Hayatta hepimizin yıldığı, tükendiği anlar vardır. İçimizde bir sıkıntı gezer durur. Dün mutlu eden şeyler, bugün herhangi bir maddeden ibaret oluverir.
O anda durup bir sorarız kendimize: “Beni ne mutlu ediyor? , Ben bu kocaman evrendeki küçük kum tanesi, ben neden varım?” Halbuki bu soru, evrenin varlığı, insanın varlığı, nedenler, niçinler günlük koşuşturmaların arasında aklımıza dahi gelmez. Yalnızca arada yaşanan düşüşlerde sorarız bu soruları.
👉Stoacı düşünür Epiktetos bir panayır örneği verir buna benzer. Ona göre bazı insanlar satmak, bazıları da almak için oraya giderler. Oraya, merak yüzünden, yalnız panayırı görmek, kimin bu panayırı kurduğunu ve niçin açtığını öğrenmek için giden azdır. Dünya için de bu böyledir. Dünyaya gelen insanların bir bölüğü satmak, bir bölüğü de satın almak için gelmişlerdir. Bunların içinde bu muhteşem gösteriyi seyretmek, onun ne olduğunu anlamak, kimin yaptığını, niçin yaptığını ve nasıl yönettiğini öğrenmek kaygısını taşıyanlar pek azdır. İşte oraya bir şey alıp satmaya gitmeyen, bir menfaat için gitmeyen, insanların niçin gittiklerini, neler peşinde koştuklarını, olayların arkasındakini sorgulayan kişi filozoftur.
Hani hep deriz ya ortaokul sıralarından beri: “Felsefe, sonu olmayan bir yoldur, kişi her an felsefe yapmaktadır. Gibi gibi…” Belki birçok sorumuzun sonu felsefi sorgulara çıkabilir.
Ama her felsefi soru soran filozof mudur? Bilge sıfatını bahşettiğimiz insanlar bu kadar kolay mı olabilmektedir?
Epiktetos, felsefe yapmak için önce aklı şart koşmuştur. Çünkü ona göre insan aklı olan geçici bir hayvandır. İnsanın en gerçek nimeti, hayvandan ayıran yönü aklıdır. İnsan akıldan uzaklaştığı, akılsız hareket ettiği zaman insanlığı kaybolur ve hayvan ortaya çıkar. Bu ifadelere göre insan, aklını kullanamadığı, eylemlerini gerçekleştirirken düşünmeden hareket ettiği zaman hayvanların gösterdiği bilinçsizce yapılan hareketlerin ortaya çıkması doğaldır. Öyleyse felsefe yapmak için gerekli özelliklerden biri akıl sahibi olmaktır. Aklını kullanan insan yalnızca erdemleriyle hareket ederse, her türlü kötülükten uzaklaşırsa artık filozofluğa doğru gitmektedir.
Epiktetos’a göre felsefe; ne olursa olsun yapmaya zorlandığımız ödevlerde cılızlığımızı ve bilgisizliğimizi anlamakla başlamaktadır.
Der ki filozof:
“Eğer iyi olmak istiyorsan; önce kötü olduğuna inan.”
Zira kabul etmezsek kötü yönlerimizi, kullanmazsak aklımızı, en iyisi olduğumuz gafletine düşüveririz. Çünkü biz insan denen varlıklar aldanmaya en yatkın olanlarız.
Kötülüklerimizi fark etmek için önce bu kavramları sorgulamalıyız der Epiktetos. İyi nedir, kötü nedir? Tam anlamlarını anlamalıyız ki bilelim. Daha sonra doğruya ulaşmak ve kurtuluşa ermek için yürüyebiliriz. Ancak bu yol insana en ağır gelen erdemlerden birini gerektirir: “Sabır.”
Epiktetos’a göre doğruya ulaşmak için insan sabırlı davranırsa meyvelerin olgunlaştığı gibi olgunlaşır. Tohumun uzun zaman toprakta gömülü olarak gizli kaldığı gibi kalır. Olgunlaşmak için yavaş yavaş büyür. Bunun aksine gövdesi iyice gelişmeden başak verirse bahçedeki bir ottan farkı yoktur. Erken çıktığı için, soğuk ya da sıcak otu öldürür, yaşar gibi görünür, çünkü henüz başında birkaç çiçek açar, oysaki ölmüştür, kökünden kurumuştur. İste sabırsız davranarak vaktinden önce kendini göstermeye çalışan felsefeyle uğraşan kişi örnekteki çiçek gibi olur. Bu ifadelerden de anlaşılmaktadır ki filozofluk bir anda olup biten bir şey değil, sabırla elde edilen bir birikimin sonucudur. Felsefeyle uğraşanların uzun bir süreçten sonra ancak önemli bir aşama gösterdiğini bu nedenle birkaç kitap okumakla ya da az bir bilgiyle olgunlaştığı düşüncesinin yanlış olduğu görülmektedir.
Felsefenin insanı zamanla olgunlaştırdığı için aceleci tutumların doğru olmadığını Epiktetos şu cümlelerle açıklamaktadır: “Bizi ezen şey, felsefeyi dudaklarımızın ucu ile tadar tatmaz, hemen lider rolü oynamaya çıkmak, başkalarına faydalı olmayı düşünmek ve dünyayı yeniden düzeltmek isteyişimizdir. Hey dostum! İlk önce kendini düzelt. Ondan sonra insanlara, felsefenin yola koyduğu bir adam göster. Soydaşınla; yiyip içerken, gezip dolaşırken kendi örneğinle onları aydınlat.”
Felsefenin insana yalnızca iç faydalar sağlayacağını söyler Epiktetos. Biz erdemlerimizle iyi olmaya çalışırken bir başkasını değiştiremeyiz. Onu yalnızca felsefenin yola koyduğu insanı göstererek aydınlatabiliriz. Daha fazlası elimizden gelmez. Şu hikaye rivayet edilir bununla alakalı olarak:
“Birisi kardeşinin kendisine karşı öfkesini dindirmek konusunda tavsiye istediğinde, Epiktetos şöyle dedi: Felsefe insana dış faydalar sağlayacağını öne sürmez. Eğer sürseydi kendi alanının dışına çıkmış olurdu. Marangozun malzemesi ahşap, heykeltıraşın malzemesi bakırsa, yaşama sanatının konusu da insanın kendi yaşamıdır. ‘Peki ya kardeşimin yaşamı?’ O da onun kendi sanatıdır; senin dışında kalan bir meseledir, tıpkı bir toprak parçası sağlık ya da itibar gibi. Felsefe bunların hiçbirini vaat etmez. Her koşulda yol gösteren ilkeleri doğaya uygun tutacağını söyler. ‘Hangi ilkeler?’ İçimizdeki ilkeler.”
İçimizdeki ilkeleri doğaya uygun tutabilmek dileğiyle…
KAYNAKÇA
Çuhadar C. (2011) Epiktetos’un Felsefe, Filozof ve Felsefe Eğitimi Üzerine Düşünceleri
Epiktetos. (2020). Düşünceler ve Konuşmalar. (Çev. Özge Özköprülü). İstanbul: İnkılap Kitabevi
Doğu ve batı felsefelerini ve kültürlerini incelediğimiz felsefe seminerlerimize katılmak isterseniz de buraya tıklayarak ücretsiz kayıt yaptırabilirsiniz. Bu arada seminer konularımızı incelemek için Felsefe Seminerleri sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.