ Bu noktada karşımıza çıkan acı, bizi sorgulamaya ve çözüm aramaya iter. Gerçekte hayatımızın en büyük dönüşümlerini acı ile olan diyaloğumuzla gerçekleştiririz. Bizi doğruyu aramaya iten şeyler, çoğunlukla yaptığımız yanlışların sonuçlarıyla olan karşılaşmalarımızdır. ‘Acı, bilincin taşıtıdır.’ der Buda. Çünkü bilincimizi bir yerden alır ve başka bir yere taşır. Bunu bir lanet, bir talihsizlik ya da Allah’ın bizi cezalandırması olarak görmek yerine bunu bir öğrenme, fırsat ve bir telafi olarak görmek, hayat karşısında aktif ve yaratıcı bir tutum kazanmamızı sağlayacaktır…”


☯️ “Binlerce yıllık Tao öğretisi, karşıtların uyumuna ve birlikteliğine dayanır. Tüm evren düal (İkili) bir yapıda var olmaktadır ve zıtlıklar daimi bir hareket içerisindedir. Sürekli bir şekilde birbirlerine dönüşür, birbirini tamamlar ve birbirlerini inşa ederler… Zıtlıklar, en yoğun ve güçlü olduğu noktada kendi karşıtının tohumunu taşır… Sıradan bir insan geceyi ve gündüzü izler, erili ve dişili bilir, aydınlık ve karanlıkla meşgul olur ama bilge bir insan Tao’yu tanır, onu görür ve ondan öğrenir. Tüm zıtlıkları karşıtı ile ilişkili olduğu haliyle tanır…”


🧲”Neredeyse bir evrensel yasa gibi denilebilir ki; titiz bir annenin dağınık bir çocuğu, dağınık bir annenin ise titiz bir çocuğu olur. Eğer aşırı bir şey sunarsanız daima kendi karşıtınızı yaratırsınız. Kendi benzerlerini yaratabilenler ancak ölçülü olanlardır… Karşıtlardan ya da zıtlardan kaçarken nasıl olur da yine kendimizi bu karşıtların kucağında buluruz? Nasıl olur da yaralarken yaralanır, kırarken kırılır, kazanırken kaybederiz? Uzaklaşırken nasıl yaklaşır, nefret ederken nasıl bağlanırız? Sebebi, bir birlik olarak Tao’yu görmüyor oluşumuz. Sadece karşıtları görüyor ve onlarla yine karşıt hale gelerek mücadele ediyor oluşumuz. Oysa bu durum sadece karşıt olanın varlığını güçlendirmekte ve onu gerekli kılmaktadır.”


🎗️”… ‘Girdiğin her tartışmayı kazanman gerekir.’ Ve hatta ‘Kazanma ihtimali olmayan diyalogları tercih etme!’.. şeklinde bir yaklaşım hâkim düşünce iken bir kişinin çıkıp, ‘Gerekirse kaybedin!’ demesinin o kadar kolay anlaşılabilir bir şey olmadığını biliyorum ama evet, savaş sanatlarında söylendiği gibi, bazen dayak yemeyi de bilmek gerekir. Uyumun yanında olmak ve onu inşa edenler arasında yer almak ve sonra onun içinde yaşamak gerçek bir zaferdir…”


🥭”Neden duvarlar öreriz? Engellerin ördüğümüz duvarlar olduğunu bildiğimiz halde, neden yine karşımızdaki kişiyi suçlayıp, duvarlarımızı yeniden güçlendiririz?.. Yüzyılımızın büyük düşünürlerinden biri olan Jorge Angel Livraga, eşsiz bir öneride bulunur: ‘Mango meyvesi gibi olun!’. Mango meyvesi gibi… Çünkü mango meyvesinin dışı yumuşak, içi serttir. Dışarıda yumuşak olabiliyordur çünkü içeride sert ve güçlüdür. Bu sözü ile Livraga, güçlü bir kimlik ve bireyselliği işaret ediyor. Dış koşullara bağımlılıktan kurtaracak, iç değerlere sahip olmaktan ve kendine yetmekten doğan güçlü bir bireysellik..”



🤬”Karşımızdaki kişiyi ikna etmeye çalışırken, anlaşmazlıklar sırasında, savunmaya geçtiğimizde, öfke ya da bölünmüşlük hissettiğimizde saniyeler içerisinde karşıt uçlara dönüşür ve birlikte üzerinde yer aldığımız iletişimsel zemini kaybederiz… Birbirimizi bencillikle suçlarken aslında her ikimizin de beklenti içinde olduğunu göremeyecek kadar birbirimizden uzaklaşmış, karşıtlaşmış ve karşımızdaki kişinin içsel durumuna karşı ilgisizleşmiş olacağız.
Bu, döngüsel durum içinde kendini doğrulayan ve şiddeti giderek artan bir uzaklaşma hareketidir, oysa iletişiminin amacı uzaklaşma değil, uzlaşmadır…”


⚔️”Kılıç ustası Takuan Soho, alıkonulmaya dikkat çeker ve savaşçıyı bu konuda uyarır. ‘Eğer, zihnin kendi kılıcına odaklanırsa, onun tarafından alıkonulursun ve sonunda ölürsün!’ der. Fakat aynı durum düşmanının kılıcına odaklanan savaşçı için de geçerlidir. Onun zihni de düşmanının kılıcı tarafından alıkonur ve o da kaybeder. Oysa odaklanması gereken kendisi, ya da düşmanının kılıcı değil, akış halindeki harekettir. Böylece onunla birlikte hareket edebilir, onunla devinir ve yanılsamalar tarafından meşgul edilmez ya da engellenmez. Bir iletişim zemini ile kılıç sanatı arasında işte bu noktadaki benzerlik inanılmazdır…”


🗣️”…Eğer bir kişiyi, belli bir fikirden uzak tutmak isterseniz, o fikri ona zorla kabul ettirmeye ve onu bu fikre güçlü bir şekilde ikna etmeye çalışırsınız. Bu yaygın kullanılan bir tekniktir. Kişi, hayatının sonraki kısmında bu fikirden özellikle uzak duracaktır. Karşıtlık, karşıtlık yaratır ve kişinin kendi fikrine daha güçlü bir şekilde sarılmasına ve kendini bu fikre sabitlemesine neden olacaktır. İnsanlarla olan karşıtlığımız, karşıtlığı sadece daha fazla arttırmaya neden olan bir durumdur ve duygularımıza hâkim olamayışımızdan dolayı bu tuzağa düşeriz.”


♾️”… Biriyle rekabet edersen, onun ulaşabildiğinin bir derece üzerine kadar gidebilirsin fakat kendinle rekabet edersen, kendi gidebildiğin yere kadar gidebilirsin. Kendi sınırlarına kadar… Bir başkası ile rekabet ederken, sınırlarımızın onun tarafından belirlenmesine müsaade ediyorken, dünkü halimizden bir parça daha iyi olma çabası içinde kendimizle rekabet eder bir durumda, mükemmellik bilinci ve içsel yaşam aracılığıyla çok daha derin ufuklara doğru yol alabiliriz. Bu noktada özgürleşmek ve kendi gerçek sınırlarımızı keşfetmek adına yeni derinliklerin farkına varmak mümkün olur…”


⚖️”Her türlü saldırı altında verdiğimiz iki tür tepki vardır. Bu tepkiler adeta bir refleks gibi ortaya çıkar ve iki davranış şekli, bir doğal afetten iletişime, savaştan depresyona kadar her türlü yoğun baskı altında kendini tekrarlar. Bizim bu iki otomatik tepkiyi yenmemiz ve davranışlarımızdaki otomatik reaksiyonları gözlemlememiz gerekir. Yapılması gerekeni yapmaktan geri durmak ya da aşırı ve kontrolsüz reaksiyonlar vermek, sessiz kalarak acı çekmek ya da saldırmak, kendimizi suçlayarak acı çekmek ya da başkalarını suçlayarak intikamcılık oynamak… Farklı görünümler altında son derece birbirine benzeyen bu iki kontrolsüz davranış şeklini dikkatle gözlemlemeyi öneriyorum. Eğer onları dikkatle gözlemleyebilir ve onarabilirsek, pek çok sorunumuzu daha onlar ortaya çıkmadan yok edebiliriz…”



🕯️”… Genellikle diğerlerinin doğrusunu kabul ettiğimizde, kendi doğrularımızı yitirmekten korkarız. Bu sebeple, yeni şeyler öğrenmek, daha farklı düşünceler ortaya çıkarmak, tek başına üretemeyeceğimiz kadar iyi düşünceler inşa etmek, kendim ve diğer kişiler hakkında iyi şeyler düşünmek ve hissetmek, üstünlükler önemli olmadan birbirimizin öğretmeni ya da öğrencisi olmak yerine korkularımız nedeniyle saldırmayı tercih ederiz. Oysa düşüncelerimin değişmesi ihtimaline rağmen karşımdaki kişiyi dinleyebilmek ve ortaya çıkan bu yeni düşünce iyi ve faydalı ise onu kabul edebilmek oldukça önemlidir…”


🔎”Dikkatle bakarsak, tartışmaların çok büyük bir çoğunluğunda haklı, haksız arıyor olsak da gerçekte ne tam olarak haklı olan vardır ne de tam olarak haksız olan. Gerçekte sadece çözümler vardır ve karşıt uçlara savrulmuşsak onları bulmak çok daha zorlaşır. Bu sebeple gerçekte en önemli olan şey, birbirimize nasıl davrandığımızdır. Sınırlar ve korkular olmadan birbirimize saygı ile yaklaşabilseydik, hayatımızın kalitesi ne kadar da değişirdi? Çünkü gerçekte en parlak düşünce bile karşımdaki kişiye böyle davranmamdan daha değerli değildir. Belki de denememiz gereken şey, haklı ya da haksız olanı bir dedektif edası ile aramayı bırakmaktır…”


🤔”… Saldırgan bir şekilde hareket etmek, karşımızdaki kişiyi de aynı şekilde davranmaya iter ve eğer kendimizi denetleyemiyorsak, karşımızdaki kişiden kendisini denetlemesini nasıl bekleyebiliriz ki? Bir Çin atasözü, ‘Davranışlarınızı yönetin, aksi halde onlar sizi yönetir.’ der. Tepki verdiğimizde durum tarafından kontrol ediliyor ve belirleniyoruz demektir ama eylemde bulunduğumuzda biz durumu kontrol ediyoruz demektir ve unutmamak gerekir ki fiziksel gücün sınırları vardır ama zihin gücünün sınırları yoktur. Zihnimizi bu sorunları çözebilecek şekilde yönetebiliriz. Eğer her gün benzer sorunlarla karşılaşıyorsak, zihnimizi bu etkiler tarafından engellenemeyecek şekilde eğitebilir, tahmin edilebilir durumlar için kendimizi hazırlayabiliriz…”


🙋‍♂”… Karşımızdaki kişiyi anlayabilmenin en iyi yolu, onu kendisinin algıladığı biçimiyle görebilmektir. Empati kavramının temeli buna dayanır. Büyük bilgeler, bunu büyük bir başarıyla gerçekleştirirlerdi. En zor ve karmaşık problemleri basitleştirirlerdi. Biz en basit olan şeyleri doğru bir şekilde ifade etmekte zorlanırken onlar, karmaşıklığı çözümleyip, onu herkesin anlayabileceği en basit şekilde ifade etme bilgeliğine sahiplerdi. Platon, en derin felsefi problemleri ikili diyaloglar içerisinde herkesin anlayabileceği şekilde ifade ediyordu. Sokrates, sorduğu sorularla, hiç eğitim almamış bir kölenin kendi başına bir geometri problemi çözmesini sağlayabiliyordu. Mevlana, Mesnevi aracılığıyla en derin ruhsal konuları şiirsel bir dille paylaşabiliyordu. Einstein, en karmaşık fizik problemlerini, portakallar ya da balonlar kullanarak insanlara anlatabiliyordu. Onlar, karmaşıklığı çözümler ve basitleştirirlerdi…”



😌”…Uyum ancak farklılıklar arasında söz konusu olabilir. ‘Uyum, karşıtların oyunundan doğar; benzerlerin değil.’ (Jorge Angel Livraga)… Farklılığın bir zenginlik ve çatışmanın bir iletişim oyunu olduğunu unutmadan, karşımızdaki kişiye yardım etmenin ve onunla birlikte çalışmanın yollarını aramaktan vazgeçmemek gerekir. İnsanlara haddini bildirmek yerine, yaklaşım göstermek, her zaman onları makul olmaya davet etmenin en hızlı ve en etkili yoludur. Gerçekte çatışmaların içine düşüncelerden ziyade duygularla gireriz ve insanların içine duygularla girdikleri bir şeyden onları düşünce aracılığıyla çıkarmak mümkün değildir. Bazen sadece kendimizi ifade etmeye ve dinlenilmeye ihtiyaç duyduğumuz zamanlar olur. Böyle bir durumda karşıtlık hiçbir işe yaramayacak ve gerilimi daha da tırmandıracaktır…”


🕯️”…Çatışma söz konusu ise bizlerin ödevi bir savaşçı gibi onurla hareket etmektir. Eğer çatışmanın bir denge yitimi olduğunu ve yeniden denge kurulana dek sona ermeyeceğini bilirsek, savaşmamız gerekenin karşımızdaki kişi değil de ortaya çıkan dengesizlik olduğunu unutmayacağız. Eğer bunu hafızamızın bir unsuru haline getirmeyi başarabilirsek, belki de onu gereksiz kılabilir ve daha ortaya çıkmadan yok edebiliriz. Zaten, gerçek başarı da savaşmadan kazanılan zaferdir. Evet, çatışmada içtenlik vardır ve mutlaka çatışmanın arkasında bir nedensellik yatar…”


❓”Başarılı bir iletişimin yolu, kendine ve başkalarına doğru sorular sormaktan geçer. Doğru yanıtlara gidebilmenin yolu, soru sormanın inceliklerini bilmekte yatar. Mevlana, yanıt için olduğu kadar soru için de bilgiye ihtiyaç olduğunu söylemiştir. Kime, neyi, ne zaman, neden, nerede ve nasıl soracağını bilmek, doğru yanıtlara ulaşmanın en etkili yollarını inşa eder. Soru sormayan değişim yaratamaz, gelişemez, gerçekleri keşfedemez ve olduğundan daha iyiye ulaşamaz. Oysa soru sorarak problemleri çözebilir ya da gerilimleri azaltabiliriz.”


🤗”Çatışmalarımızı birlikte çalışarak çözebiliriz. İhtiyacımız olan ortak çözümleri bulmaktır. Kimin haklı olduğu önemli değildir. Önemli olan haklı olmak değil, mutlu olmaktır. O sebeple hatalı olanı bulma yarışına girmekten vazgeçmemiz gerekir. İhtiyaç duyduğumuz şey, hatalı olanı değil, çözümü bulmaktır ve bize düşen insanları utandırmak değil, bu yaşananları herkes için faydalı ve anlamlı tecrübelere dönüştürmektir. Ödevimiz bu tecrübeleri kalıcı hale getirmek ve bundan herkesin faydalanmasını sağlamaktır…”


🪖”Sun Tzu, ‘ Kendine saygı duyan emniyettedir, delinmeyecek bir zırh kuşanmıştır.’ ve ‘Bir savaşçının en güçlü zırhı ahlakıdır.’ derken savaşçının bu ilke ile ilişkisinde varoluş şekline işaret etmiştir. Zayıflığımız ve güvensizliğimiz, düşmanlıkları davet eder. Güçlü olmayı, kendimize olduğu kadar başkalarına da borçluyuz ve iç anlamda güçlü olmak, pek çok çatışma henüz ortaya çıkmadan onları ortadan kaldırmanın ilk yoludur ve belki de en etkili yoludur.”



🗣️”Napolyon, bir ordudan daha güçlü olan şeyin, iyi söylenmiş bir söz olduğunu söyler. Evet, konuşmak bir sanattır ve biz bu sanatta ustalaşmak durumundayız. Sadece doğru olmanın yetmediği durumlar vardır ve öyle anlarda doğru ifade etmenin yollarını da bulmak zorundayız. Anlaşılmak, dinleyenden çok konuşan kişinin sorumluluğudur ve bizim de bu sorumluluğu almamız gerekir. İşimiz sakin kalmak ve konuştuğumuz kişi ya da kişileri tanıyarak doğru zamanda doğru kelimeleri kullanmayı bilmektir. Bir dinleyici yaratmak, bu sebeple konuşma sanatının bir parçasıdır ve Aristoteles, dinleyici kitlesinin bulunmadığını, yaratıldığını söylemiştir.”


🕯️”Doğru kelimeleri seçmek için dikkat edilmesi gereken en önemli şey, söylenenin doğru olması değildir. Sözün doğruluğundan daha önemli olan şey, sonucun doğruluğudur. Tek sorumluluğumuz doğru şeyleri söylemek değildir. Söylediğimizin yaratacağı etkilerden de sorumluyuz. Asıl doğru olan budur. Bu sebeple niyetlerimize dikkat etmeliyiz. Doğru olmayan bir niyetle, doğru şeylerin söylenmesi tamamıyla yanlıştır. ‘Ama doğru söylüyorum.’ diyoruz ama doğru yapmıyoruz. İlişki yönetimi diye bir kavram var ve diyalog bir ses oyunu değildir. Seslerle değil, duyularla ve düşüncelerle yapılır…”


🧵”Bir bilgeye sormuşlar: ‘Efendim, dünyada en çok kimi seversiniz?’, ‘Terzimi severim.’ diye cevap vermiş. Soruyu soranlar şaşırmışlar: ‘Aman üstat, dünyada sevecek o kadar çok kimse varken terzi de kim oluyor? O da nereden çıktı? Neden terzi?’ Bilge, bu soruya da şöyle cevap vermiş: ‘Dostlarım, evet, ben terzimi severim. Çünkü ona her gittiğimde, benim ölçümü yeniden alır. Ama başkaları öyle değildir. Bir kez benim hakkımda karar verirler, ölünceye kadar da, beni hep aynı gözle görürler.’ “


😇 “Nezaket kadar iyi bir savunma silahı yoktur. Gereksiz çatışmaların önüne geçmek, gerginlikleri henüz ortaya çıkmadan çözümlemek ve birlikte yaşamın önündeki yapay engelleri aşmak için birebirdir. Karşımızdaki kişiyi otomatik olarak saygı ve duyarlılık içinde hareket etmeye davet eder… Nezaket bir bilinç halidir. Sevgi ve cömertliğin bir şeklidir. Her insanın bir birey olduğunu, verdiğimiz şey kadar onu verme şeklimizin de önemli olduğunu unutursak, kötü niyetli insanlardan bile daha çok zarar verebiliriz. Malezyalıların dediği gibi, baltayla nakış işleyemezsiniz.”


🥰”Kazanmak ya da kaybetmek fikirlerinin sizin üzerinizde güç uygulamasına izin vermeyin. Son derece insani bir diyalog ortamının bir rekabet oyununa dönüşmesine dur deyin. Korkusuz bir kâşif gibi sonuçların bizim için iyi ya da kötü olmasına önem vermeksizin mutluluğu ve gerçeği arayın. Hiçbir zevk unsuru ya da statü, doğamıza uygun olanı gerçekleştirmek kadar bize iyi gelmeyecektir. En iyi yanlarınızı ortaya çıkarın ve insanlara sunduğunuz ve onlarla paylaştığınız şey işte bu en iyi yanlarınız olsun. En karanlık fırtınada bile gülümsemeyi ihmal etmeyin. Unutmayın, dünyadaki en büyük meydan okuma, severek yaşamaktır.”



💪🏻”Dünyanın iyi insanlara ihtiyacı var. Sadece iyi değil, yapıcı, yaratıcı ve cesur insanlara. Zorluklar ne olursa olsun, kendisi olmanın savaşına çıkmış ve iyileşmeye açık… Çatışmanın ve zorluğun nedenini görüp, sorunun değil çözümün bir parçası olmaya gayret eden, kaderle pazarlık etmeden tüm ‘silahları’ ile dünyayı bir parça daha iyi bir yer yapmak için savaşan insanlara. Yumuşak ve boyun eğmez olan, sevmeyi ve vermeyi deneyen, uzlaşmazlıklardan değil, uyum ve dengeden beslenen, haklı olmayı değil mutluluğu ve gerçeği arayan insanlara… Bu bir iletişim savaşçısı olmaktır. Bu, kontrolünü kaybetmeden ve ne istediğini, ne aradığını unutmadan savaşın içine girmektir.”


Aktiffelsefe Araştırma Grubu


Doğu ve batı felsefelerini ve kültürlerini incelediğimiz felsefe seminerlerimize katılmak isterseniz de buraya tıklayarak ücretsiz kayıt yaptırabilirsiniz. Bu arada seminer konularımızı incelemek için Felsefe Seminerleri sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılarımız:

gtag('config', 'AW-802439404');