Felsefe nedir? Felsefe belki de üzerinde en fazla önyargı bulunan alanlardan biridir. Herkesin üzerine düşünülmüş ya da düşünülmemiş mutlaka bir fikri vardır felsefe hakkında.

Olumsuz önyargılar ise genellikle onun bilinmeyişinden kaynaklanmaktadır.  Bu yazımızda felsefe nedir sorusunu detaylı bir şekilde ele aldık. Felseye dair yanlış bilinenleri tekrar gözden geçirmenizi, felsefenin neden gerekli olduğunu, ne işe yaradığını, düşünülenin aksine günlük hayatımızın aslında ne kadar içinde olduğunu fark edebilmenizi umuyoruz. Şimdiden keyifli okumalar dileriz.

Felsefeyi belli bir tanım üzerinden anlamaya çalışırsak onu kısır bırakma riskini alırız. 

Felsefenin özünü ortaya koyacak sınırlı tanımlar, mutlak ve kesin açıklamalar felsefenin ruhuna uygun düşmez. Çünkü felsefe olmuş bitmiş düşüncelerin, sonuca ulaştırılmış fikirlerin toplamından ibaret bir şey değildir.

Felsefeyi bir eleştiri ve sorgulama olarak gören Sokrates’e (469-399) bakalım mesela. Fikirlerini ortaya koyduğu yazılı hiçbir şey bırakmamıştır. Yazılı söze değer vermemiştir hatta belki de yazılı sözün insan zihnini tembelleştirdiğine inanmıştır.  

Evet felsefeyi kitaplarda veya yazılı metinlerde bulamayız; fakat bu, hiç kuşku yok ki filozoflar tarafından kaleme alınan eserlerin değersiz ve önemsiz olduğu anlamına gelmez. Çünkü bu eserler düşünce dünyamızda kendi fikirlerimizi inşa etmemizi mümkün kılan felsefi problem ve fikirlerle doludur. 

Goethe

Goethe’nin söylediği gibi: ‘’Üç bin yılın hesabını göremeyen karanlıkta yolunu bulamaz, günü gününe yaşar ancak.’’

Felsefeyi felsefe yapan şey; felsefi problemlere filozoflar tarafından olan çözümleri okumaktan ziyade tefekkür, sorgulama ve tartışmadır. 

Felsefe, özünde düşünen, sorgulayan, araştıran, felsefi problemlere kendi yanıtlarını vermeye çalışan insanların düşünce alışverişiyle yaşayan bir araştırma türüdür.

Felsefe Nedir? Merak ve Hayret

Aristoteles’e göre insanoğlundaki merak ve hayret felsefeyi doğurmuştur.

Gerçekten de insan merak eden ve diğer canlı türlerinden farklı olarak hemen her şeyi hayretle karşılayabilen bir varlıktır.

Dahası hayretinin ve merakının sebeplerini araştırma kapasitesine sahiptir. 

Thomas Hobbes

“Gördüğü olayların sebeplerini araştırma insanoğlunun doğasına özgüdür. Bazıları daha çok araştırır, bazıları daha az ama herkes kendi iyi ya da kötü kaderinin sebeplerini araştıracak kadar meraklıdır.”

Thomas Hobbes

Felsefeyle uğraşabilmek için belki de en çok ihtiyacımız olan işte bu meraktır.

Bu yeteneğimizin Hobbes’ın söylediği gibi doğamızda olduğunu anlamamız için çocuklara bakmamız yeterlidir. Hatta belki kendi çocukluğumuzu hatırlayabiliriz.

”İnsanlar ölünce nereye giderler?” ”Yalan söylemek neden yanlış?” ”Doğru nedir?” ”Bu dünya neden var?”… gibi sorular çoğumuzun aklından geçmiştir.

Ama yaş ilerledikçe merak ve hayretimizi kaybedip kendimizi alışkanlıklarımıza teslim ederiz. Gündelik hayatımıza çok farklı nedenlerle öylesine bağlanırız ki hayata ve dünyaya hayret etme duygularımızı adeta bastırırız. 

Çocuklar gibi felsefeciler için de dünya ve onun üzerinde olup biten her şey yenidir; bu yüzden her şey onların merak ve şaşkınlığına konu olur. 

Kalabalığın bir parçası mıyız?

Yetişkinlerin pek çoğu dünyayı olağan bir şey olarak görür. Şaşırtıcı görünümler sergileyen hayatı olduğu gibi benimserler; kalabalığın bir parçası haline gelip alışkanlığın etkisiyle herkesin yaşadığı gibi ve sorgulamadan yaşarlar.

Bunun önemli noktalarından biri de şüphe etmekten vazgeçmemizdir. Dogmatik olanlarla yetinmeyi öğreniriz zamanla.

Şüphe, felsefi sorgulamayı harekete geçiren en temel etkenlerden biridir.

Şüphe eden insan, gerçekliğin göründüğü gibi olmayabileceğini farkeder. Görünüşün gerisinde farklı nedenler olabileceğini düşünen ve dolayısıyla algısal görüşlerin ötesine geçebilen insandır.

Alışkanlıkların etkisiyle davranan ya da şüphe etmeden yaşayanlar, çoğu zaman bireyselliklerini veya bireysel kimliklerini unutarak kolektif kimliklerine bağlanırlar. Herkesin yaptığı gibi yaparak, yaşadığı gibi yaşayarak, dogmatik kalıplara sıkışmış biçimde sıradan bir hayat sürdürürler.

Platon meşhur mağara benzetmesiyle bunu mükemmel şekilde alegorileştirmiştir.

Filozofun gündelik dünyanın gelip geçici şeylerinden farklı olarak, kalıcı gerçekliğe nüfus edebileceğini söyler. Ona göre gerçekliğe ulaşabilmek için duyularımız yeterli olmayacaktır, algısal görüşlerimizin ötesine geçerek gerçekliğe ulaşabiliriz.

Felsefe Platon’un gözünde kesin bilgiyi mümkün kılan ideaları, yani ezeli-ebedi değişmez varlıkları konu alır. Filozof da gerçekliğin doğasıyla ilgili kesinliği arayan kimsedir ve açıkçası işi de kolay değildir.

Tanrı her zihne, kişinin gerçeklik ile rahat bir yaşam arasında kendi tercihini yapması için bir imkân sunar; bunlardan hangisini seçeceği insana kalmış bir şeydir. Ama o, ikisini birden asla seçemez.

Ralph Waldo Emerson

Amerikalı düşünür Ralph Waldo Emerson (1803-1882) “Tanrı her zihne, kişinin gerçeklik ile rahat bir yaşam arasında kendi tercihini yapması için bir imkân sunar; bunlardan hangisini seçeceği insana kalmış bir şeydir. Ama o, ikisini birden asla seçemez.” der. Aslında felsefe yolculuğuna çıkmış olanların alışkanlıkların sağladığı rahat koltuktan kalkmaları gerektiğini söyler. Sonuçta bir koltuktan diğerine geçmek istiyorsak eğer, oturduğumuz yeri bırakmamız gerekir.

Bilgeliğe giden yol aşktan geçer…

İnsanların konfor alanını bırakmaları için sebepleri vardır. Kimi zaman korkudur bu kimi zaman da aşk.

Felsefe kelimesinin kökenine baktığımızda bilgeliğe giden yolun aşktan geçtiğini görürüz.

Antik Yunan düşüncesi felsefeyi Grekçe philosophia sözcüğüyle karşılamıştır. Sevmek anlamına gelen ”phileo” fiiliyle; bilgelik anlamına gelen ”sophia” sözcüklerinden türetilmiştir. Bilgelik sevgisi veya hikmet arayışı anlamını taşır felsefe kelimesi.

Buradaki bilgelik, çeşitli kaynaklardan ansiklopedik bilgiler biriktirme anlamına gelmez. Gözlem yoluyla çok sayıda deneyim biriktirmek de değildir kastedilen. Sadece bir yaşama sanatı, uygun ya da doğru eylemde bulunmak, aşırılıktan ya da ölçüsüzlükten sakınmak, felaketleri metanetle karşılamaktan ibaret olan bir ahlak kavrayışı da değildir.

Aynı zamanda belli bir entellektüel tutum, olup bitenlerin nedenlerine dair bir kavrayış, varlığın yapısına ve hayatın anlamına dair derinlikli bir vizyondur.

Pythagorasçıların Filozof İmgesi

Felsefeyi biraz daha anlamak adına Pythagorasçıların milattan önce altıncı yüzyıldan itibaren geliştirdikleri felsefeci imgesine bakalım:

Olimpiyat Oyunlarında biri şan şeref için koşmaya gelen atlet, diğeri oyunlar sayesinde bir şeyler satarak para kazanmaya çalışan tüccar ve sonuncusu da bütün bu curcuna içinde, insanların ne yapmaya çalıştıklarını anlamaya çalışan filozofun hayatı olmak üzere üç farklı hayat tarzını dile getirirler.

Bu metaforda tüccarlar maddeye belli bir düşkünlük gösteren, yalnızca parayla mutlu olunabileceğini düşünen insan tipini ifade eder.

Atlet ise egosu güçlü, şan ve şeref peşinde koşan, her daim kendisini kanıtlama mücadelesi veren insanı gösterir.

Filozof ise olup bitenleri anlamaya çalışan, insanları peşlerinden koşturan şey ya da güçlerin gerçek değerini kavrama çabasında olan, kısaca sadece insanları değil, bir bütün olarak hayatı anlamaya çalışan insanı ifade eder.

İnsanı diğer canlı türlerinden farklı kılan en önemli özelliği, içinde yaşadığı dünyayı veya çevresini anlamlı kılmaya ve çalışmasıdır. Mesela hayvanlar beslenme işlevlerini yerine getirip yaşamlarını sürdürürler. Kuşkusuz insanlar da bunu yaparlar. Ama insan bunu yapmakla yetinmeyip beslenme ve sindirim fonksiyonlarının canlılarda nasıl gerçekleştiğini sorar.

Hayvanlar da çevrelerindeki diğer canlıların ölümlerine tanık olurlar fakat onlar buna hiçbir şekilde anlam veremezler. Oysa insan ölüme tanıklık etmekle kalmaz, sonlu ve sınırlı varlığının bilincine varan yegane varlık olarak kendisini endişelendiren bu durumu zihninde tasarlayıp ölümün anlamını sorgular. Hatta ölüm olgusu üzerinden hayatına da bir anlam yükleme durumuna gelir.

Felsefe Nedir? Nedir sorusu…

Felsefe bu bölümde yaptığımız gibi en başta nedir sorusunu sormaktır.

Bir şeyin ne olduğunu sorar nedir sorusu. Tanım  ister.

Örneğin Platon’un  Menon diyaloğuna bakalım. Kitap Menon’un; erdemin öğrenilerek ve yaşanarak mı, yoksa doğuştan mı edinildiğini sorması ile başlar. Sokrates ise öncelikle erdemin ne olduğunu bilmeden bunlara nasıl cevap verebiliriz der ve erdemin ne olduğu sorusunu sorar.

Özetle bildiğimizi ve bilmediğimizi düşündüğümüz şeyleri göstermektir.

Felsefe, bir yandan bilebileceğimiz şeyler üzerine düşünmeyi sürdürmemizi sağlar. Öte yandan da bilgi gibi görünen şeylerin bilgi olmadığının alçak gönüllülükle farkına varmamızı sağlar.

Felsefe nedir? Soruları açık ve canlı tutmak…

Uzaktan bakıldığında felsefe hep bir soru sorma ve cevap verme işi gibi görünür.

Bu kadar basit değildir aslında. Cevaplar artık işe yaramadığı zaman onları bırakabilme cesareti gösterip tekrar soruya dönebilmektir aynı zamanda felsefe .

Hepimiz cevaplar isterken neden sorunun önemli olduğundan bahsediyoruz. Çünkü cevap vermek soruyu paketleyip rafa kaldırmaktır. Soruyu öldürmektir. Tamam işte buldum sorunun cevabını dediğimizde geriye ne merak kalır ne de soru.

Geçmişe dönüp baktığımızda görürüz ki cevaplarımızın hepsinin bir son kullanma tarihi vardır. Öteki türlü kendimizi sıkışmış hissederiz. Eskimiş cevaplar bizi zehirlemeye başlar.

Günümüze ulaşan kayıtlar, felsefe alanında değişmeyen tartışmalardan birisinin, “Felsefe nedir?” sorusu ve verilen olası yanıtlarla ilgili olduğunu göstermektedir.

Verilen bir yanıtın yeterli ve doyurucu olarak kabul edilmeyip, her seferinde yeniden ve farklı biçimlerde tanımlanması, aslında felsefenin doğası hakkında aydınlatıcı olan bir anlatım niteliği taşımaktadır. Felsefe bir tanımlamayla sınırlandırılabilecek bir etkinlik değil, aksine sürekli bir tanıma ve tanımlama arayışıdır.

Felsefe Nedir? Felsefe kendini tanımaktır…..

İnsanın kendisi olmasının muhteşem sanatıdır.

Bilgelik yolunda kendi iç varlığını arama ve bulma önemli bir yer tutar. 

Varoluşun karmaşık tablosunun parçalarını bir araya getirmeye yardım eden gerçekleri aramak ve bulmak felsefeye düşmektedir. 

“Her gün kendi ellerinle inşa etmiş olduğun yoldan yürürsen, olman gereken yere varacaksın”

Eski Bir Mısır Özdeyişi

Eski bir Mısır özdeyişinde bu belirtilmektedir. Bu özdeyiş, aklımızın çılgınca gidişini durduracak ve insanın kendisi olmasının muhteşem sanatına dair bu yalın anahtarların içeriğini kelime kelime incelemek zorunda bırakacak kadar kesin, kısa ve özlüdür.

Bununla birlikte “Ben” ile karşılaşmaktan kaçınmak imkansızdır. 

Bazı insanlar ölüm korkusuyla, bilinmeyene karşı duyulan korkuyla, öte tarafta az inananlara verilecek ceza korkusuyla ve insanın en gizli dolambaçlarındaki korkularla zamanlarını kaybeder. 

Oysa gerçek tehlike, insanın kendisini tanımamasında, kendisi hakkındaki gerçeğe sahip olmamasında, dış dünyaya bağlı olmayan bir şeyin (kendisinin)  desteğinden yoksun olmasındadır.

Yollar İnşa Etmek

Bahsettiğimiz bu sanatta yol inşa etmek temel bir aşamadır. Bu aşama olmaksızın hiçbir yere, hatta kendimize bile ulaşılamaz. Gerçekten yollar inşa ediyor muyuz?

Çoğu kez nereden yürüdüğümüze bile bakmayız. Adımlarımızın yönünde anlaşılmaz ve sert dönüşler yapan fikrin değişken hareketlerini takip ederken buluruz kendimizi. Sıradan patikalarda yer değiştiren yığınları veya bir insan akıntısını izleriz. Herkes nereye gidiyor ise biz de oraya gideriz. Atıklarla tıka basa dolu patikalarda ayaklarımızı sürükleriz; ki bu atıklar, her insanın ilerlemeye cesaret edemeden durduğunda ya da yürüdüğünde geride bıraktıklarıdır. Sendeleriz ama zorluklar nedeni ile değil, kendimizin oluşturduğu engeller nedeni ile.

İnşa etmek zordur. Ama bazen inşa etmek varışa ulaşmak için yüzyıllar boyunca unutulmuş eski yolları, alçakgönüllülükle temizlemektir. Yolu kapatan uzun otları temizleyip, taşları toplayıp kenara koyan alçakgönüllü insan yollar açar, inşa eder. Bu yolları yeniden hayata iade eder.

 Günbegün…

İnşa etmek bir günlük iş değildir. Zaman diğer konularda olduğu gibi bu konuda da büyük denemeye dönüşür. Uzak olsa bile ulaşılması amaçlananı hiçbir zaman gözümüzün önünden ayırmadan hareket etmek gerekir. Günbegün coşkuyu sürdürebilmek için yeterli sabıra sahip olunmalıdır. Amaç, zamandan daha önemlidir ve esrarengiz bir şekilde akıl, açıklıkla hedefe odaklaştırıldığında zaman kısalmaktadır…

Günbegün yaşamak, yanılma ve düzeltme, başarma, eylem ve tecrübe imkanlarını çoğaltarak her günün her saatinden faydalanıp dolu bir hayat yaşamakla özdeştir. İnşaatçının kaderi böyledir.

Büyük üstadlar öğretirler, yolları gösterirler, perspektifleri sunarlar ama bizim yerimize işimizi yapamazlar. Yani yapabilirler ama yapmazlar çünkü bu durumda başarı bizden önce pek çok basamak çıkmış olanlara ait olacaktır. Yapmamız gerekeni gerçekleştirenlere her zaman bağlı kalan bize ne olacak? Basit bir taşı kaldırmaya cesaretimiz yoksa ne biçim inşaatçılar olacağız?

Aslında inşa etmemiz gereken yol ebedidir ve bizden sürekli bir eylem ister; zira varış noktası, biz onu elde ettikçe uzaklaşır ve yükselir.

O halde nerede bulunmalıyız? Aktif ve uyanık olarak yolda. Burası bizim yerimizdir. Sonunda kendimizi bulduğumuz yerdir ve kaderin payımıza verdiği görevlerle devam edebiliriz. Önemli olan patikayı kendi çabamızla, kendi ellerimizle, gün be gün bulmuş olmaktır. Geriye, hedefi kararlaştırmadan çok önce var olan varış noktasına, patikaya, insana ait olan kalmaktadır.

Felsefe Nedir? Neden Aktiffelsefe?

Aktiffelsefe logo

Bizde eksik olan bilgeliği aramak, hayatı ve dolayısıyla bizi yöneten yasaları yavaş yavaş keşfetmek için felsefe çalışıyoruz. 

Kişiliğimize hükmetmek, onu daha uyumlu bir hale getirmek, tecrübelerimizi başkalarıyla paylaşmak, başkalarına yardım etmek ve mümkünse gereksiz acıları engellemek için felsefe çalışıyoruz.

Acı, hastalık, yoksulluk, şiddet, delilik, nefret ve korku gibi görünür birçok çelişkinin ardında yatan nedenleri anlamak için felsefe çalışıyoruz. Böylece, amaçladığımız evrimsel gelişimimiz üzerinde çalışalım diye yaşamın bize sunduğu bu görünür çelişkilerin ardındaki denemeleri fark edebiliriz.

Gereksiz yere sızlanıp zamanı boşa harcamaktansa, tarihe yönelik aktif bir yaklaşım sergilemek için felsefe çalışıyoruz.

Geleneğin mirasını bir temel olarak kullanmak ve geleceğe yönelik yeni aktarım yolları oluşturmak için felsefe çalışıyoruz.

İnsanın gizil kalmış dayanışma duygusunu uyandırmak ve herkesin sevgimize ve anlayışımıza değer olduğunu anlamak için felsefe çalışıyoruz.

Peki, bu bize ne kazandırır? Yukarıda bahsedilenlerden daha büyük ne gibi bir kazanım olabilir ki? 

Aktif bir felsefe arayışı….

Fikirlerin ve onları ifade eden kelimelerin talihsiz bir şekilde gerçek anlamlarından saptırılması, felsefenin neredeyse her zaman pasif ve düşünceye dayalı bir tutumla karıştırılmasına neden olur.

Sanki felsefe, fiziksel eylemlerle ifade edilmesi ya da insan duygularını etkilemesi beklenmeyen zihinsel bir formül gibidir.

Filozof olmakla, felsefe çalışmak aynı şey değildir.

Hissetmediğimiz, sevmediğimiz bir felsefenin anlamı nedir? Bizi harekete geçirmeyen, kalbimize dokunmayan bilgi ne işe yarar? Nöronlarımızı uyarmaya  mı? Bu, son derece sınırlı bir durumdur. Elbette ki nöronlarımızın uyarılması gerekir ama aynı zamanda kalbimizin de. Düşündüğünüz her şeye güçlü duygular eşlik etmeli.

Ancak, iş bununla da bitmez. Düşünmemiz, hissetmemiz ve eyleme geçmemiz, düşündüğümüz, hissettiğimiz ve yaptığımız şeylerle uyum içinde olmamız gerekir. Bu üç unsur arasında uyum sağlandığında filozof oluruz. Çünkü felsefe çalışmak ile filozof olmak arasında çok büyük bir fark vardır.

Herkes felsefe çalışabilir. Hoşumuza gitse de gitmese de, anlasak da anlamasak da her zaman felsefe çalışabiliriz. 

Filozof olmak farklı bir şeydir, o bir tutum ve bir sanattır fakat aynı zamanda, herkesin yapabileceği de bir şeydir. Aslında, filozof olmak, felsefe çalışmaktan daha kolaydır çünkü gerçekten bilmek istediği için yürekten soran ve yanıtları içtenlikle arayan herkes bir filozoftur. Bizim istediğimiz şey sadece felsefe çalışmak değil, filozof olmaktır.

İnşa etmek için felsefe

Daha iyi bir dünya ve kendi varlığını inşa etmek isteyenler için önerdiğimiz şey felsefedir. Kendimize bahşedeceğimiz en büyük onur  budur belki de. 

Eğer herhangi bir onur ya da unvan peşindeysek bu kendimizin ve yaşadığımız toplumun inşacıları olmanın onuru olmalıdır. Böylece, kendimizi ve yaşadığımız dünyayı daha iyi bir hâle getirebiliriz.

Aşk ve dönüşüm olarak felsefe

Eğer felsefe bilgelik aşkıysa, bu aşk, hareketi doğurmalıdır. Aşk, durağan değildir çünkü sürekli olarak ihtiyaç ve özlem duyduğu şeyi arar.

Filozof olmak hareket etmeyi gerektirir çünkü o,hep daha fazlasını isteyen ve istediği şeyi gidip almamız için bizi teşvik eden bir aşktır.

Bildiğimiz ya da bildiğimizi düşündüğümüz her şeyi sürekli olarak tazelemektir. Okuduğumuz şeyi yeniden okumak, anladığımızı zannettiğimiz şeyi yeniden dinlemektir çünkü her yeni arayış bizi yeni bir hazineye götürür.

Hedeflediğimiz sonuçlara ulaşmak için kullandığımız araçları sürekli olarak yenilemektir çünkü her gün değişiyoruz. Dolayısıyla, dün için geçerli olan bir araç, bugün yolumuza engel teşkil edebilir.

Kendimizi gözden geçirmek ve dönüştürmektir. Kendimizi gözden geçirmek her gün yeniden doğmanın bir yoludur.

Etrafımızdakilere doğal bir şekilde anlayış göstermek ise onların hayallerini ve ihtiyaçlarını anlamaktır.

Bir şeyleri kendi kendimize yapıyor olmanın bilgeliğin, kendisinden bir şeyler öğrenebileceğimiz hocalara sahip olmamanın ise cehaletin göstergesi olduğunu anlamaktır.

Daha İyi Bir Şekilde Yaşamak İçin Felsefe

Günlük yaşam deneyimleri, düşünceleri eyleme dönüştürmenin ne kadar zor olduğunu görmemize yeter. Genellikle, isteklerimizi yatıştıran ve bir fikrin somut bir gerçeğe dönüşmesi için gerekli olan çabadan bizi kurtaran hayal kurma seviyesinde kalma eğilimindeyiz.

Eyleme geçmeyi öğrenmek öğrendiklerimizi gerçekten bilmemiz, özellikle de geçerli ve gerekli gördüğümüzde yaşamımıza aktarabileceğimiz fikirleri kitap sayfalarından çıkarmamız gerekir.

Belki her gün hata yaparak ve buna rağmen yeni bir yolu fetheden birinin neşesiyle en baştan başlayabilmek için eyleme geçmeyi öğrenmeliyiz. Ama hepsinden önemlisi, hatalarımıza ve hayal kırıklıklarımıza rağmen bir şeyler yapmalı, içimizdeki ve dünyadaki bir şeyleri harekete geçirmeliyiz. Geri kalanı felsefe değil sadece zihinsel bir jimnastiktir. 

Bu nedenle kendine sık sık ne öğrendiğini ve bildiğini sor. Eylemlerini tartarsan kendin için yanıtlar da bulabilirsin.

Entelektüel bilgiden eyleme…

Sadece çalışmak ve okumak yeterli değildir. Hatta okuduğumuz ve üzerinde çalıştığımız şeye dair kafa yormak bile yeterli olmaz. Entelektüel olarak öğrendiklerimize göre nasıl davranmamız gerektiğini bilmeliyiz çünkü mükemmele ulaşmadan önce, her türden eylem aşamalı bir öğrenme süreci gerektirir. Olmak istediğimiz kişiye dönüşmek için öz güveni geliştirmeli ve kendimize güvenmeliyiz. Bu, zorluklar karşısında yenilgiyi kabul etmemek ve yapmak istediğimiz şeylerle ilgili başarısızlığa uğrayabileceğimizi düşünmemek anlamına gelmez. Aksine, her yeni durumun gerektirdiklerini kararlılık ve neşeyle kucaklamalı ve hepsine hak ettiği önemi vermeliyiz; doğal bir şekilde başarı ardından gelecektir.

Zihinsel merak mı, yoksa bilme arzusu mu?…

Zihinsel merak yüzeysel bir istektir, buna karşın gayretli ve azimli bir kalp ile birleşmiş bir bilme isteği binlerce boş sözcüğe bedeldir. Bilme isteği ve kararlı bir kalp doğru bir şekilde ifade bulur: Çalışmak, yılmadan gereken tüm çabayı göstermek, hatalarımızı düzeltene kadar onların üzerinden tekrar tekrar geçmek, asgari düzeyde bir mükemmelliğe ulaşıncaya kadar görevlerimizi tekrarlamak gibi.

Hayaller ve gerçekler arasındaki mesafe, fikirler ve eylemler arasındaki mesafeyle aynıdır. Hayaller ve gerçekler bir terazinin iki kefesi gibidir. Bu kefeleri dengede tutmak gerekir ki daha az acı ve daha az hatayla ama daha fazla neşe ve zaferle yaşamda ilerleyebilelim.

Herhangi bir şeyi tanımlamak, sayfalarca anlatılsa belki eksik kalacak kavramları  bir iki cümlede ifade etmektir. Her ne kadar sıkıcı görünseler de üzerine derin düşünme imkanı verdikleri için tanımlara şöyle bir bakalım.

Aktiffelsefe

Aktiffelsefe Kültür Derneğimiz hakkında detaylı bilgi almak için Hakkımızda sayfamızı inceleyebilirsiniz.

Aktiffelsefe tanıtım föyüne buradan ulaşabilir.

Tüzüğümüzü bu linke tıklayarak okuyabilirsiniz.

Siz de aramıza katılmak isterseniz Felsefe Seminerlerimize Kayıt Ol sayfasından kaydınızı yaptırabilirsiniz.

Bu arada Neden felsefe? sayfamızı da ziyaret edebilirsiniz.

Felsefe Nedir Sözlük Tanımları

TDK:

  • Varlığın ve bilginin bilimsel olarak araştırılması
  • Bir bilimin veya bilgi alanının temelini oluşturan ilkeler bütünü
  • Bir filozofun, bir felsefe okulunun, bir çağın öğretisi
  • Dünya görüşü
  • Bir konuda soyut düşünüş

Türk İslam Ansiklopedisi

·       Grekçe “sevgi” anlamına gelen fila ile “hikmet” anlamına gelen sofiadan oluşan ve “hikmet sevgisi” demek olan filasofia kelimesi Arapça’ya felsefe şeklinde geçmiştir. Milâttan önce VII. yüzyıla kadar, varlığın ilkeleri üzerinde düşünen ve varlık hakkında genel bir teori ortaya koyanlara “hakîm” anlamında sofos (bilge) denmekte iken, anlatıldığına göre ilk defa Pisagor insana sofos denemeyeceğini, çünkü gerçekte sofosun Allah olduğunu ileri sürmüş, insanın ise ancak fila-sofos olacağını söylemiştir. O dönemden sonra varlığı daha derinden kavrayıp tutarlı bir şekilde yorumlayanlara filasofos (hikmeti seven) denmiş ve bu kelime Arapça’ya feylesûf (çoğulu felâsife) olarak geçmiştir. Tarihte bu unvanla anılan ilk düşünürün ise Thales olduğu bilinmektedir.

The American Heritage Dictionary

·   Gerçekliğin, bilginin veya değerlerin doğası, nedenleri veya ilkelerinin deneysel yöntemlerden ziyade mantıksal muhakemeye dayalı olarak incelenmesi

Penguin English Dictionary

·   İnsan muhakemesiyle keşfedilebilen varoluşun, gerçekliğin, bilginin ve iyiliğin nihai doğasının incelenmesi

WordNet

·   Varoluş, bilgi ve etik hakkındaki soruların rasyonel incelenmesi

Kernerman English Multilingual Dictionary

·   Özellikle insanın doğası ve davranışları ve inançları hakkında bilgi ve hakikat arayışı

Microsoft Encarta Ansiklopedisi

·   Temel ilkelere ilişkin akılcı ve eleştirel sorgulama

Oxford Dictionary of Philosophy

·   Dünyanın en genel ve soyut özelliklerinin ve düşündüğümüz kategorilerin incelenmesi: zihin, madde, akıl, kanıt, gerçek vb.

The Philosophy Pages

·   Dünyanın temel doğası, insan bilgisinin gerekçeleri ve insan davranışının değerlendirilmesi hakkında dikkatli düşünce

Son olarak kronolojik olarak  filozoflara göre ‘Felsefe nedir?’ e bakalım:

Sokrates (Ölüm: M.Ö 399): “Felsefe, neleri bilmediğini bilmektir.”

Platon (M.Ö 427-347): “Doğruyu bulma yolunda, düşünsel (idealist) bir çalışmadır.” , Gerçekliğin hakiki doğasını kavramak, tek tek her şeyin ne için olduğunu bilmek yani amaçların bilgisine sahip olmak anlamına gelir. Buna göre insanın gerçek doğasını kavramak insanın hangi ideale yönelmesi gerektiğini bilmek demektir

Aristoteles (M.Ö 384-322): “İlkeler ya da ilk nedenler bilimidir felsefe.”

Epikuros (M.Ö 341-270):  “Mutlu bir yaşam sağlamak için, tutarlı eylemsel bir sistemdir.”

Augustinus (354-430): “Felsefe tanrıyı bilmektir ve gerçek felsefeyle, gerçek din özdeştir.”

El-Kindi (801-873): “Felsefe, insanın gücü ölçüsünde varlığın hakikatini bilmesidir.” der.

Farabi (870-950) : “Var olmaları bakımından varlıkların bilinmesidir.”

İbn-i Sina (980-1037): “Bir insanın nesnelerin hakikatlerini kavrayabileceği kadar kavramasıdır.”

Anselmus (1033-1109):  “İnanılanı anlamaya çalışmaktır.”

Pierre Abélard (1079-1142):  “İnanılanın inanılmaya değer olup olmadığını araştırmaktır.”

Thomas Aquinas (1225-1274): “Tanrıdır konusu, tanrının tanıtlanmasıdır.”

Tommaso Campanella (1568-1639): ’Eleştiridir.’’

Francis Bacon (1561-1626): “Deney ve gözleme dayanan bilimsel veriler üzerinde düşünmektir.”

Thomas Hobbes (1588-1679): “Felsefe yapmak doğru düşünmektir.” Hobbes’a göre felsefe, etkileri ya da fenomenleri nedenlerden çıkarıp bilmedir ve nedenleri de gözlenen etkilerden doğru sonuç çıkarmaların yardımıyla öğrenmedir.

Descartes (1596-1650): “Felsefe bir bilimdir ve felsefeyi kesin bir bilim yapmak için geometrik yöntemi metafiziğe uygulamak gerekir.”

Gottfried Leibniz (1646-1716): “Gerçekte doğru olanı algılamaktır. Felsefe göklerden yere inerek, beş duyuyla kavranan konularla ilgilenmelidir.”

John Locke (1632-1704): “Bütün düşüncelerimizin duyumlarımız ile gerçek alemden geldiğini kanıtlamaktır.”

Baruch Spinoza (1632-1677): “Genelleştirilmiş bir matematiktir.”

George  Berkeley (1685-1753): “Felsefeyi, bilgelik ile doğruluğun aynı anda araştırılması olarak tanımlamıştır.”

David Hume (1711-1776): “İnsan zihninin mahiyetini incelemektir.”

Étienne Bonnot de Condillac (1714-1780): “Felsefe duyumların bilgisidir.”

 Immanuel Kant (1724-1804): “Felsefe kendisini akla dayanan nedenlerle meşru kılmak veya haklı çıkarmak iddiasında bir zihinsel etkinlik biçimidir.”

Hegel  (1770-1831): “Düşüncenin kendi karşıtıyla çelişerek ilerlemesinin bilimidir. Felsefe düşünerek varlığın görülmesidir. “

Auguste Comte(1798-1857): “Felsefe, bütün bilimleri birleştiren bir bilim, bir bilimler bilimidir.”

Karl Theodor Jaspers (1883-1969): “Felsefe yapmak ölmeyi öğrenmektir. Felsefe, yolda olmaktır.”

Gabriel Marcel (1889-1973): “Felsefi anlamda düşünmek adeta dolambaçlı bir patikada yürümek gibidir.”


Doğu ve batı felsefelerini ve kültürlerini incelediğimiz felsefe seminerlerimize katılmak isterseniz de buraya tıklayarak ücretsiz kayıt yaptırabilirsiniz. Bu arada seminer konularımızı incelemek için Felsefe Seminerleri sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

Aktiffelsefe Adana Araştırma Grubu

İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılarımız:

gtag('config', 'AW-802439404');