“İnsanoğlu, ağzından çıkan cümlelerin, beyninden çıkan düşüncelerin, bütün evreni dolaşıp tekrar onlara geri döndüğünü bilse, eminim çok daha dikkatli olurdu.” demiş Einstein. Ne kadar da doğru değil mi? Düşüncelerimiz bizi ne de çok etkiliyor…

Şöyle bir düşünelim: Hasta olduğumuza inandırırsak kendimizi düşüveririz yatağa. Hani bazen vitaminleri verirler ya bazı hastalara ağrı kesici diye, sonra o kişiler der ki ‘tüm ağrılarım geçti’. Hah işte tam da öyle. Çünkü düşüncelerimiz, inançlarımızdır bizi yönlendiren hatta belki bazen başımıza ne geleceğini belirleyen…

Sinirbilim uzmanı Sinan Canan der ki bir konuşmasında: “Gerçeklik diye algıladığımız her şey zihnimizin yaptığı yorumlardan ibarettir.” Çok klasik bir resim vardır sayıya iki taraftan bakarlar, biri dokuz görürken diğeri altı der, böyle işte. Bizim gördüğümüzden, düşündüğümüzden ibarettir tüm her şey. Neyi düşünürsek onu yaşarız. 

Yine psikiyatr Mehmet Zihni Sungur anlatır. Hayatta ne ararsak onu göreceğimizi söyler. Önce varsayımlara inanır, sonra varsayımları destekleyecek verileri görürüz, desteklemeyecek verileri dışarıda bırakırız ve bir bakarız ki varsayımlarımız doğru çıkar der. Bir örnekle destekler bunu: Bir arkadaşımız yanımızdan selam vermeden geçmiştir. Bu kişi belki görmediği için selam vermemiştir, belki önemsemediği için, belki küstüğü için belki de kibrinden selam vermemiştir. Biz bu varsayımların hangisine inanırsak artık bizim için gerçeklik odur der. Söz gelimi kibrinden dolayı selam vermediğine inanalım. Sonra o kişi kibirli diye ondan uzaklaşırız o da bizden yavaş yavaş uzaklaşmaya başlar bir bakarız ki araya kocaman bir boşluk girmiştir. Halbuki belki gerçekte o kişi sadece görmediği için selam vermemiştir. Ama artık bizim gerçeğimiz kendi düşüncemizdir.

“Hastalıklı bir dünya yaratıyorsun, sonra da kendi yarattığın eserinden dehşete düşüyorsun.
Dünyanın nesnel olduğunu düşünüyorsun, oysa dünya tam da senin onu düşlediğin gibidir. Git, dünyaya gir ve bunları kabullen, kendi içindeki olumsuz olan her şeyle, yoksullarla, zorbalarla, toplum dışına atılmışlarla tanış. Onları kabullen. Sakın onları görmezden gelme ve sakın suçlama. Dünyana teslim ol. Git ve yarattığın şeyi bilinçli olarak kabullen: sabit, cahil bir dünya.
İşte şimdi, sahip olduğun bu çatışmacı, hastalıklı dünya vizyonunu terk etmenin zamanıdır. Senin için yaşam, sevgi, ahenk, bütünlük olmayan her şeyin, önce senin kendi içinde yok olma zamanıdır.”

Stefano D’anna’nın Tanrılar Okulu adlı eserinde geçer bu paragraf. Aslında her şey bizim düşüncelerimizden, inanış biçimimizden, bakış açımızdan kaynaklıdır. Yine aynı kitapta “Başına gelen durumlara karşı tavrını değiştirdiğinde başına gelecek olayların da doğası zamanla değişecektir” der.

Bir de Hint felsefesine bakacak olursak bu konuda, orada da yoga felsefesinin babası Patanjali çıkar karşımıza. Modifikasyonlardan bahseder. Yargılarımızdır modifikasyon dediği. Her yaşanan olayda zihin yeni modifikasyonlar yaratır biz de bütün bunları gerçek zannederiz ve benliğimizi oluşturduğunu kabul ederiz. Halbuki öz benliğimiz bir aynadır modifikasyonlarımız ise aynanın üstündeki toz tanecikleridir der. Bütün yaşam deneyimimiz boyunca o kadar çok düşünce kalıbı oluştururuz ki artık ayna tamamen tozla kaplanmış olduğundan, baktığımızda kendimizi değil, kendimiz olduğunu düşündüğümüz kalıpları görürüz.

Patanjali yoga ile kişinin düşünce kalıplarından özgürleşip öz benliğine ulaşacağını düşünür. Özgürlük arayışı içinde olan kişiye: “Bugüne kadar bütün bu modifikasyonları topladın, artık hazırsan ve kararlıysan, yoga pratiği ile bütün bunları bırakma ve kendine ulaşma zamanı.” der.

Kişinin modifikasyonlarını kontrol edebilene kadar, zihninde kayıtlı olan bilgilere göre bir kişilik sergileyeceğini söyler Patanjali. Artık kendi düşüncelerimizden yeni bir dünya yeni bir ben yaratmışızdır. Düşüncelerimizse eylemlerimizi belirleyecektir. Yoga öğretisiyle tüm düşüncelerin özünü anlama olanağını ve onları kontrol etmeyi öğretir. Böylece onlar bizi, dünyamızı oluşturan değil egemenliğimiz altına giren şeyler oluverir. Tabi insanın bir şeyi çözebilmesi için önce görmesi kabul etmesi gerekir ki üzerinde çalışabilsin.

Bakmalıyız bir kendimize kontrol ettiğimizi sandığımız düşüncelerimiz aslında hayatımızı ele geçirmiş, bizi yönetiyor. Özgürüz sanıyoruz ama o düşüncelerin esiri olmuşuz. Patanjali yoga pratikleriyle kişiyi, sınırlardan özgürleştirmeye başlar. Her geçen gün o sınırların dışına çıkmaya başladıkça, kendimiz zannettiğimiz ama aslında ben olmayan hallerimizi gördükçe, gerçekte olduğumuz halimize yaklaşırız.

“İçindeki gözlemciyi harekete geçir! Kendini gözlemlemek, hayatını en başından beri yöneten düşünce kalabalığının ve olumsuz duyguların ölümü demektir.”(Tanrılar Okulu)

Kendimizi gözlemleme hali devam ettikçe ve aynı esnada yoga pratikleriyle zihnimizi kuvvetlendirdikçe, modifikasyonları daha net görebileceğimizi ve nihayetinde onları kontrol edebilir hale geleceğimizi söyler Patanjali. Ve artık aynanın üstündeki tozlar kalkar öz benliğimize ulaşırız. 

O zaman hadi bakalım biraz kendimize. Belki de birçok hastalığımızın, yorgunluklarımızın, mutsuzluklarımızın sebebi modifikasyonlarımızdır, düşüncelerimizdir. “Hadi oradan seni hayalci bir sürü elle tutulur gözle görülür sorunum var benim ne düşüncesinden bahsediyorsun sen?” diyebiliriz belki ama bir bakalım yine de. Belki de o somut dediğimiz sorunların birçoğu bakış açımızı, düşüncelerimizi değiştirdiğimizde yok oluverecek. Şu beynimizi yiyip bitiren düşüncelerimizle savaşalım artık…

“Uyan artık! Kendine başkaldır ve kendi devrimini gerçekleştir!”(Tanrılar Okulu)

Aktiffelsefe Araştırma Grubu


Doğu ve batı felsefelerini ve kültürlerini incelediğimiz felsefe seminerlerimize katılmak isterseniz de buraya tıklayarak ücretsiz kayıt yaptırabilirsiniz. Bu arada seminer konularımızı incelemek için Felsefe Seminerleri sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılarımız:

gtag('config', 'AW-802439404');