Mihr-ü mah kim alemi pür nur eder her ruz u şeb
Şeyh Galip
Encüm ü şebnemle hoş teşbih ederler ruz-u şeb
( Güneş ve ay , gökyüzündeki yıldızdan ufacık bir çiğ damlasına, kainatta var olan her şey – en küçüğünden en büyüğüne – bir yandan alemi aydınlatıp süslerken , bir yandan da gece ve gündüz sürekli O’nu anar ve tesbih eder. )
Onun kişiliğini ,sanatını, yaşamı anlatacak en güzel tanımı belki de Beşir Ayvazoğlu yapar : Kuğunun Son Şarkısı
Şeyh Galip zarif bir düşünüşün, yaşayışın, zihniyetin sahnelerde son ama etkili bir dokunuşunu yapan şairidir.
Şiirinde kullandığı teknik ve yöntemlerle Divan edebiyatına bu dönemde yeni bir soluk aldırarak dikkat çeken bir çıkış yaptırır.
Edebiyat tarihimizde tasavvufi anlayışıyla Mevlevilik geleneğinin izlerini Mevlana Celalettin Rumi’den sonra devam ettirir ve eserlerinin çoğunda bunu işler.
Gelin şimdi bu şaire ve tasavvufi anlayışı ile şiirlerindeki tasavvufi duruşa biraz göz atalım.
Şeyh Galip Hayatı
Adı Mehmet Esat (Galip) 1757- 58 yılında İstanbul’da doğdu.
1799 yılında vefat eder.
Babası Mustafa Reşit Efendi ; annesi Amine Hatun’dur.
Mahlasını babasından alır. Yani ona bu mahlası o vermiştir. Çünkü yetenekleri göz kamaştırır.
İlk eğitimini babası Mustafa Reşit Efendi’den alır daha sonra kendi çevresindeki o devrin edebiyat, musiki ve Mevlevi sohbetlerinden faydalanır Galip.
Kendinden önceki Divan edebiyatı şairlerini Anadolu sahasında Baki, Nedim, Fuzuli, Nizami, Nabi; İran ve Türkistan sahasından Attar, Nizami ve özellikle Buharalı Şevket’i inceler.
Eserlerinde Mevlana ve Buharalı Şevket’in etkisi büyüktür.
Eserlerleri divanının dışında Hüsn-ü Aşk’tan başka Er- Risaletü’l Behiyye Fi Tarikatül Mevleviyye, Şerh-i Cezire-i Mesnevi, Mevlevi Şairlerine Tezkire ‘dir.
Şeyh Galip ’te Tasavvuf
Yirmi dört yaşında oluşturduğu divanının dışında kendini asıl tanıttığı eseri Hüsn-ü Aşk’ı kendisinden önce yaşayan divan edebiyatı şairi Nabi’nin Hayrabat adlı eserine nazire olarak oluşturur.
Ardından Konya’ya gider ve Mevlana dergahında çileye soyunur. Ardından bambaşka bir Galip ortaya çıkacaktır.
Çile süresi boyunca şiirle uğraşmayan şair çileden çıktığında tasavvufi şiirler yazar.
Divan edebiyatımızda “Sebk-i Hindi “ anlayışı dendiği zaman ilk akla gelen kişi Seyh Galip’tir.
Şimdi gelin şairin tasavvufi anlayışına yazdığı şiirleri ve özelliklerine bir bakalım.
Şeyh Galip Şiirleri ve Özellikleri
Galip, divan edebiyatı şiirinde ana teması “ İlahi Aşk “ olan çizgide eserler verir. Bunları Sekb-i Hindi tekniği uygulayarak yazar. Yani kendinden önceki şairlerin kullandığı teknik ve yöntemlerden azade bir yol çizer. Bu yönüyle edebiyat tarihimizdeki tek isimdir.
Uyguladığı birtakım tabirler, ince düşünüşler, mefhumlar ve telakkiler bunun izidir. Tasavvufu İslamın içinde mütalaa eden Şeyh Galip, buna üç cephede bakar.
Ebyat ( beyitler) -ı şerif ayet ayet
Esrar- ı şeriat ü hakikat
Biri Nur-u hakikattir biri erkan-ı tarikattır
Cihan gayba mihr ü mah gerdun ( zincir ) calalettir
diyerek tasavvufu ; şeriat, tarikat ve hakikat şeklinde tarif eder .
Sekb-i Hindi :
İstiareler, teşbihler ve kinayelerle yapmaya, tenasüp sanatını çok kullanmaya ; grift hayelere, nüktelere yer vermeye ve birçok inceliklere dayanan edebi anlatım yoludur. O dönemde Hindistan ( Babürler ) de kullanılır. Saib-i Terzi, Şevket-i Buhari bu anlayışla eser vermişlerdir.
Şiirlerinde tasavvufi neşe içinde ele aldığı insanı Arif ve Zahid olarak ayırır.
Arif, eşyanın hakikatine vakıf olan basiretle idrak eden kişiyi; Zahid ise hakikate vakıf olmayan ve basar ( yüzeysel bakan ) ile gören kişi olarak tanımlar. Nitekim Galip
Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen
Merdüm-i dide ekvan olan ademsin sen
Nazar etsen yer ü gök duzah ( cehennem) u cennet sende
Aşk u Küsriyy ü melek sendedir elbet sende
Demek suretiyle insanı; varlığın özü, bu alemlerin sıfatlarının toplamı ve kainata nazaran adeta adların sahibi olarak ifade eder.
Ayrıca insanı bütün alemlerden devrederek geldiği için kainatın özeti olarak bakar.
Buradan bakarsak yer, gök ,cennet, cehennem, arş, melek ,kürsi insanda mevcut olduğunu ifade eder. Şiirlerinde geçen kavramlar temsili olarak vardır. Şöyle ki :
- Kürsi : Tedbir ve tasarruf
- Cennet : Manevi, ruhani zevk
- Cehennem : Yapılan kötülüklerden duyulan vicdan azabı
- Arş : Kudret ve saltanat
- Gök ve Yer : Yüksekliğe ve aşağılığa feyze işarettir.
- Aşk : Hakikat olan Allah’a ulaşmak için yol
- Vahdet ve Kesret : Her şeyde Allah’ın kudretini, kemalini, tedbir ve tasarrufunu görmek, azamet karşısında O’nun varlığından başka varlıkları yok saymaktan iberettir.
- Aşık : Kader ve gam olmayan kişidir. Aşk, saf ve temizdir. Kader, sözcük anlamı itibariyle bulanıklık demektir, bu bakımdan aşıkta keder olmaz, Bu sebeple İlahi aşka bürünmüş kimseyi ifade eder.
- Fakr : Manevi olarak yokluk demektir.
- Fena : Kulun vücudunun Hakk’ın sıfatında yok olması anlamına gelir
- Tecrid : Anka’nın yuvası
- Anka : Tasavvuf ıslahatında gönül ve Allah’ın tecellisine tam bir surette mazhar olan İnsan- ı Kamil ( Kutub )manasına gelir.
- Kaf : Divan edebiyatında yükseklik ve ihtişam sembolü ve Anka’nın yuvası olarak geçer.
- Gönül : Farçada “ dil “, Arapçada “ kalp “ karşılığı olan sözdür.
- Ayna : Aşkın kalbidir. Aşka dair bütün duyguların merkezidir. Bu merkez Ayna gibi aksettirici özelliğe sahiptir. Ayna , ne kadar temiz olursa görüntüsü de o kadar güzel olur.
Şeyh Galip’te tasavvuftan birkaç kelam ettik ama bu demek değildir ki Galip tam olarak anlatmak için yeterlidir. Şimdi önemli bir detaya değinmemiz gerek.
Şeyh Galip ’te Mevlana
Şeyh Galip’in hayatı boyunca şahsiyetinin ve şiir sanatının oluşumunda , ilham ve heyecan kaynakları arasında Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin ayrıca bir yeri vardır.
Sanadır ilticası Galip’in Hazreti Munla
Şeyh Galip
Başımda bir külah- ı itibarım varsa sendendir
Ey hame (baş) eser senin değildir
Ey şeb ( gece ) bu seher senin değildir
Diyen Şeyh Galip, geldiği durumu ve yeri Mevlana himmetiyle geldiğini ifade eder. Ve Şeyh Galip eseri olan Mesnevi ile ilgili olarak
Mesnevidir nefs-i pür meded-i ruhullah
Şeyh Galip
Dil-i bimare ( hasta) deva Hazret – i Mevlana’dır
Dizelerinde Hz. İsa, tasavvufta dünyada masivadan sıyrılan bir semboldür. Yani maddeden ayrıdır.
Unvanı Ruhullah olan Hz. İsa ölüleri nasıl diriltmişse , Mevlana’nın Mesnevisi de Şeyh Galip ‘te o etkiyi yaratıp yeniden hayat vermiştir.
Kaynakça
Naci OKÇU, Şeyh Galip Divanı, s. 1-77
Abdülbaki Gölpınarlı, Hüsn ü Aşk s. 41
Sadrettin Nuzhet Ergun, Şeyh Galip Hayatı ve Eserleri s. 14, 15
Eski Şairlerimiz, Divan edebiyatı Antolojisi, Şeyh Galip s. 584 – 585
Aktiffelsefe Araştırma Grubu