Marcus Aurelius’un “Düşünceler”i Işığında Yeni Bir Ben

Biz insanlar bazen durur düşünür ve kendimizde bazı eksiklikler fark ederiz. Bu eksiklikleri tamamlamak, düzeltmek için değişime ihtiyaç duyar yeni bir ben isteriz. Ancak bazen değişimden korkar, bazen de bunun için hafta başı, aybaşı, yılbaşı gibi günler belirleyip sürekli erteleriz. Halbuki der ki Epiktetos:

“Yarın bambaşka bir insan olacağım diyorsun. Niçin bu günden başlamıyorsun?”

Epiktetos

Gelin biz de bugün hep birlikte bazı değişimler için yola çıkalım. Yolumuzu aydınlatmak için de kentlerin yüzünü ışıtan Marcus Aurelius’un “Düşünceler”ini ele alalım.

“Hükümdarlar filozof,
filozoflar hükümdar olsaydı,
kentlerin yüzü ışırdı.”

Platon

Marcus Aurelius (121-180)

Marcus Aurelius Antoninus Augustus (26 Nisan 121 – 17 Mart 180) Roma’ya altın çağını yaşatan beş iyi imparatordan sonuncusudur. Aynı zamanda Stoacı felsefenin önemli filozoflarından sayılan Aurelius’un bilinen en önemli eseri Düşünceler adlı kitabıdır.

Bu eseri çoğaltıp yayımlamak için yazmamıştır; başkalarına öğüt vermek için de yazmamıştır. “Sen” diye seslendiği, okur değil, kendisidir. Kendi kendisiyle söyleşidir baştan sona. Öyle bir söyleşidir ki bu kitap, yüzyıllar öncesinden bugünün okuruna da en taze haliyle seslenebilmiştir. Şimdi biz de dinleyelim altın filozof Marcus’u ve kendi hayatımızda değişimler için örnek alalım onu:

Ruhuna seslenmiştir Aurelius, demiştir ki:

Bir gün, gerçekten iyi, yalın, açık, seni saran bedenden daha saydam olacak mısın, ruhum?
Bir gün gerçekten iyiye ve sevmeye eğilim duyacak mısın?
Bir gün tam anlamıyla doygun, hiçbir şeye gereksinim duymaz, hiçbir şeyi arzulamaz, haz bulacağın canlı ya da cansız hiçbir şeyde gözü olmayan biri olacak mısın?
Bunların daha uzun tadına varmak için hep daha çok zaman, ya da daha hoş yerler, ülkeler yahut daha uygun bir iklim, ya da daha hoş insanlarla birlikte olmak istemeyecek misin?
Bir gün, şimdiki durumundan hoşnut olacak, şimdi sahip olduğun her şeyden haz duyacak mısın?

Marcus Aurelius

Aslında daha iyi bir insan olmak için gerekenleri anlatmıştır, ruhuna soru sorarak. Peki biz bir gün tam anlamıyla doygun olup elimizdekilerle yetinebilecek miyiz?

Aktiffelssefe olarak da vizyonumuz olan daha iyi bir insan olabilmek için başka neler yapmalıyız? Hepsinin cevabını vermiştir filozof. Anı yaşamaktan bahsetmiştir sık sık, her stoacı filozofun görüşüne uygun olarak.

“Bu sınırlı zamanın yok olup gideceğinin, senin de yok olup gideceğinin ve o zamanın bir daha eline geçmeyeceğinin bilincine varmanın vakti geldi, geçiyor.”

“Öyleyse, bundan başka her şeyi bir yana at ve yalnızca bu birkaç şeyi zihninde tut. Ayrıca, her birimizin yalnızca şimdiki zamanda, bu kısacık anda yaşadığını unutma; geri kalan günlerimiz ya çoktan geçip gitmiştir ya da bilinmeyen gelecektedir…”

Her anı son günün gibi yaşa!

Ve eklemiştir sonra. Her anı son günün gibi yaşa! Ölüme hazır ol, gösterişten uzak dur,  yaşamdan olabileceğin en iyi insan olarak ayrıl.

“Her zaman, o anda yaşamı terk edecekmişsin gibi davranmalı, konuşmalı ve düşünmelisin.”

“Yapmakta olduğun şeyi gerçek bir Romalıya ve gerçek bir insana yaraşır biçimde, azimle, gösterişten uzak, titiz bir ciddilik, özen, özgürlük ve doğrulukla yapmaya çalış; kendini tüm öteki uğraşlardan kurtar; her edimi, yaşamının en son edimiymiş gibi yaparsan, bunu başarırsın; her türlü hafiflikten sakınarak, mantığın kuralından sapmaksızın, ikiyüzlülükten, bencillikten, yazgının sana getirdiği her şeyden hoşnutsuzluk duymaktan kaçınarak”

“Karakterin yetkinliği şurada yatar: her günü son günmüş gibi yaşamak, telaşsız, uyuşuk olmaksızın, yapmacıksız.”

Doğayla uyum içinde yaşa

Doğayla uyum içinde yaşamalıyız demişlerdir Stoacılar. Kusursuz olarak dizayn edilen doğada her şey yerli yerindedir. İnsan da bu doğanın ayrılmaz bir parçasıdır demişlerdir. İnsan başına gelen şeylerden yakınmamalı, onları en iyi biçimde karşılamalıdır çünkü katlanılmaz acı yoktur ve onları iyi veya kötü görmek bizim elimizdedir. Aurelius da düşüncelerinde yer vermiştir bunlara:

“…karşına çıkacak her sıkıntı için kendi kendine şunu sor: “Bunda dayanılmaz, katlanılmaz olan ne var?” Yanıtın yüzünü kızartırdı! O zaman canını sıkan şeyin, gelecek ya da geçmiş değil, şimdiki zaman olduğunu amınsa kendine. Sıkıntını soyutlar, kendi başına alındığında ona katlanamayacağını düşündüğü zaman zihnine kızarsan, böylesine sınırlar içine sıkıştırıldığından sıkıntının gücü azalacaktır.”

 “Varsın, dışarıdan, bedenimin organlarına zarar verebilecek her türlü kötülük başıma gelsin; organlarım isterlerse yakınsınlar. Bana gelince, başıma gelenin bir kötülük olmadığını düşünürsem, ondan hiçbir zarar görmem; bunu düşünmemek bana bağlıdır.”

“Kendine gel, ayıl, uykudan uyan. Huzurunu kaçıran şeylerin düş olduklarına inan; uyanır uyanmaz önceden oldukları gibi gör onları.”

Acı da ölüm de doğaldır

Acı da ölüm de doğaldır demiştir Marcus Aurelius. Ve doğallıktan korkmak çocuklara özgüdür diye eklemiştir ardından. Gerçekten de ölüm son derece normal değil midir aslında? Niçin bu doğal olgudan fazlasıyla korkarız o zaman?

“El, bir elin; ayak, bir ayağın işini gördüğü sürece, onların ağrıması doğaya aykırı değildir. İnsan için de, acı, insana özgü bir çabadan kaynaklandığı sürece doğaya aykırı değildir; doğaya aykırı olmadığı için, kötülük de değildir.”

“Her şey nasıl da hızla yok olup gidiyor, hem evrendeki bedenlerin kendileri, hem de onların zaman içindeki anılan! Duyularımızla algılayabildiğimiz şeylerin doğası nedir, özellikle hazzın çekici, acı çekmenin korkutucu, boş gururun ünlü kıldığı şeylerin! Bütün bunlar nasıl da aşağılık, adi, iğrenç, kirletici ve ölü! Buna mantığımız karar vermeli. Fikirleri ve sözleriyle ün dağıtan o kişiler kimlerdir? Ya ölüm, nedir ölüm? Ölüm, mantıksal çözümlemelerle, başlı başına ele alınacak olursa, onunla ilgili bütün fanteziler dağılıp gider, ölümün doğal bir olaydan başka bir şey olmadığı anlaşılır. Ama doğal bir olgudan korkmak çocuklara özgüdür, çocukça bir şeydir.”

Çalışkanlık

Birçoğumuzun en büyük sorunlarından biri olan tembelliğe de değinmiştir imparator filozof. İnsanın doğasında çalışkanlık olduğunu vurgulamış kendini seven insanın doğasını da seveceğini bu yüzden de çalışkan olması gerektiğini söylemiştir Marcus Aurelius. Ve yaptığın mesleği sev diye seslenmiştir kendisine.

“Sabahları canın yataktan çıkmak istemediğinde, hemen şöyle düşün: Bir insanın görevini yerine getirmek için kalkıyorum. Bunu yapmak için doğdum, bu dünyaya bunun için getirildim, peki ama neden yakınıyorum öyleyse? Yataktan çıkımayıp yorganı başıma çekmek için mi yaratıldım yoksa? Kuşkusuz çok daha hoş bir şey bu. Bunun için mi geldin dünyaya öyleyse? Harekete geçmek için değil de, duyuları sınamak için mi? Ağaçları, kuşları, karıncaları, örümcekleri, arıları görmüyor musun? Onların her birinin evrenin akışı içinde kendine düşen görevi yerine getirdiğini, evrensel düzene küçük de olsa katkıda bulunduğunu görmüyor musun? Sense, kendi adına, bir insan olarak yapman gereken şeyi yapmayı red mi edeceksin? Kendi doğana uygun olanı yapmak için acele etmeyecek misin?”

“Öğrendiğin mesleğini sev ve ondan hoşnut ol.”

Öfke

İnsan ruhunun alçaldığı zamanları saymıştır kitapta, öfkeye yenik düşmemek gerektiğini anlatmıştır.

“İnsanın ruhu, en çok, kendi elinde olduğu ölçüde evrende bir apse ve bir çeşit ura dönüştüğü zaman kendini alçaltır Başına gelen herhangi bir şeye öfkelenmek evrenin doğasına aykırıdır; çünkü o tek tek bütün varlıkların özel doğalarını içinde barındırır. İkinci olarak, bir insandan yüz çevirdiğinde ya da aşırı derecede öfkelenenlerin yaptıkları gibi zarar vermek için ona doğru yaklaştığı zaman da kendini alçaltır; üçüncü olarak, hazza ya da acıya yenik düştüğü zaman kendini alçaltır. Dördüncü olarak, ikiyüzlü davranıp gerçeğe uymayan ve gerçeğe aykırı şeyler söylediği ya da yaptığı zaman. Beşinci olarak, davranışını ya da dürtüsünü belli bir amaca yöneltmediği, rastgele, düşüncesizce davrandığı zaman; oysa en küçük bir edimimizi bile yöneldiği amacın bilincinde olarak yapmalıyız; ussal varlıkların amacı, kentlerin ve kurumların en saygınının usuna ve yasasına uymaktır.”

“Öfkeye yenik düştüğünde, insan yaşamının bir an sürdüğünü, çok geçmeden hepimizin ölüm döşeğine uzanacağımızı düşün.”

Marcus Aurelius, gereksiz işler yapma demiştir kendisine, eylemlerinin amacını düşün, hep doğru olanı yap ve düşüncelerinde yalın ol demiştir.

 “Hiçbir zaman istemine karşı, bencilce, düşüncesizce ya da gönülsüzce davranma; birbirine karşıt nedenler sürüklemesin seni; düşünceni allayıp pullayarak güzelleştirmeye çalışma. Fazla konuşmaktan, gereğinden fazla işe kalkışmaktan kaçın”

“Birinin yaptığı her eylemde, kendi kendine: “Bu adam bu eylemiyle neyi amaçlıyor?” diye sormaya alıştır kendini, olabildiğince. Ama kendinden başla; önce kendini incele.”

“Söylediğin her sözcüğü tart; attığın her adıma dikkat et. Verdiğin her kararın ne gibi sonuçları olacağını düşün. Bu ikinci durumda, amacın ne olduğunu daha başından gör; birinci durumda ise sözcüklerin ne anlama geldiğine dikkat et.”

“Yolundan sapma, ama her devinim dürtüsünde doğru olanı yap, her düşüncede gerçeği kavrama yetini kor.”

“Sana ansızın “Şu anda ne düşünüyorsun?” diye soracak olurlarsa,hiç duraksamadan, açıkça “Şunu, şunu” diye yanıtlayabileceğin şeyleri düşünmelisin yalnızca. Öyle ki, içindeki her şeyin, yalın ve düzenli, haz ya da zevk, rekabet, kıskançlık, kuşku ve insanın onları düşündüğünü itiraf etmesinin yüzünü kızartacağı bütün öteki şeyleri aklından geçirmeyi küçümseyen toplumsal bir varlığa yaraşır olduğu yanıtından açıkça anlaşılsın.”

Kendine İyi Bak

Ve kendine iyi bak demiştir Marcus Aurelius. Kendine saygı duy, dimdik dur ve mutluluğu başkasında arama; insanın kendi içine dönebileceği en güzel yer yine kendi içidir demiştir.

 “Kendine kötü davranıyorsun, ruhum, kendine kötü davranıyorsun! Kendini yüceltmek için başka fırsatın olmayacak. Çünkü herkesin yaşamı yalnızca bir an sürer, seninki neredeyse sonuna erdi, ama hala kendine saygı duymuyorsun, mutluluğunun başkalarının ruhlarında olup bitenlere bağımlı olmasına izin veriyorsun.”

“İçin huzur dolu olsun, başkalarının sağlayabileceği yardıma ya da dinginliğe gereksinimin olmasın. Kısaca dimdik durmalısın, başkaları ayakta tutmamalı seni.”

“Bazıları kırsal bölgelerde, deniz kıyısında ya da dağlarda kendi içlerine çekilebilecekleri bir yer ararlar; sen de böyle şeyleri bütün yüreğinle özlemeyi bir alışkanlık haline getirdin. Ama bu aptalca bir şey, çünkü istediğin anda kendi içine çekilebilirsin; çünkü insanın çekilebileceği hiçbir yer kendi içinden daha dingin, daha erinçli olamaz.”

Kendine seslenirken bizlere de ulaşmıştır pek değerli filozof Marcus Aurelius. Daha iyiye gitmek için uyarılarda bulunmuştur sürekli, çok defa aynı şeyleri söylemiştir, belki de her daim hatırlayabilmek için.

Birkaç sözünü paylaştım bugün burada sizlerle. Sana, bana, bize seslenen düşünceler ışığında daha iyi bir ben olabilmek dileğiyle…
Marcus Aurelius ve daha bir çok filozofun yoluna ışık olabilmesi için bizi daha yakından tanımak isterseniz buradan ücretsiz felsefe seminerlerimize kayıt olabilirsiniz.

Aktiffelsefe Araştırma Grubu

Kaynakça:

Aurelius, M.(2004) Düşünceler.(Çev. Şadan Karadeniz). Ankara:Yapı Kredi Yayınları
Marcus Aurelius-Vikipedi
felsefe.gen.tr

İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılarımız

Mutluluğa Giden Yolda Stoacılarla Yürümek

Mutluluk Nerededir?

Marcus Aurelius

Hayatın Sanatı ve Kintsugi

gtag('config', 'AW-802439404');