Hiç bedeniniz bugündeyken aklınız gelecekte oldu mu? Yarın, üç ay sonra, bir yıl sonra ne yapacağınızı düşünüp durduğunuz zamanlar… Peki ya hiç mutlu bir anınızın ne zaman biteceği endişesine kapıldınız mı? Ben kapıldım…

Seneca, “Yaşamın Kısalığı Üzerine” adlı eserde eleştirir benim gibileri.

Ölümlüler der Seneca, yaşamın kısalığından yakınıp dururlar. Oysa yaşam kısa değildir ki. Sadece insanlar onu verimli kılmayı başaramadıklarından kısa görürler. Değerlendirmeyi bilirsen gayet uzundur yaşam. Ama işte kimileri der, işlerine güçlerine dalmış kendini unutmuştur, kimileri üşengeçlikle sersemlemiş yaşamayı bile ertelemiştir, kimileri ise kararsızlığı yüzünden her daim yeni planların içine gömülmüş, bugünü göremez olmuştur. Ve sonra da bu kişiler yaşadıklarını kısa yaşam olarak adlandırmıştır.

Halbuki “Yaşadığımız yaşamın kısa bir bölümüdür. Dolayısıyla bu kısa aralık yaşam değil, sadece zamandır.”

İnsan der Seneca, malvarlığını korumak konusunda oldukça hesaplı davranır, ancak açgözlü olmanın onur vesilesi sayılacağı tek konu olan zamanın harcanmasına gelince oldukça bonkör davranır. Ve bu harcadığı zamanda kendinden geçip gidenler yüzünden vaktinden önce ölür gider.

Genelde şu sözleri söyleriz her birimiz: “Evet bu işi yarın halledeceğim.” “Elli yaşına gelince kendime daha fazla vakit ayıracağım.” “Yetmişimden sonra inzivaya çekileceğim.” … Peki der Seneca, daha uzun yaşayacağının güvencesini nerden alıyorsun? Cümlesini şöyle bitirerek silkeler hepimizi: “Az kişinin ulaştığı bir noktada yaşama bağlanmayı isteyerek ölümlülüğü unutmak ne kadar büyük aptallık!”

Sizin ömrünüz bin yılı da aşsa, çok dar bir alana sıkışacak, kusurlarınız tüm ömrünüzü yutacaktır der Seneca. Zamanı tutamıyor, geriye çeviremiyorsunuz; dünyanın en hızlı akan şeyini yavaşlatamıyorsunuz ama buna rağmen lüzumsuz ve yeri doldurulabilir bir şeymiş gibi onun geçip gitmesine izin veriyorsunuz der.

Gerçekten yıllarımızı, aylarımızı değil sadece son yirmi dört saatimizi düşünelim. Ne kadar dolu geçirdik? Ne kadar iyilik yaptık kendimize? Ah… Şöyle bir dönüp batığımızda başladığında bitmeyecek sandığımız geçen yıl ne de çabuk geçti değil mi? Neden biz onun bu kadar çabuk geçtiğini düşünüyoruz? Aslında önümüzdeki yılla aynı zaman değil midir geçen yıl? Onu meşguliyet sandığımız ama gerçek bir iş olmayan şeylerle o kadar doldurduk ki bir baktık geçivermiş. Seneca der ki bizim gibilere: siz geçmişi unutanlar, şu anı es geçenler ve gelecekten korkanlar ömrünüz çok kısa ve kaygılarla doludur.

Çoğumuz belirsiz bir geleceğin gelmesini bekler dururuz. Ve böylece “geceyi bekleyerek gündüzü, ışıktan korkarak da geceyi yitiririz.” Uzun vadeli planlar yapıyorlar der Seneca. Oysa bu tür bir erteleme en büyük yaşam israfıdır. Erteleme onların bugününü çalar der. En büyük yaşam engeli, yarına dayanıp bugünü tüketen beklentidir. Başta dedim ya birçoğumuz günümüzü unutup yarınımızı düşünüyor. Halbuki giden bugün…

                “Zavallı ölümlülerin ömründeki en iyi gün,

                İlk kaçıp gidendir!” (Vergilius)

Bugünleri giderken der Seneca, yaşamlarındaki kaybı bilmezler insanlar. Farkına varmadıkları kayıp katlanılabilir gelir onlara. Silkelenin ey insanlar der, silkelenin! Geçip giden yıllarınızı kimse size geri vermeyecek. Ömür başladığı yoldan gidecek. Gürültü yapmayacak, hızına dair sizi uyarmayacak. Onu kimse durduramayacak. İlk günden yola nasıl koyulduysa her gün öyle devam edecek.

Yaşamın kısalığından şikayet edeceğinize onu verimli kullanarak en uzun hale getirmeye bakın der Seneca. Çünkü uzun yaşam yılların geçtiği yaşam değildir. Birinin saçlarındaki beyazlara, yüzündeki kırışıklıklara bakarak o uzun yaşadı demeyin der. Çünkü o, uzun yaşamadı sadece uzun süre var oldu. Güçlü bir fırtınanın limandan koparıp oradan oraya savurduğu adamın uzun bir deniz yolculuğu yaptığını düşünmenin ne alemi var der. O uzun bir yolculuk yapmadı ki. Sadece uzun süre denizde var oldu.

İşte bu yüzden uzunluk yılların geçmesiyle değil geçen zamanların ne kadar dolu olduğuyla ilgilidir der. Bu doluluk gündelik işlerle geçen doluluk değildir elbette. Eğer der Seneca dolu geçirmek istiyorsanız yaşamı, kendini bilgeliğe adayanlara gönül verin. Sokrates’le tartışın, Carneades’le kuşku duyun, Epicurus’la huzur bulun, Stoacılarla insan doğasına üstün gelin. Onlar size hiçbir kötülük yapmayacak, sizi daha mutlu ve daha kendine adanmış biri olarak gönderecektir der.  Ah… Onların korumasına giren insanı nasıl bir mutluluk ne güzel bir yaşlılık bekliyor!

Yoldaşımızın filozoflar olduğu yolda uzun yaşayabilmek dileğiyle…

KAYNAKÇA:

Seneca.(2022). Yaşamın Kısalığı Üzerine. (Çev. Cengiz ÇEVİK) İstanbul:Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Aktiffelsefe Araştırma Grubu


Doğu ve batı felsefelerini ve kültürlerini incelediğimiz felsefe seminerlerimize katılmak isterseniz de buraya tıklayarak ücretsiz kayıt yaptırabilirsiniz. Bu arada seminer konularımızı incelemek için Felsefe Seminerleri sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılarımız:

gtag('config', 'AW-802439404');