İlişkilerimizi çıkmaza sokan, sevdiklerimizle aramızda düşmanlık oluşturan, insanoğlunu kendinden bile tiksinir hale getiren duygu: Öfke! 

Seneca bütün tutkuların en çirkini ve en vahşisi diye niteler öfkeyi. Diğer tutkuların her birinde bir nebze sakinlik bulunduğunu ancak öfkenin sürekli uyanık halde olduğunu savunur. Gerçekten de öyle değil mi? Öfkelendiğimiz zaman görmeyiz önümüzü. Kendimize ya da sevdiğimize olumsuzca dokunan bir şey olduğunda dönüverir gözümüz. Silaha, kana, cezalandırmaya duyduğumuz insanlık dışı arzuyla yanıp tutuşuruz. 

Bilge insanlar der Seneca, öfkeyi bir türlü delilik haline benzetirler. Sonra hak verir onlara. Çünkü delilikte olduğu gibi öfkede de öz denetim noksanlığı, itidal kaybı, insan ilişkilerine kayıtsızlık, mantığa ve öğütlere kapalılık, boş yere tahrike kapılma, neyin adil ve doğru olduğuna dair kavrayış noksanlığı görülür, der. 

Haddimize olmasa da biz de hak vermekteyiz filozofa. Zira bütün yıkımların başıdır öfke. Kişisel ilişkileri, aile bağlarını ve hatta devletleri bile yıkandır. Veba salgınları bile öfkeden daha pahalıya patlamamıştır insanoğluna.

Bunca zarar veren öfke gerekli midir insan hayatında? Acaba uygun mudur doğaya? Seneca tartışır bunu: “İnsan doğru bir ruh halindeyken ondan daha nazik olan ne vardır? Peki öfkeden daha zalim olan nedir?” gibi sorular sorar önce. Ve karşılaştırır insanla öfkeyi: “İnsan yardımlaşmak için doğmuştur, öfke ise karşılıklı yıkım için vardır. İnsan bir araya gelmek, öfke yıkmak ister. İnsan fayda sağlamak, öfke zarar vermek ister.” Daha da devam eder karşılaştırmalarına ve öfkenin doğaya uygun olup olmadığının cevabını şu çarpıcı soruyla verir: “Bu vahşi ve zararlı kusuru, doğanın en iyi ve en gelişkin eserine yani insana atfedenden daha büyük doğa cahili var mıdır? 

Peki öfke doğal olmasa bile, cesaret için gerekli midir? Yani bir savaşta askerin düşmanları cesurca öldürmesi için öfkeye ihtiyacı yok mudur? Seneca şiddetle karşı çıkar buna. Aristoteles ve Platon’un cesaret için kontrol edilebilir bir öfkeye ihtiyaç olduğu görüşlerini reddeder. Çünkü ona göre erdem kendini idame ettirdiği için bir zaafın yardımına ihtiyaç duymaz. İnsan der Seneca öfkelenmeden cesur, arzuya kapılmadan üretken olamıyorsa, korkmadan susamıyorsa, yani ancak kendindeki fenalıklarla güvende olabiliyorsa varsın sarsılsın ve dalgalarda savrulsun. Erdemleri kusurlara bağlamak ne kadar da utanç vericidir. 

Eğer bir insan cesarete ihtiyaç duyarsa öfkesine değil mantığına sığınsın der filozof. Çünkü mantık iki tarafa da zaman verir, hatta bizzat kendi adına erteleme talep eder ki hakikati keşfetmek için zamanı olsun. Öfke ise acelecidir, adaleti boşverir, yakıp yıkarak geçer gider. Bu yüzden öfke değil mantıktır erdemi destekleyen.

Öfke insanı her ne kadar güçlü, yüce gibi gösterse de bu sadece şişkinliktir. Zira temeli sağlam olmayan hiçbir şey uzun süre ayakta kalamayacaktır. Öfkenin verdiği deli gücü de elbette yok olmaya mahkumdur. Bu sebeple öfkenin gönül yüceliğine bir katkıda bulunduğunu düşünenlere kızar Seneca. Eğer böyle bir şey düşünen varsa şatafatı, açgözlülüğü, şehveti ve hırsı da yücelikten saysınlar der. Çünkü bunların her biri dışarıdan bakıldığında insana bir üstünlük vermiş gibi görünür. Ama hepsinin içi boştur. Tek ulu ve görkemli şey erdemdir. Zira yüce olan bir şey aynı zamanda dingin de olmalıdır.

Öfkeye kapılmadan, erdemlerimizle insanca yaşamak dileğiyle…

KAYNAKÇA:

Seneca.(2022). Öfke Üzerine. (Çev. Ahmet Hanegelioğlu) Ankara: Doğu Batı Yayınları

Aktiffelsefe Araştırma Grubu


Doğu ve batı felsefelerini ve kültürlerini incelediğimiz felsefe seminerlerimize katılmak isterseniz de buraya tıklayarak ücretsiz kayıt yaptırabilirsiniz. Bu arada seminer konularımızı incelemek için Felsefe Seminerleri sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılarımız:

gtag('config', 'AW-802439404');